Merhabalar,
Sizi burada gördüğüm için mutluyum 🙂
Umut ediyorum ki, Göbekli Tepe yazı dizimi, 1’inci yazımdan itibaren sırası ile okumuşsunuzdur. Çünkü yazılar kendi başına ilginç bilgi ve tezler içerse de, bir dereceye kadar birbirini takip eder durumdadır.
Dolayısı ile hepsini ve sırasıyla okumanız hem yazıların daha rahat anlaşılır olmasını ve hem de sizin daha geniş bir vizyon ile konuya bakmanızı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
İlginiz ve geldiğiniz için teşekkür ederim.
Hadi başlayalım !
AKBABA KÜLTÜ VE SESİZLİK KULELERİ:
φ Astrologlara göre Avrasya kıtası boyunca Kuğu takımyıldızı “gök kuğusu” ya da “gök kazı” olarak görülmektedir ve birçok Avrupa ülkesinde kuşlar, ruhun öteki âleme geçişiyle ilişkilendirilir.
φ Kimi zaman da bu kuşlar tanrısal eylemleri ifade etmekte kullanılırlar. Örneğin: İsa, vaftiz olarak Tanrı ile bütünleştiğinde, Kutsal Ruh, onun omuzlarına beyaz bir güvercin şeklinde konmuştur.
φ Astro-arkeologlara göre de, Mezopotamya ve Fırat toplumlarında ise Kuğu takımyıldızı, efsanevi kartal (Arap geleneğindeki Anka Kuşu) olarak görülmüş; Güneydoğu Anadolu’nun Cilalı Taş φ Dönemi (Neolitik Çağ) insanların arasında da ruh, kanatlı hayvanlardan “akbaba” biçiminde algılanmıştır.
φ Akbabalarla bağlantılı olarak; artık yakından tanıdığımız Klaus Schmidt şu tespiti yapmıştır: Göbekli Tepe’deki daire planlı dikilitaş yapıları, Zerdüşt inanırlarının ölü gömme adetleri için ideal kuleler sunmaktadır”.
φ Yani T dikilitaşlar Türklerin ilk inancı olan Tengri (Gök Tanrı) inancının bir biçimi olan Zerdüşt inancındaki Sessizlik Kuleleri’ne benzer.
φ Klaus Schmidt sözlerine şöyle devam eder : “Yuvarlak planlı dikilitaşlı bir yapıyı yeniden inşa etmeye çalıştığımızda karşımıza “kesik bir koni” şekillenir. Yeniden inşanın ne kadar yükseğe çıktığına bağlı olarak, giderek Eriha’daki kule yapısına (Sessizlik Kuleleri) benzer bir yapının oluştuğunu görürüz”.
φ Burada kısa bir bilgi vermem gerekirse; Zerdüştlük Orta Asya Türk halkları arasında yayılmış olan dinlerden birisidir. Zerdüşt dininde toprak, su, hava ve ateş kutsaldır ve kirletilmeleri yasaktır. Bu nedenle cesetleri yakmak veya toprağa gömmek mümkün değildir.
Çözüm, ölünün gökyüzü altında kayalar üstüne bırakıldığı “güneşe gömme” veya “göksel defin”dir.
φ Zerdüşt dinine ait Sessizlik Kuleleri, başta akbaba olmak üzere leş yiyici kuşların kolayca görebileceği, su ve bitkinin olmadığı yüksek yerlere yapılır. Göbekli Tepe coğrafyasına benziyor değil mi?
φ Ölü bedenler bu kulelerin üstüne konulur, leş yiyici kuşlar, rüzgar ve havanın etkisi ile ölünün çürüyen etleri ortadan kalkar.
φ Yine kafanızı karıştırmak için sizi biraz uzaklara götüreyim :
Amerikan yerlileri de aynı şekilde ölülerini; kutsal saydıkları topraklarda sırıklar üzerinde, ağaçtan yaptıkları yataklara yatırırlardı ve doğadaki akbaba, kartal, diğer etçiller ve yılanlar bu cesetleri yiyerek tüketirlerdi. Böylece toprağın kirlenmemesine özen gösterilirdi.
(Amerikan kızılderilileri ile Türkler arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmak, başka bir yazının konusu olabilir).
φ Akbaba kültüne ait bir duvar resmi, Göbekli Tepe’nin gömülüp kapatılmasından yaklaşık 1.000 yıl sonra MÖ 7.100’de ilk yerleşimlerini kurmaya başlayan Çatalhöyük’te bulunur.
φ Duvar resminde görüldüğü üzere insan, sadece bedenden ibarettir ve başı yoktur. Çünkü mezolitik çağda, insanın, beden ve ruh’tan oluştuğuna ve ruhun da başın içinde yer aldığına inanılmıştır.
φ Bu nedenle insanlar ölünce, kafaları bedenlerinden ayrılmış ve sadece kafatasları gömülmüştür. Bunun için resimde ruhtan ayrılan beden, başsız olarak tasvir edilmiştir.
φ Gelelim Göbekli Tepe’ye…
φ D yapısında “Akbaba Dikilitaşı” adı verilen 43 numaralı dikilitaşta, (soldaki resimde mavi daire içinede) bir akbaba ve elinde insan kafatasına benzer bir top veya daire şeklinde bir cisim bulunmaktadır, ayakkabıları da kocamandır.
φ Bunun akbaba kılığına girmiş bir kam (şaman) olduğu düşünülebilir. Elindeki yuvarlak şekil de büyük ihtimalle ruhu taşıdığına inanılan bir insan başı tasviridir.
φ İnsan ruhunun daire ile temsil edildiğini ve bu sembolün geleneksel olarak yazıtları olmayan mezar taşlarında kullanıldığı da tarih uzmanları tarafından tespit edilmiştir.
φ O halde bu tasvirin de kamlık ile irtibatlandırılması mümkündür diye düşünüyorum.
φ Yine aynı dikilitaşın toprağa en yakın kısmında bulunan “akbaba ve yanındaki başsız insan bedeni” betimlemesine dikkatinizi çekmek isterim. Soldaki resimde kırmızı daire içinde gördüğünüz bu betimlemenin büyütülmüş hali sağ tarafta yer almaktadır.
Çatalhöyük’te bulunan duvar resim ile neredeyse aynı değil mi?
φ Sessizlik Kuleleri’nde, akbaba ve diğer leş yiyici kuşlar tarafından bedenin et kısmı yendikten sonra geriye kalan kemikler de kayalara oyulan çukurlara konur.
φ Göbekli Tepe yapılarında bulunan ve resimde görülen oyuklar, bu amaçla kullanılmış olabilir mi?
φ Bununla birlikte;
– Göbekli Tepe’de bulunan kemiklerin yaklaşık % 50’sinin leş yiyici kuşlara ait olduğunu söylesem;
– Ayrıca şu bilgiyi de versem “Avrasya’da “Kuğu” adı ile tanımlanan takımyıldızlar, Mezopotamya bölgesinde “akbaba” olarak isimlendirilmiştir”;
– Ve eklesem;
Göbekli Tepe.. Başsız insan bedeni.. Sessizlik kuleleri.. Zerdüştlük.. Tengri inancı.. Ön Türkler..
Ne dersiniz? Bu ilintinin haklılık payı var mı?
ATALAR KÜLTÜ VE ATEŞ KÜLTÜ :
φ Atalar kültünün eski Türk toplulukları arasında en köklü ve en eski inançlardan biri olduğu söylenebilir. Orta Asya Türklerinde bu kültün hayli yayıldığına dair kanıtlar bulunmaktadır.
φ Diğer taraftan, Orhun Kitabeleri’nde özellikle Bilge Kağan Kitabesi’nin sonunda yer alan bölümler Atalar Kültü’nün varlığının Kök Türklerde bulunduğunu göstermektedir.
φ Atalar Kültü, ölmüş atalara saygı gösterme ve onlar için kurbanlar sunma inanç ve âdetidir. φ Ölen ataların/babaların ruhlarının geride kalanlara iyilik ya da kötülüklerinin dokunabileceği inancı, onlara karşı duyulan minnet duygusu, atalar kültünün temelini oluşturur.
φ Atalara gösterilen saygı, kendisine kurban kesmek ve aş sunmak şeklinde gerçekleştirilir.
Kurban, Türklerin ilk dini olan Tengri (Tek Tanrı veya Gök Tanrı) inancındaki en önemli ibadet şeklidir. Aş sunma ise kansız kurban olarak adlandırılır. Tüm bu inançlar, İslam’ın kabulünden sonra şekil değiştirerek günümüze kadar gelmiştir.
φ Gelelim Ateş Kültü’ne..
φ Türkler, ateşe kutsal bir unsur olarak saygı duymuşlardır. Tengricilik’de iyilik tanrısı ve göklerin hanı Ülgen’in armağanı olan Ateş‘e büyük saygı gösterilmektedir. Bu saygı tıpkı Atalar Kültünde olduğu gibi Ateşe saygı olarak kendini gösterir.
φ Kamlık inancına göre doğada beş kutsal unsur vardır: Ateş, demir, toprak, su, ağaç. Bu beş element beş tarafı temsil etmektedir.
φ Tanrı Ülgen insanlara ateşi şöyle öğretmiştir: Ülgen gökten biri kara, biri ak iki ateş gönderdi. Kuru otları avucunun içinde ezerek bir taşın üzerine koydu, sonra eliyle bu otların üzerine vurdu. Çıkan kıvılcımlardan otlar ateş aldı.
φ Kök Türkler’de ateşle kötü ruhlar kovulmaktadır. Sosyo-kültürel hayatta ateşi; sadece bir araç olarak değil, ayrıca temizlenme, arınma ve iyileştirici özellikleriyle saygı duyulan bir unsur olarak görülmüşledir (örnek Nevruz ateşinin üstünden atlamak).
Buna başka bir örnek olarak Kök Türk Kağanlarını ziyaret eden başka haklara ait elçiler, iki ateş arasından geçirildikten sonra her türlü kötülükten arındırılmış olduğuna inanılarak Kağan’ın huzuruna çıkartılırdı.
φ Kültürel hayatlarında bir araç olarak kullandıkları ve saygı duydukları ateş arkeolojik verilerin ışığında gün yüzüne çıkarılmıştır.
φ Özet olarak Atalar Kültü ve Ateş Kültü’nün, varlığı MÖ 35.000’li yıllara kadar giden Türklerde, önemli yeri olan inanç ve uygulamalar olduğunu inanarak söyleyebilirim.
Peki bu iki kültü neden konu yaptım ? Tabii ki bunları da bağlayacağım yer Göbekli Tepe 😉
Sarsıcı gerçekleri görmeye hazır mısınız? O zamannnn, bunu siz istediniz.. gelin bakalım.
φ Yazılarımı takip eden okurlarımın bildiği gibi, uzmanlar arasındaki yaygın kabule göre Göbekli Tepe bir yerleşim yeri değil, bir kült merkezidir. Bu nedenle insan kemiğine rastlanmaz.
φ Etrafında yerleşim yeri olarak Nevali Çori, Çayönü veya biraz daha uzakta Çatalhöyük bulunmaktadır ve bu yerleşim yerlerinde mezarlar bulunmuştur.
Peki tahmin edin bu mezarlar nerededir? Yerleşim yeri yakınındaki mezarlıkta? Toplu gömülü olarak uzakta bir yerde? Hayır…
φ Mezarlar yaşamın devam ettiği evlerin alt katlarındadır. Yani insanlar büyüklerinin veya atalarının mezarlarını yaşadıkları yerde yapmışlar ve onları yanlarında tutmuşlar ve onlarla birlikte yaşamışlardır.
φ Tarihsel süreç içerisinde oluşan yerleşim birimlerinde yapılan arkeolojik kazılarda bu gömütler, önce baş şeklinde görülmüş (Akbaba Kültü) daha sonra gömülen cesedin etleri ayrıldıktan sonra çıkartılarak başının gövdeden ayrılarak tekrar gömüldüğü uygulamaya geçilmiş, müteakiben ölüler cenin pozisyonunda gömülmüş… ve gömü ritüeli şekil değiştirerek günümüze kadar gelmiştir.
φ İnsanların çok büyük bir olasılıkla; büyüklerine/atalarına duydukları saygı, onların manevi koruyuculuklarından istifade etme, onların ruhlarını şad etme gibi düşünceleri ile bu uygulamayı gerçekleştirdikleri genel kabul gören inançtır.
Peki sizce bu, Atalar Kültü ile aynı değil midir?
φ Bir örnek daha vermek gerekirse, Çatalhöyük kazılarında, evlerin ana direklerinin ve ana kapı kirişlerinin altına insan kafataslarının gömülmüş olduğu tespit edilmiştir.
φ Bunun; evin dirliğini sağlama, evi kötülüklerden koruma gibi mantıkla yapıldığını söylemek bence çok mümkündür.
φ Buradan hareketle, bugün bile kullandığımız, kadınların kocaları veya kocası yok ise evin geçimini sağlayan evladı için söylediği, “evimin temeli” veya “evimin direği” sözü Neolitik Çağ’dan yani günümüzden 11.000-12.000 yıl öncesinden geliyor olabilir mi? Bence mümkün.
φ Atalar Kültü’nün önemli unsurlarından bir tanesinin de “kurban vermek” olduğunu belirtmiştim. Bu inanç günümüze kadar şekil ve rivayet değiştirerek gelmiştir.
φ Ve yine hatırlarsanız, Göbekli Tepe yapılarının tabanları (terrazo veya ana kayanın düzleştirilmesi ile elde edilmiş olsun) mutlaka su geçirmezdir.
φ Bu da, Göbekli Tepe yapılarında kan akıtma esaslı törenlerin veya şölenlerin yapıldığını gösterir. Bu törenlere/şölenlere gelenlerin yemek yemesi için de çok sayıda hayvan kesilmesi gereklidir.
φ Uzmanlarca, şölenlerin çok sayıda insanı bir araya getirmek ve onları ortak bir kültür etrafından toplamak için her dönemde kullanılmış unsurlardan birisi olduğu kabul edilmektedir.
φ Resimde görüldüğü gibi, B yapısında 9 nolu dikilitaşın ön yüzünün altında terrazzo tabana gömülü biçimde taştan bir kap bulunmuştur. Dışarıdan küçük bir kanal, yatay olarak bu kabın merkezine doğru gitmektedir. Bunun bir “adak kabı” olması muhtemeldir.
φ Benzer şekilde Göbekli Tepe’de ele geçen bazı toprak kaplarda da ateş yakıldığına dair kanıtlar ele geçirilmiştir. Her ne kadar bu ateşin ne amaçla yakıldığı henüz çözülememiş ise de, kanıtlanan şudur ki, Göbekli Tepe ritüellerinde ateş de ana unsurlardan bir tanesidir.
φ Şimdi gözlerinizi kapatın, resimdeki Göbekli Tepe yapısında ve bir ritüel sırasında olduğunuzu hayal etmeye çalışın.
Dini bir ayinin ateş olmadan yapılacağını düşünebiliyor musunuz? Elinizde veya en azından tapınak duvarlarında ilk olması gereken şey sizce ne olurdu? Tabiiki “ateş”!
Hem aydınlatma, hem korku verme, hem mistik hava yaratma, hem tanrıların dikkatini çekme, hem gücü simgeleme, hem kötü ruhları kovma, hem etrafında dans etme… bir çok neden için.
φ Günümüz insanı olarak bizler de kiliselerde, türbelerde, adak yerlerinde vb. saygı duyduğumuz ve kutsallığına inandığımız yerlerde mum veya ateş yakmıyor muyuz (bu mumları neden yaktığımızı hiç düşündünüz mü) ?
φ O zaman şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bir inanış olan Ateş Kültü de Göbekli Tepe gerçeklerinden bir tanesidir.
φ Ama bu asla ateşi tanrılaştırma anlamında değildir. Atalar Kültü’nde olduğu gibi burada da saygı, korku, fayda gibi hususların gözetilmiş olması söz konusudur diye düşünüyorum.
φ Atalar Kültü ve Ateş Kültü ile sonraki yazılarımda daha detaylı olarak da karşılaşacağız. Ancak bu yazı dahilinde, verdiğim bilgilerin anlayış ve kavrayışınız açısından yeterli olacağını düşünüyorum.
SONUÇ :
φ Akbaba Kültü, Atalar Kültü ve Ateş Kültü gibi Kök Türklerin hayatından önemli yeri olan inanışlar, kendini Göbekli Tepe’de de göstermektedir.
φ Göbekli Tepe’nin, Tüklerin Tengri (Gök Tanrı) inancından çok daha sonraları inşa edildiğini göz önüne alırsak;
– Anadolu’yu ve burada doğmuş uygarlık ve kültürleri Yunan kültürüne, Yahudi kültürüne veya Ermeni kültürüne bağlamak isteyen Batılı sözde bilim adamlarının sundukları kanıtlardan çok daha fazlasının elimizde olduğunu,
– Ve bu kanıtların diğerlerinden çok daha fazla tutarlı ve inandırıcı olduğunu söyleyebiliriz.
φ Ancak bir yazımda belirttiğim gibi, “Tükler Anadolu’yu 1071’de kendilerine yurt edinmişlerdir” yalanını uyduran Batı ve bunun arkasından giden bir kısım akademisyenlerimiz (!) bu gerçeği silmek (dikkat edin “gizlemek” değil “silmek”) için gece gündüz var güçleri ile savaşmaktadırlar.
φ Bu bilim (!) adamları yaptıkları araştırmalara Türk Tarihi’ni de dahil etsinler bakalım kanıtları hala geçerli olacak mı?
Bunu yapıp bizim gerçek Tük tarihçilerinin karşısına çıksınlar da görelim! Kim haklı kim haksız ortaya çıksın. Ama bu cesareti göstermeleri mümkün değil tabi çünkü ellerinde suni olarak yarattıkları bir tarih var.
φ Bununla mücadele etmek için halkımızın ve özellikle gençlerimizin aklına yerleştirilen yanlış düşünceleri ve dogmaları silmeli, onlara gerçeği anlatmalı ve öğretmeliyiz.
φ Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi; Türk evladı ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır!
Sevgiyle kalın.