Merhabalar,
Bir önceki yazım olan Göbekli Tepe; Homo sapiensin Evrimi, Buzul Çağı ve Tarım Devrimi adlı yazımı sanırım okumuşsunuzdur. Okumamış iseniz, aşağıdaki yazımından önce okumanızı tavsiye ederim.Hatırlayacağınız gibi ilk yazımda; Göbekli Tepe’de yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular ve sonuçları hakkında doğru ve bilinçli bir yaklaşım yapabilmek için öncelikle;
* İnsanlık tarihi,
* Bu süreçte homo sapiensin evrimi,
* Buna paralel olarak son buzul çağı sonrasında tarımın gelişimi ve
* Homo sapiens tarafından gerçekleştirilen tarım devrimine değinmiş ve sonucunda da şu soruyu sormuştum : Göbekli Tepe insanlık tarihini baştan sona değiştirebilecek bulgular mı sunuyor?
Yazımda MÖ 12.000 yılına kadar olan gelişimleri ve homo sapiensin evrimi sürecinde atalarımızın Göbekli Tepe’ye gelişlerine ait genel bilgileri paylaşmaya çalışmıştım. Şimdi o noktadan devam edelim ve yukarıdaki soruya cevap bulmaya çalışalım.
NEOLİTİK DÖNEM :
* MÖ yaklaşık 10.000-6.000 arasındaki döneme arkeolojide Neolitik (Yenitaş) adı verilir. Bu dönemde önceki Epi-Paleolitik Dönem’e kıyasla yerleşmelerin sayısı artar. Bu da nüfusun arttığı şeklinde yorumlanır.
* Türkiye’de Çayönü (Diyarbakır), Nevali Çori (Şanlıurfa); Suriye’de Dja’de, Jerf el Ahmar; Irak’ta Nemrik, M’lefaat; İsrail’de Eriha, Nahal Oren; Ürdün’de Ain Ghazal ve Basta, Neolitik Dönem’e tarihlenen yüzlerce yerleşmeden önemli birkaç tanesidir.
* Ünlü arkeolog-tarihçi Gordon V. Childe, bu dönemde yaşanan değişimi tanımlamak için daha 1930’larda, “Neolitik Devrim” tabirini kullanmıştı. Temel olarak yerleşik yaşam, tarım ve hayvancılıkla belirlenen bu çiftçi yaşam, yani “tarım devrimi” kısa sürede Asya’ya, Anadolu içlerine, oradan da Avrupa’ya yayıldı.
* MÖ 3.000’lere gelindiğinde eski dünyanın neredeyse tümünde insanlar çiftçi yaşama geçmiş, “tarım devrimi”ni gerçekleştirmişlerdi.
* Göbekli Tepe, işte böyle bir sosyo-ekonomik -ve elbette düşünsel- dönüşüm içerisindeki insan toplumları tarafından inşa edilmiş, kullanılmış ve sonra terk edilmiş yapılardan oluşan bir yerdir.
* Dolayısıyla bu değişimin neden ve nasıl gerçekleştiğine ilişkin önemli bilgiler barındırır. Bunları öğrenmek ve bilmek belki gündelik hayatın koşuşturması ve sorunları arasında yaşamımızı pek etkilemeyecektir. Ancak insanlar olarak yeryüzündeki ve evrendeki varlığımızı daha doğru ve isabetli konumlandırmamıza, geçmişimizi daha iyi anlamamıza ve bugünkü uygarlığımıza hangi yollardan yürüyerek geldiğimizi öğrenmemize yardımcı olacaktır.
GÖBEKLİ TEPE NEREDEDİR :
Göbekli Tepe, Şanlıurfa’nın 20 kilometre kuzeydoğusundaki Örencik köyü yakınlarında, yaklaşık 800 metre yüksekliğindeki bir tepenin üzerinde bulunan, yaklaşık 300 metre çapında ve 15 metre yüksekliğinde bir höyüktür.
Harran ovasını kuzeyde sınırlayan dağ silsilesinin en yüksek noktasında yer alan, topografik özellikleri ile geniş görüş mesafelerine hakim bir konumda bulunan Göbekli Tepe, avcı toplayıcı insanların yarattığı bir kült merkezidir.
Yapımının başlangıcı ve kullanımının sona ermesi (toprak ile doldurularak gömülmesi) arasında geçen sürenin 800 – 2.000 yıl olduğu tahmin edilmektedir.
GÖBEKLİ TEPE NASIL KEŞFEDİLDİ :
Yöresel görüşe göre;
* 1983 yılında Göbekli Tepe’nin mülk sahibi bir gün tarlasını sürerken yer üstünde işlemeli bir taş görür ve bunu Şanlıurfa Müzesine götürür. Müzeyi gezen Alman arkeolog Harald Hauptmann bu eserin çıktığı yeri merak etmesi ile Göbekli Tepe keşfedilir.
Resmi kaynaklara göre ise;
* Şanlıurfa bölgesinde ilk araştırmalar 1963 yılında İstanbul ve Chicago üniversitelerinin işbirliği ile hazırlanan “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Araştırma Projesi” araştırmalarında tespit edilmiş, ancak kayda değer bir bulguya rastlanmadığı için çalışmalar devam etmemiştir.
* Fakat bunların Neolitik Dönem’e değil, çok daha sonrasına, Roma dönemine veya Ortaçağ’a ait bir mezarlığın taşları olduklarını düşünerek çalışmalara devam etmediler.
* Aslında çok da haksız sayılmazlardı, o yıllarda hiç kimse, Şanlıurfa’da bir dağın başında Neolitik Dönem’den kalma dikilitaşların varlığından söz edemezdi.
* Arkeologlar arasındaki genel kanı, Neolitik Dönem toplumlarının basit, çiftçi köyler halinde yaşadıkları ve sosyal ve dini açıdan çok karmaşık olmadıkları yönündeydi.
* Ayrıca Neolitik Dönem’in daha güneyde, Levant’ta (Doğu Akdeniz kıyı hattı) başladığı ve ancak ileri aşamalarında Anadolu’ya ve diğer bölgelere yayıldığı düşünülüyordu. Kısa süre içinde Çatal Höyük (Konya), Çayönü (Diyarbakır), Aşıklı Höyük (Aksaray) gibi yerleşmeler keşfedilince bu düşüncenin yanlışlığı anlaşılacaktı ama henüz o günlerin gelmesine vakit vardı.
* Aslında Göbekli Tepe’nin keşfine giden yol, ironik biçimde yine Şanlıurfa sınırları içinde bulunan ve bugün artık Atatürk Barajı’nın suları altında yer alan Nevali Çori’den başlamıştır.
* Atatürk Barajı yapılacağı sırada, baraj havzası içinde kalacak yerleşmelerde sürdürülen kurtarma çalışmaları kapsamında, 1983-1991 arasında Klaus Schmidt başkanlığında kazısı yapılan bu yerleşmede, varlığını o yıllarda kimsenin tahmin edemeyeceği, özel bir yapının kalıntıları ortaya çıkarıldı.
* Bu yapı, gündelik hayatın sürdürüldüğü diğer yapılardan, yani konutlardan birçok yönüyle farklıydı. Örneğin taş örme duvarları diğer yapıların duvarlarına göre çok daha kalındı. Tabanı ise kirecin çeşitli işlemlerden geçirilmesi suretiyle, terazzo adı verilen bir yöntemle yapılmıştı. Yapının ortasına, girişin tam karşısına gelecek şekilde, iki tane “T” biçimli stel/dikilitaş yerleştirilmişti.
* Bu dikilitaşların üzerindeyse kolları ve elleri andıran bir takım çizimler vardı. Yani dikilitaşlara çok şematik bir insan biçimi verilmişti. Aynı dikilitaşların daha küçük boyutlu ve bezeksiz olanlarından 12 tane de duvarların iç tarafına monte edilmiş, bir kısmı sonradan yerinden çıkarılmıştı.
* Nevali Çori’deki çalışmalar devam ederken Göbekli Tepe’nin yakınlarındaki Örencik köyünden insanlar sık sık müzeye ihbarda bulunuyor, bazen de buldukları heykel ve dikilitaş parçalarını yanlarında getiriyorlardı (belki de tarla sahibi amca, tarlasında bulduğu işlemeli taşı bu aşamada müzeye götürmüştü).
* Nevali Çori kazısında başından itibaren çalışan Alman arkeolog Klaus Schmidt bu yapıda ortaya çıkarılan dikilitaşların benzerlerinin 1960’larda tespit edilen ama pek üzerinde durulmayan Göbekli Tepe’de de bulunduklarını bu sayede öğrenmişti.
* Bu bilgilerin ışığında 1994 yılında Schmidt tarafından bölgede araştırmalar başlatılmış, 1995 yılında Alman arkeolog Harald Hauptmann tarafından yüzey araştırması yapılmış ve yüzeyde gördükleri bazı büyük boyutlu taşları belgelemişti.
* 1995-2006 yılları arasında Alman arkeolog Klaus Schmidt danışmanlığında kazılar yapılarak bugünkü bulgular elde edildi.
* Klaus Schmidt’in tam da tahmin ettiği gibi, o yüzeyde rastladıkları dikilitaş ve heykeller Roma veya Ortaçağ’dan değil, Nevali Çori gibi, Neolitik Dönem’den kalmaydı.
* Bugün artık biliyoruz ki Göbekli Tepe’deki en eski yapılar Nevali Çori’den yaklaşık bin yıl daha eskidir. Nevali Çori’dekine çok benzeyen dörtgen planlı yapılar ise Göbekli Tepe’nin ancak son aşamalarında inşa edilmiştir.
* 2007 yılından itibaren ise kazı çalışmaları Bakanlar Kurulu kararlı kazı statüsüyle ve yine Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Klaus Schmidt’in başkanlığında devam edildi ve projeye Alman Heidelberg Üniversitesi Tarih Öncesi Enstitüsü de katıldı.
* Klaus Schmidt , 2014 yılındaki ani vefatına kadar geçen sürede Göbekli Tepe’nin gün ışığına çıkarılarak dünyaya tanıtılmasında önemli çabalarda bulundu.
* UNESCO Göbekli Tepe’yi; 2011 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne, 2018 yılında da Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne aldı.
* Doğuş grubu 2018 yılında 20 yıllığına ana sponsor olmuş ve bu kapsamda çatı ve teras inşaatları yapılmıştır.
GÖBEKLİ TEPE İLE DEĞİŞEN İNSANLIK TARİHİ :
Göbekli Tepe ve sahip olduğu muazzam zenginlik, arkeolojik araştırma tarihinde neolitik dönem için düşünülen modelleri, teorileri alt üst eden verileri günümüze ulaştırmakta, insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerekli kılmaktadır..
Medeniyet :
* Göbekli Tepe’deki bulgular, bu merkezin günümüzden 11.500 yıl önce kurulduğunu kanıtlamaktadır. Yani Türklerin vatan toprakları üzerinde; İngiltere’de bulunan Stonehenge’den 7.000 yıl, Mısır Piramitlerinden 7.500 yıl ve ABD Devletinin kuruluşundan 12.000 yıl önce medeniyet vardı.
* Bu topraklar, insanlık tarihi boyunca hemen tüm medeniyetlere ev sahipliği yapmış yerlerdir.
Göbekli Tepe’deki bulgular, dünya üzerindeki tüm medeniyetlerin beşiğinin Yukarı Mezopotamya olduğunu kanıtlamaktadır.
İnşaat :
* Göbekli Tepe’nin keşfinden önce arkeologlar, insanların ilk yerleşim yerlerini neolitik çağda ve tarım toplumuna geçişten sonra yapıldığını kabul ediyordu.
* Göbekli Tepe’nin keşfinden önce arkeologlar tarafından dünya üzerinde ilk konutların, kapısız ve penceresiz olarak garnizon şeklinde 7.000 yıl önce Filistin’de inşa edilen yapılar olduğu kabul ediliyordu.
* Göbekli Tepe bulguları gösteriyor ki, avcı toplayıcı durumundaki atalarımız tarım toplumuna geçmeden önce kapısız ve penceresiz yapılar inşa ettiler.
* Ayrıca Göbekli Tepe bölgesinde ortaya çıkan arkeolojik bulgular, metal aletler kullanarak taşları yontmayı 6.000 yıl önce öğrendiğini düşündüğümüz insanların, aslında 10.000-12.000 yıl önce büyük ve detaylı inşa ve yontma yapacak kadar bu konuda beceri sahibi olduklarını ortaya koymuştur.
Dokuma :
– Göbekli Tepe’den önceki kabule göre en eski dokuma MÖ 9.000 yılına aitti ve Türk arkeologlar tarafından Göbekli Tepe’nin kuzeydoğusunda yer alan Çayönü (Diyarbakır)’nde bulunmuştu.
– Oysaki Göbekli Tepe’de (bir kısım arkeolog/din tarihçisi tarafından dini ayinler sırasında şaman tarafından etol olarak kullanıldığı iddia edilen) kumaş parçaları bulunmuştur ve T şeklinde sütunlar üzerinde bulunan bazı şekillerin de bu etollere ait olduğu ileri sürülmektedir.
Toplumsal yaşama geçiş :
– Göbekli Tepe’yi ilginç ve önemli kılan özelliklerinden biri de “sosyal ve manevi yaşam”dır.
Göbekli Tepe’deki en eski yapıları inşa edenler, göçebe değillerse bile büyük oranda avcı-toplayıcıydılar.
– O dönemde tarım ve hayvancılık insanoğlunun hayatına girmeye başlamış, ancak henüz tam yerleşmemiştir; avcılık ve toplayıcılık halen en temel besin elde etme yöntemidir. Göbekli Tepe’deki ilk yapılar da bu geçiş aşamasında inşa edilmiştir.
– Arkeolojik veriler ve antropolojik kayıtlara göre, avcı-toplayıcı ve göçebe topluluklar, sınırlı sayıda bireylerden oluşur. Avlanmak, yiyecek toplamak, rakip grup veya hayvanlarla mücadele etmek için zaman zaman kendi aralarında işbirliğine gitseler bile bu işbirliği kalıcı değildir ve duruma göre sürekli değişkenlik gösterir. Aralarındaki işbölümü ise genellikle sadece cinsiyete (kadın-erkek) ve yaşa (genç-yaşlı) dayalıdır.
– Topluluk içerisinde bazı bireyler yönetici/lider konumuna yükselebilir ancak kaynaklara ulaşmada topluluğun diğer üyelerinden daha fazla hakka sahip olmaz; genel olarak eşitlikçi bir sosyal düzen hâkimdir.
– Göçebe avcı-toplayıcılar yaşam biçimleri gereğince, kalıcı yapılar inşa edemezler veya buna ihtiyaç duymazlar. Hiyerarşik sosyal düzen, geniş çaplı ve uzun erimli organizasyon, işbölümü vb olguların, insanlık tarihinde çok daha sonraki dönemlerde ortaya çıktığı kabul edilir.
– Göbekli Tepe’de ve Yakındoğu’da Göbekli Tepe ile çağdaş yerleşmelerde son yıllarda yapılan kazı ve araştırmalarda ulaşılan bulgular, bu kabuller üzerinde yeniden düşünmek gerekliliğini ortaya koymaları açısından önemlidir.
İnanç :
√ Göbekli Tepe ve çağdaşı yerleşmelerde rastlanan yapılar, heykeller vb. ortak işgücü gerektiren faaliyetler, bir tür imece usulüyle yapılmışlarsa bile, bu işlerde çalışacak kişilerin, o işi yapmalarını sağlayacak bir takım manevi motivasyonları olmak durumundadır.
İşte bu motivasyon boyutunu bizzat o yapılar ile bu yapılardaki kabartma ve heykeller ortaya koyar.
√ Söz konusu yapılar, kabartma ve heykeller, rastgele yapılmış ya da bir araya gelmiş eserler değildir. Her biri, onları yapan insanların inançlarını ve/veya dünya görüşlerini yansıtan bir takım semboller ve hikayeler barındırır.
√ Bu sembollerin ne anlama geldiklerini, anlattıkları hikayeyi maalesef bilmiyoruz ve belki de hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyeceğiz. Fakat inanç dediğimiz olgunun genel özelliklerinden faydalanarak, bir takım varsayımlarda bulunabiliriz.
Ne var ki bu çok geniş bir konu olduğu için, başka bir yazıyı hak eder.
Sonraki yazımda Göbekli Tepe’de bulunan arkeolojik ögeler ve bunların ne anlama geldiklerini açıklamaya çalışacağım.
Sevgiyle kalın.
Şu kısım çok ilginç :
“Topluluk içerisinde bazı bireyler yönetici/lider konumuna yükselebilir ancak kaynaklara ulaşmada topluluğun diğer üyelerinden daha fazla hakka sahip olmaz; genel olarak eşitlikçi bir sosyal düzen hâkimdir.”
Avcı-toplayıcı dönemin sosyal yaşamını anlatmak için kullanılmış bir ifadedir.
Genel olarak yaşam tarzları aynı olduğundan sosyal bir organizasyona gerek duyulmamaktadır. O nedenle de (henüz) sosyal sınıflaşma yani eşitsizlik söz konusu değildir.
Tarıma geçişin doğal sonucu olarak oluşan yerleşik düzen içerisinde sosyal yapılaşma ihtiyacı doğmuş ve eşitlik yerinin hiyerarşiye bırakmıştır.
Daha sonraki yazılarımdan birisinde ifade ettiğim gibi “sosyal organizasyonun olduğu bir yerde eşitlikten söz edilemez.
Bununla birlikte, Göbekli Tepe gibi bir kült alanını inşası için de bir organizasyon gereklidir ve “yöneten/yönetilen” kavramları tarım toplumuna geçilmeden de başlamış olabilir.
Göbeklitepe hz.Nuhun gemiyi karada yaptığı yer. Taşların üstünde gemiyi inşa etti. Akbaba taşının üstünde 3 tane çanta şeklinde yapı var. Tevratta 300 metre genişliğinde ( Göbeklitepe nin yeri de 300mtre) ve 3 katlı olduğu anlatıyor. 1. Kata haşereleri 2. Kata 4 ayaklı hayvanları ve son kata kuş türlerini aldığı anlatıyor. Lütfen bakin
Merhaba Mücahit Bey,
Öncelikle yazımı okuyarak yorum yapmış olduğunuz için teşekkür ediyorum.
Görüşünüze saygı duymakla birlikte, katılmadığımı belirtmek zorundayım. Çünkü bu; tarihsel gelişim, mitoloji ve zaman ile pek uyumlu değil. Göbekli Tepe daha henüz tam olarak kazılmadı. Yapılan incelemelere göre yeraltında henüz ulaşılmayı bekleyen yaklaşık 15 tane daha yapı var. Ayrıca Akbaba Dikilitaş’ındaki çantalar “Tanrıların çantaları” olarak adlandırılır ve bu konuya “Göbekli Tepe-10 : Öntürklerin İzleri” yazımda değinmiştim.
Tabiki yine de her türlü “bilimsel” inceleme ve araştırma sonucuna saygım var. Bu konudaki araştırmaları paylaşırsanız seve seve okurum ve faydalanmaya çalışırım.
Size Sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendinin “Sümer’de Tufan, Tufan’da Türkler” ve “İbrahim Peygamber” kitaplarını tavsiye ederim.
Saygılar.
👏
👏👏👏