TÜRK MİTOLOJİSİNDE TENGRİCİLİK

Merhabalar
Geçen yazımda “Tengricilik” ve “Şamanizm” irdelemesini yapmış ve kimilerine göre iki farklı inanç sistemi olarak nitelendirilen bu olguların aslında bana göre; aynı ve tek kökene dayandıklarını, “Tengri Dini”nin asıl inanç, “Kamlık”ın ise, bu inanç sistemi içerisindeki bazı uygulamalar olduğunu belirtmiştim.
Bu yazımda da, Türklerin ve insanlık tarihinin ilk dininin kökeninde yatan inançları Türk Mitolojisinde yer alan hikâyelerde geçtiği şekli ile anlatmaya çalışacağım.
Her ne kadar Göbekli Tepe – 13 : Tengricilik yazımda bu konuya değindiysem de; gerek bu yazımda olayın mitoloji ile bağlantısına yer vereceğim ve de gerekse gelecek yazımda yapacağım daha detaylı açıklamalar, Tenricilik / Tengri Dini / Gök Tanrı Dini adını verdiğimiz inanç sistemini daha iyi anlamanıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
Tabi önemle vurgulamak isterim ki, kadim “din” dediğimiz olgu, bugün bizim anladığımız ve inandığımız “din”den çok farklıdır.
Dolayısı ile bu konuyu (hem bu yazımda ve hem de gelecek yazımda) benliğimize yüklenen semitik bağnazlıklardan ve şartlanmalardan kendimizi kurtararak anlamaya çalışmamız gerekecektir. Doğal olarak bu kolay bir iş değildir, ama güzel olan her şey de zordur 🙂
Şunu da eklemek isterim ki, Tengri Dininde, Tengri evrenin kendisi olduğu ve semitik dinler gibi tekli varlık olgusu bulunmadığı için, insanlar yaratılış mitlerini de iyelere bağlamışlardır.
Yani bir bakıma yaratılış ile ilgili mitlerde iyeler tanrılaştırılmışlardır. Ancak bu Yunan Mitolojisindeki gibi, çok tanrılı bir yapı anlamına gelmez.
Sadece tanımlanmayan ve de tanımlanmasına ihtiyaç duyulmayan bir varlığı yani “Tengri”yi her  şeyin üstünde ve ötesinde görme kabulünün bir sonucudur bu.
Çünkü evrendeki her şey Tengri’nin bir yansıması, bir parçasıdır.

MİTOLOJİ VE TENGRİ İNANCI :
Günümüzde mitoloji; ancak bir hikâyeye veya efsaneye dönüşür ve yaratılış hakkındaki bilgi, Tanrı hakkındaki sevgi, kahramanlar hakkındaki öykü durumuna gelir ve halkla bütünleşir ise milli bütünlüğü ve beraberliği pekiştirir, tarihte yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı hatırlatır.
⊕ Mitler gerçek şeylerin nasıl var olduğunu (akla yatkın olmayan usullerle de olsa) anlattığı için hakikate dönük hikâyelerdir.
⊕ Mitler dünyanın, insanın ve yaşamın, olağanüstü bir kökeni ve tarihi olduğunu, bu tarihin anlamlı, değerli ve ibret alınacak olaylarla dolu olduğunu ortaya çıkarır.
⊕ Bu nedenle her halk, kendi dünya görüşünün ürünü olan mitolojik anlatılar ile kendini tanır, evren hakkında bilgi edinir ve Tanrı’nın yüceliğini anlar.
⊕ Ancak Türk tarihçiler, düşünürler, şairler .. ne yazık ki Türk Mitolojik hikayelerini hiçbir zaman konu yapmamışlardır. Dolayısı ile Türklerin mitleri zaman içinde kaybolmuş, bir kısmı 19’uncu yüzyıldan itibaren diğer milletler tarafından yazıya aktarılarak ve semitik dinlerin etkisini de yansıtarak günümüze ulaşmıştır.
⊕ Bundan dolayıdır ki, kadim Türkler dünyayı yaratan veya onu yöneten varlıklar olarak Ülgen, Kuday, Erlik, Umay Ana gibi varlıklardan hikayeler anlatsalar da esas ve mutlak güç kaynağı TENGRİ (Gök Tanrı)’dan pek bahsetmezler. Oysaki Gök Tanrı, insanlık tarihinin ve Türklerin ilk inancının tek tanrılı olduğunun ispatıdır.
⊕ Bu nedenle ana konular aynı olmak şartı ile, Türklerin yaratılış mitlerinde “iye”lerin adları, ortaya çıkışları ve ilişkileri farklılıklar gösterebilmektedir.
⊕ Günümüzde Altay ve Yakutlarda kamlar eskiden olduğu gibi varlıklarını sürdürdüğü için, elimizdeki mitolojik hikâyeler de bu iki halkın kozmogonik görüşlerine göre ele alınmaktadır.
Şimdi kısa kısa mitolojik hikâyelerden bahsederek Türklerin inançlarını ortaya koymaya çalışalım.
EVREN :
⊕ Tengri tüm evrenin yaratıcısıdır. Evreni “Üst Dünya”, “Orta Dünya” ve “Alt Dünya” olmak üzere  üç katlı olarak yaratmıştır. Bundan dolayı bazı mitlerde “Üç Kurbustan” (Üç Evreni Yaratan) olarak isimlendirilir.
* Üst Dünya’nın hâkimi Ülgen’dir. İyilik iyesidir. Gök cisimlerini yönetir. Dokuz kızı vardır. Bazı mitlere göre bu sayı 7’dir ve çocuklar da erkektir. Karısı Umay Anadır. Kendisi ve aile fertleri insan şeklindedir. Altın bir sarayda ve ışıklar içinde yaşar.
* Orta Dünya insanların yaşadığı yerdir. Ancak burada sadece insanlar bulunmaz; iyi ve kötü olan bir çok iye, hayvanlar, bitkiler, dağlar, nehirler vb. de orta dünyada bulunur.
* Alt Dünya’nın hâkimi Erlik’tir. Kötülük iyesidir. Dokuz oğlu bulunur. Yer altını ve ölü ruhları kontrol eder. Demirden soğuk sarayında ve kendi yarattığı karanlık güneşin ışığında yaşar.
⊕ Türkler evrenin bu üç katının bir direk veya ok veya ağaç ile birleştirildiğine inanırlar.
Buna “Hayat ağacı” adını verirler. Dalları üst dünyada, gövdesi orta dünyada ve kökleri alt dünyada bulunur. Böylece geçmişi geleceğe bağlar.
* Farklı toplumlarda Dünya Ağacı, Dünya Dağı, Demir Kazık vb. adlar da verilmektedir.
⊕ Aslında bu kozmik tasarım ile düalizm (ikili karşıtlık) durumu anlatılmıştır; gök-yer, ateş-su, iyi-kötü, ışık-karanlık. Ve bunun temelinde yatan düşünce de “denge”dir. Tengricilikte yaşam, zıtlıkların dengesi üzerine kuruludur.
ÜLGEN VE ERLİK :
⊕ Türk inancına göre Tengri başı ve sonu olmayandır. Evrenin kendisidir. Evrendeki her şeyi o yaratmıştır. Dolayısı ile evrendeki her şey Tengri’nin bir yansıması ve parçasıdır. Tengri insanları kendi suretinde yaratmıştır.
⊕ “Üst Dünya”nın iyesi olan Ülgen ile “Alt Dünya”nın iyesi olan Erlik bazen kardeş, bazen de baba-oğuldur. Ülgen bazen Tengri yerine konularak “Yaratıcı Tanrı” olarak adlandırılır. Bazı mitlere göre Erlik veya Erlik’in uygulamaları öğrettiği insan ilk şamandır.
* Bir inanışa göre Tengri, ikiz oğullarından hangisi önce doğarsa ona gökleri vereceğini söyler. Bunun üzerine Erlik Ülgen’i kandırır ve anne karnını yırtarak ortaya çıkar. Buna çok kızan Tengri onu Yeraltı Dünyası’na sürer ve orada kalır.
* Bazı mitlerde Ülgen’in yerine Kayrakan adı kullanılır. Bazılarında ise Ülgen ve Erlik tufan sırasında gemiyi yapan ve canlıları yaşatan kardeşlerdir.
* Türk mitlerinde Ülgen ve Erlik’in çocuklarının sayısı ve cinsiyeti konusunda da farklılıklar vardır. Türkler Ülgen’in 9 oğlundan ortaya çıkan 9 ulustan türemişlerdir. Başka bir mite göre de Ülgen’in 9 kızı ile Erlik’in 9 oğlu evlenmiş ve insanlık bunlardan türemiştir.
Arapların dini olan Musevilik ve İslamiyet’te ise insanlar Adem ile Havva’dan veya tufan sonrası ikinci yaratılış olarak da adlandırılan Nuh’un oğlu Yafes’ten türemişlerdir. Yani açıkça bir ensest (aile içi cinsel ilişki) söz konusudur.
* Ensest Türk kültüründe bulunmadığı için Türkler insanın türeyişini Ülgen ve Erlik’in çocuklarına bağlamışlardır.
⊕ Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi din, uluslara ait bir olgudur ve o ulusa ait değerleri içerir.
DÜNYANIN YARATILIŞI :
⊕ Başlangıçta her yer su idi. Sudan başka hiçbir şey yoktu. Ülgen bu suyun üzerinde dolaşıyordu ve ne yapabileceğini düşünüyordu. O sırada suyun içinden Ak Ene (Ak Ana) çıktı ve Ülgen’e “Yarat, oldum de olsun” dedi ve sonra da suyun içine girip kayboldu. Sonra da kimseye gözükmedi.
* Bunun üzerine Ülgen önce yeri, sonra da sırasıyla Güneş’i, Ay’ı, yıldızları ve insanı yarattı. Ak Ene’nin sözünden sonra Ülgen ilk olarak ne yapacağını bilemedi. Yeri yaratmak için toprağa ihtiyacı vardı. Bunun için suya indi.
* O sırada Erlik ortaya çıktı ve toprak bulup getirebileceğini söyledi. Ülgen buna çok sinirlendi ve “benim yapamadığımı sen nasıl yapacaksın?” dedi. Erlik “eğer sinirlenmezsen ben suyun dibinden sana toprak getireceğim” dedi ve suya daldı.
* Erlik suyun dibinde bir dağ buldu, ondan bir parça toprak kopardı ve ağzına attı. Bir parça toprağı da Ülgen’e verdi. Ülgen toprağı suyun üzerine serpti ve Ak Ene’nin dediği gibi “yaptım oldu” dedi ve toprak büyümeye başladı.
* Bu sırada Erlik’in ağzındaki toprak da büyümeye başladı ve Erlik boğulmamak için ağzındaki toprağı yere tükürdü ve böylece dağlar, dereler, tepeler oluştu. Ülgen buna çok sinirlendi ve Erlik’i yeraltında yaşamaya mahkum etti.
⊕ Ülgen dünyayı altı günde yarattı, yedinci gün uyudu ve sekizinci gün uykudan kalktı. Tanıdık geldi mi? 🙂
İNSANIN YARATILIŞI :
⊕ Ülgen toprağı ve yeryüzünü yarattıktan sonra insanı yaratmaya karar verdi. Kemikleri kamıştan, bedenleri kilden yedi erkek yarattı. Kulak ve burunlarından bunlara ruh ve akıl üfledi. Ülgen, sekizinci insanı “sen bil” diyerek diğerlerinden üstün yarattı. Bu insanın adı Maydere idi.
* Maydere aynı Ülgen gibi yaptı ve kadını yarattı ancak nasıl ruh vereceğini bilmiyordu ve bunun için Ülgen’i beklemeye başladı.
* Bundan yararlanan Erlik yer altından çıkarak bekçilik yapan köpeği de kandırdı ve demir bir komus (flüt benzeri demir bir çalgı) ile kadına kulağından ruh verdi.

⊕ Bazı mitlerde bu hikaye Maydere olmadan ve hem erkek hem de kadının yaratılması için anlatılır. İnsanlara Erlik’in ruh vermesinden dolayı Ülgen çok sinirlenir ve dışlarını kendi yarattığı halde içleri pislendiği için insanların içlerini dışlarına çevirir. Günümüzde de buna ait sözler vardır. 
⊕ Başka bir mitte ise, bu olaydan sonra Ülgen insanların içini dışına çevirmez. Ancak Ülgen, insanları istediği gibi yaratamadığı ve Erlik insanlara kötü ruh verdiği için bu insanları yok edip yerine yenilerini yaratmaya karar verir.
⊕ Bu mit Tevrat’ta yer alan ve İbrahim Peygamber, Tufan ve Şamanlık adlı yazımda anlattığım şekilde; Tanrı’nın yarattığı insanlar kendi yolundan gitmediği için onları yok etmek için Nuh Tufanı yaratması hadisesi ile hemen hemen aynıdır. Sadece yöntem farklıdır.

CENNETTEN VEYA TANRI KATINDAN KOVULMA :
⊕ Erlik’in canı sıkılır. “Gidip şu insanları göreyim” diyerek kalabalığın yanına varır. Erlik “Tanrı bunları nasıl yarattı acaba, bunlar ne yer ne içerler?” diye düşünür.
* O düşünürken insanlar bir ağacın yemişlerinden yemeğe başlamışlardır. Erlik bakar ki insanlar ağacın yalnızca bir yanındaki yemişleri yiyorlar öte yandakilere ellerini sürmüyorlar, insanlara bunun nedenini sorar.
* İnsanlar “Ülgen bize şu yandaki dört dalın yemişini yemeği yasakladı. Biz yalnızca Tanrı’nın izin verdiği ağacın gündoğusundaki yemişlerden yiyoruz. Şu gördüğün yılan ile köpek yasak yemişleri yemememiz için bekçilik ediyor. Bundan sonra Tanrı göğe çıktı. Beş dalın yemişi de bizim aşımız oldu” derler.
* Bu yanıt Erlik’i sevindirir. Erlik uyumakta olan yılanın ağzına girer ve ağaca çıkmasını söyler. Yılan ağaca çıkıp yasak yemişlerden yer. Erlik, Törüngey ile karısı Eje’ye de yasak yemişlerden yemelerini söyler.
* Törüngey Tanrı’nın sözünü tutarak yasak yemişlerden yemez. Ancak Karısı Eje dayanamaz ve yer. Yemiş çok tatlıdır ve bunun için yemişten alır ve kocasının ağzına sürer. Törüngey ile Eje’nin tüyleri birden dökülür.. bundan çok utanırlar. Kaçıp bir incir ağacın ardına saklanırlar ve edep yerlerine yaprak ile örterler.
* Derken Ülgen gelir. Bütün ulus kaçışıp bir köşeye gizlenir. Ülgen “Törüngey! Eje! Neredesiniz” diye seslenir. Törüngey ile Eje “Ağaçların arkasındayız, karşına çıkamıyoruz utanıyoruz” derler. Daha sonra ortaya çıkıp olanları anlatırlar.
* Ülgen bildiği şeyleri duymanın öfkesi içinde; yılana sürünme, Eje’ye doğurma ve doğum acısı çekme, Törüngey’e de ölümlü olma ve insanları üretme cezalarını verir.
⊕ Bu mitolojik hikaye de kutsal kitaplardaki Adem ve Havva hikayesi ile aynıdır.
⊕ Türk Tarihi ve Dinler Tarihi’ni incelediğinizde, Türklerin kurdukları ve/veya etkiledikleri ulusları/uygarlıkları ve kimin kimin mitolojisinden ve/veya dininden etkilenmiş olduğunu görebilirsiniz.
SONUÇ :
⊕ Kişi, ulus çerçevesinde çizilen dini tarzın içinde, bireysel olarak kendi ruhunun yansımasını değerlendirerek özgürlüğünü ortaya koyar.
⊕ İnsan birey olarak özgür bir ruha sahip olduğu gibi aynı zamanda ailenin, boyunun ve ulusunun ortak ruhuna da bağlıdır. Din de bu ortak ruhun kendi tabiatından ortaya çıkar ve ulusa özgü bir olgudur.
⊕ Dolayısı ile “din”, bireyin ruhundan boyun ruhuna, oradan da ulusun ruhuna iç içe geçmiş halkalar halinde meydana gelen tutarlı ve uyumlu ama farklı renkler içerebilen bir tarzdır ulusun kendisini yansıtır.
⊕ Bu nedenle ulus ve inanç, aynı benlikte bir araya gelen kavramlardır.
⊕ Toplumun özünü yansıtan dinin yok olması, o toplumun da yok olması anlamına gelir.

⊕ Türk’ün (doğacı) yaşam tarzından ortaya çıkmış, Türk’ün kişilik yapısına ve düşünce sistemine uygun olan din Tengriciliktir. Tengricilik Türklere ait ulusal bir inançtır. Göktürk yazıtlarında “Türk tanrısı” ifadesi vardır. 
⊕ Semitik (Araplara ait) dinler Türk’ün doğasına ve yapısına uygun değildir. Bu inancın yok olması demek, Türk ırkının yok olması, Araplaşması demektir. Bugün Türkiye’de ibadetin Arapça yapılmasının temelinde bu amaç yatmaktadır. 
⊕ Ancak Tengricilik Türk insanının benliğinden geldiği ve Türk’ün yaşam tarzını en iyi ifade eden inanç sistemi olduğu için o kadar güçlüdür ki, Türklerin Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet ve Budizm gibi dinlere girmelerinden sonraları dahi ve hatta bugüne kadar diğer dinlerin içinde varlığını sürdürmeyi başarmıştır.
⊕ Din bir düşünce sistemi, bir simgeler sistemidir ve mitoloji içerir. O nedenle, hala eski dinin düşünce ve simgeler sisteminin ve mitolojisinin hakim olduğu yerde, yeni bir dinden söz etmek mümkün değildir.
Gelecek yazıda görüşmek dileği ile..