İSLAMİYET SONRASI ŞAMANLIK

Merhabalar,
Şamanizm ve Şamanlık (kamlık) konularına değindiğim önceki yazılarımın devamı olarak bu yazımda, İslamiyet sonrası Şamanlık uygulamalarına birlikte göz atalım diyorum. Ne dersiniz?
Bakalım Türkler İslamiyet’i nasıl kabul etmiş ve bu yeni düzende Şamanlık kendisine nerede ve nasıl yer bulmuş.
TÜRKLERİN İSLAMİYETE GEÇİŞİ :
Δ Türklerin İslamiyet’e geçmesi konusunda başlıca iki tez vardır:

Δ 1’inci Tez : Türklerin ilk ve tek tanrılı dini olan Tengricilik (Gök Tanrı Dini), İslamiyet’e çok yakındı, dolayısı ile Türkler kolayca İslamiyet’i kabul ettiler .
* Her ne kadar bu, ders kitaplarında yazan ve okullarda öğretilen tez olsa da bana pek inandırıcı gelmiyor.
Çünkü Gök Tanrı Dini ile İslamiyet arasında büyük farkları vardır. Şöyle ki:
– Gök Tanrı Dini günlük yaşamı düzenleyen kurallar içermez.
– Gök Tanrı Dini’nde doğanın güçleri ve elemanları egemen unsurlardır, her şeyin bir ruhu olduğuna inanılır ve onlardan yardım beklenir. Hoşgörülüdür, geneldir ve zorlamacı değildir.

Ayrıca tamamı Gök Tanrı Dini’ne inanan Türkler, zaman içerisinde sadece İslamiyet’i değil Budizm dahil hemen tüm dinleri kabul etmişlerdir. 8’inci ve 9’uncu yüzyıllarda Türk halkının çoğunluğu Şamanlığa bağlı kalırken, kağan ve yönetici sınıf Yahudilik, tüccar sınıf ise Müslümanlığa geçmiştir. Yakut Türkleri ise Hristiyanlığı seçmiştir.
Şamanizm hala Sibirya, Orta Asya, Güney Amerika ve Uzak Doğu ülkelerinde, Rusya ve Çin’deki Türk devletleri ve toplulukları arasında varlığını ilk günkü gibi sürdürmektedir.
Δ 2’nci Tez : Türkler, Araplar tarafından kılıçtan geçirilmek sureti ile zorla Müslüman olmuşlardır.
* İslam peygamberi dinini kabul etmeyen Türkleri düşman ilan etmiş ve bunun devamı olarak da Türkler 670’den 740’lara kadar Arapların yaptıkları katliamlar ve uyguladıkları sistematik terör sonucu Müslüman olmuşlardır.
* Kuteybe zamanında başlayan “kılıç zoru ile müslümanlaştırma” uygulaması ile 70 yıl süre Türk-Arap savaşı sonucunda 100.000’in üzerinde Türk katledilmiş, en az 50.000 Türk genci ise köle ve cariye yapılmıştır. Türk şehirleri yağmalanmış ve tarihleri yok edilmeye çalışılmıştır.
* Bu tezi savunanlara göre, tarihi gerçekler İslamiyet zarar görmesin diye gizlenmektedir.
* Bu tez ile ilgili karşıt bir görüşe göre; Türkler gibi savaşçı bir toplumun böyle bir durumu kabul etmeleri mümkün görülmemektedir. Ayrıca Türklerin İslamiyet’e geçişi döneminde Araplardan değil İran’dan etkilenmişlerdir ve bir çok Farsça kelime Türkçeye dahil olmuştur. Bu tez Türkleri küçük düşürmek için ortaya atılmış saçma sapan bir iddiadır.
Δ Dolayısı ile daha geniş ve gerçekçi bir bakış açısı ile Türklerin Müslüman olmaları siyasi, kültürel ve ekonomik etkenlerin tamamı göz önünde tutularak değerlendirilebilir diye düşünüyorum.
Δ Türk tarihçisi ve siyasetçisi rahmetli Yılmaz ÖZTUNA’nın ifadeleri ile; Türkler İslamiyet ile 9’uncu yüzyılın ilk çeyreğinde tanışmaya başlamışlardır ve İslamiyet 10’uncu yüzyıla kadar yavaş yavaş, 10’uncu yüzyıldan sonra ise hızla Türkler arasında yayılmıştır.
İslam dininin 610 yılında Hz. Muhammed tarafından tebliğ edildiği kabul edilecek olursa, Türklerin İslamiyet ile tanışması 350-400 yıl sonra olmuştur.
İSLAMİYE SONRASI ŞAMANLIK :
Δ Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi Türkler İslamiyet’ten önce Gök Tanrı Dini’ne sahiptiler.
Bunun yanında Gök Tanrı Dini’nin bir biçimi olan Zerdüştlük de Orta Asya Türkleri arasında yer bulmuş bir dindir ki, bu konuyu bundan sonraki yazımda ele alacağım. 
* Budizm ise Kök Türklerde sadece yönetici çevrelerle aristokratlar arasında tutunabilmiştir.
* Peçenekler, Kumanlar, Uzlar (Gagavuzlar) ise Hristiyanlığı kabul etmiş Türk toplumlarıdır.
* Museviliği resmi din olarak kabul eden tek Türk devleti ise Hazarlardır.
Δ Gök Tanrı Dini, Türklerin İslam’ı kabulünden sonra da değişik felsefi akımlarla halk arasında varlığını sürdürmüştür. Bu felsefi akımlar; Sufilik, Yesevilik, Ahilik, Bektaşilik, Alevilik ve Mevlevilik’tir.
Ancak Alevilik konusunda buraya bir parantez açarak şunu belirtmek isterim ki, Anadolu Kızılbaşlığı ile İran Şiiliği arasında büyük bir fark vardır. Şeriatçı olan İran Şiiliğine karşı Anadolu Bektaşiliğinde şeriatçılık yoktur. Anadolu Bektaşiliği dinler üstü, hoş görülü ve insan sever bir anlayıştır.
Δ Türkler İslamiyet’i biçimsel olarak kabul etmişler ve kendi öz dinleri olan Gök Tanrı Dini’nden birçok gelenek ve göreneklerini İslamiyet’e uydurmaya çalışmışlardır.
Örneğin İslamiyet’in içki, müzik ve dans yasağı Türklere zor gelmiştir ve Alevilik, Bektaşilik ve Sünni Türklerde bu gelenekler çeşitli biçimlerde yaşatılmaktadır.
Başka verilebilecek bir örnek de Atalar Kültü’dür. Ölülerin ruhlarının diriler üzerindeki etkisine hala inanılmaktadır.

Δ İslam’ın kabulü ile Orta Asya Türkleri, şamanlığı yeni dinin içinde korumaya çalışmışlardır.
Örneğin su ile tedavi yönteminde Şaman,su dolu bardağı hastanın başında üç defa çevirir, Kuran’dan sureler okur ve seyircilerle birlikte hep beraber “la ilahe illallah” diyerek seansı bitirir.
* Kadın şamanlar kamlığa veya fal bakmaya başlamadan önce Allah’a ve erenlere müracaat etmeyi gelenek haline getirmişlerdir.

Δ Orta Asya’da kadın şamalar kamlığa başlamadan önce yardımcı ruhlarını çağırırken Hz.Peygamber’den, Hz.Süleyman’dan ve Hz.Eyüp’ten yardım istemişlerdir.
* İslamiyet’ten önce şamanın yardımcısı olarak ifade edilen “ruhlar” İslamiyet’e geçişle birlikte zaman içinde “evliya ve erenlere” dönüşmüşler, baba, dede, eren, veli, şeyh, derviş gibi adlar almışlardır.

Δ Türklerin Müslümanlığı ister Sünni, ister Alevi-Bektaşi olsun, güçlü bir mistik yapı ve evliya kültü etrafında toplanmıştır.
Tarının insan suretinde görünmesi, ruhun öldükten sonra başka bir bedende doğması ve ruhun  sağ iken bir biçimden başka bir biçime geçmesi Tengricilikten kalma üç temel inançtır.

Δ Gerek İslamiyet’e geçiş, gerek Hristiyanlık tarafından yapılan sıkıştırmalar ve gerekse Rusların baskısı ile Orta Asya’da şamanlık inancı giderek zayıflamış olsa da, birçok toplumda halen geçerliliğini korumaktadır.
Δ Anadolu’da şamanlık inancı ve uygulamaları Aleviler tarafından sürdürülmektedir; Şaman “Alevi Dedesi” şekline gelmiştir.
Alevi dedesinin iyileşmesi için hastanın ayakucunda yatması, kötü ruhu kovmak için kamçıdan veya kılıçtan yararlanması Orta Asya şamanlığından gelen uygulamalardır.
Δ Günümüzde şamanlık varlığını korumaya ve diğer inanç sistemleri ile etkileşimini sürdürmeye devam etmektedir.
Yaklaşık 20.000 yıllık bir geçmişe sahip Türk şamanlığı ve özelinde “Kadın Şamanlık” kurumu bugüne kadar çok yönlü dini-sosyal-tarihi-kültürel işlevlerini çağa uydurarak karşımıza çıkmıştır.
Türk tarikatlarında kadın şaman gibi evliya kadınlar itibar görmektedir. Bugün Anadolu’da bulunan türbeler, aslında yerli şartlara ve dini görüşlere uyum sağlamış ve kadın şamandan kadın evliyaya çevrilmiş kişilerin mezarlarıdır.
* Ayrıca kadın şamanların sosyal hayatta oynadıkları rol, İslamiyet’in kabulünden sonra Anadolu’da kadın şeyhlerin üzerine aktarılmıştır.
Δ Bugün kadın şamanlar geçiş sürecinde iki inancı bir arada tutmaya özen göstermektedirler.

Türk mitolojisinde çok sayıda işlevi olan hamile kadınların ve yeni doğan bebeklerin koruyucusu Umay Ana’dır. Bebek doğduktan sonra yüzünün Umay Ana tarafından yıkandığına inanılır ve bunu yapan kadın şaman “bu el benim değil Umay Ana’nın eli” der.
Mitolojiler ve dinler değiştikçe; Fenike Tanrıçası “Tanit’in Eli”, “Venüs’ün Eli”, “Hz. Meryem’in Eli” gibi isimlerle, farklı milletlerin dillerinde kullanılmıştır.
İslam dini Türkler arasında yayıldıktan sonra Kırgızlar Umay Ana’ya Hz. Muhammed’in kızı Hz. Ali’nin eşi Batama (Fatma)’nın ismini vermişler ve o günden bugüne kadar bu söylem “Fatma Ana’nın eli” olarak gelmiştir.
Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da doğum yaptıran ebeler Fatma Ana’yı yardıma çağırır ve doğum yapan kadının sırtını sıvazlarken “Bu benim elim değil Fadime Ana’nın eli” derler.
Ayrıca “Fatma Ananın Eli” ismi verilen otun kurutularak suyunun içilmesi halinde kadının döl yatağının açılacağına ve doğumun kolaylaşacağına inanılır.
ŞAMANLIK İLE İSLAMİYET UYGULAMALARI ARASINDAKİ BENZERLİKLER :
Δ Altay Türkleri bizim ifademizle “kara basan”a “Erlik-biy” derler. Erlik-biy hastalık, ölüm ve kötülük getirir diye ona hep saygı duyulur ve dualar okunur.
* Hatta “akşamları başınızı örtmeden dışarı çıkmayın, Erlik-biy’in yardımcıları saçınızdan tutup canınızı alır” derler.

Bugün önce Yahudilikte ve sonra da İslamiyet’te karşımıza çıkan kadınların başını kapama uygulaması buradan türemiş ve yozlaştırılmış olsa gerektir. Ayrıca “bazı” kadınların başını örtmesi Sümerlerde de vardır.
Δ Kamlık inancına bağlı olanlar birisi öldüğünde onu yedi gün anarlar. Kişinin canının yedinci günde iyi ruhlara teslim edileceğine inanılır. Çünkü bu dualar Ülgen memnun olsun diye yapılır ve Ülgen’in yedi oğlu vardır.
Bugün Anadolu’da bir kişi öldükten sonra yedinci gün dua okutulması da çok büyük bir ihtimalle buradan gelmektedir.
Δ Kamlık inancında geceleri tırnak kesmek yasaktır. Tırnak kesilip toplandıktan sonra toprağa gömülür. Kaybolan tırnak ile birlikte insan ruhunun da kaybolacağına inanılır.
Δ Bunlardan başka eve girerken eşikte durulmaz ve oturulmaz, akşamları saç kesilmez, kadınların taradıktan sonra dökülen saçları gelişigüzel yerlere atılmaz, toplanır ve bir yerde saklanır.
Δ Ateşi Ülgen’in yarattığına inanıldığı için ocak kutsaldır.
Δ Kurak geçen mevsimlerde yağmur yağması için kansız kurbanlar ile Kam’ın yanına gidilir ve ondan bereket getirmesi istenir.
Δ Köpek ulayan evden kısa zaman içerisinde ölü çıkacağına inanılır.
Δ Bir kişi hastalığını gidermesi için kama giderken, ruhlara olan saygısını göstermek için yolda geçtiği kutsal sayılan yerlere beyaz bez parçaları bağlar.
Δ Bunlardan başka; önceki yazımda verdiğim örneklere ek olarak; gidenin arkasından su dökülmesi, cami avlularında mum yakılması, kötü ruhlardan korunmak için tahtaya üç kere vurulması, 40 sayısının kutsal olması, lohusa kadınların başına kırmızı kurdela bağlanması, baş üzerinde kurşun dökülmesi, mezarlıklara verilen önem ve mezar ziyaretleri, sarı renginin hastalık olarak kabul edilmesi, Alevilikte “cem” ve Sunnilikte “semah” diye adlandırılan dönerek dans edilmesi, suya dua okunarak şifalı hale getirilmesi (okunmuş su), Anadolu’da kadınların üç etek giymesi.. Gök Tanrı Dini’nden İslamiyet’e geçmiş ve günümüze kadar gelmiş uygulamalardır.
SONUÇ :
Δ Gök Tanrı Dini, ilk önce, Türklerin dünyaya hayat veren Güneş’i Tanrı olarak görmeleri ile başlamış ve daha sonra Tanrı kavramı Gök’ü ve tüm evreni kapsayarak evrenin tamamını kapsar hale gelmiştir.
Δ Gök Tanrı Dini, tüm Ön Türk halklarında yaşatılmıştır ve bir Ön Türk halkı olan Sümerler de bu dine inanmışlardır.
Δ Müteakiben bu din, Semitlerin gayretleri ile Semitikleşerek önce Yahudiliğe, sonra Hristiyanlığa ve en son olarak da İslamiyet’e dönüşmüştür.
Δ Böylece Tengri inancındaki Türkler kitaplarını ve tapınaklarını unutmuş, din adamları bilgi birikimlerini sonraki kuşaklara aktaramamış ve Tengri Dini giderek basitleşmiştir.
Δ Ama yine de Tengri Dini’nin esasları olan; Tanrı evrenin kendisidir, Tanrı evrendeki her şeyin üzerindeki en güçlü ve akıllı varlıktır, Tanrı her şeyi görür ve denetler, Tanrı insanların tüm eylemlerini yargılayan tek kutsal varlıktır, evrendeki her şey Tanrı’nın bir parçasıdır, Tanrı ile insan bir bütündür ve birbirinden ayrılamaz.. gibi temel ilkeler günümüz semavi dinlerine aktarılmıştır.
Δ
Gök Tanrı Dini ve Şamanlık Türk’ün ana inancı ve kültürüdür. Bu kültür günümüzde İslamiyet içinde dahi varlığını sürdürmektedir.
Δ Bu kültürü tanımak, anlamak, gelişimi ile İslamiyet’teki yansımalarını bilmek ve çocuklarımıza anlatmak görevimizdir.
Sevgiyle kalın !