* Klaus SCHMIDT… Alman Arkeoloji Enstitisü’nden arkeolog, Prof.Dr.
* Göbekli Tepe’yi 1994’de keşfeden ve 1995’den, bir kalp krizi nedeni ile aramızdan ayrıldığı 2014 yılına kadar 20 yıl süre ile “Göbekli Tepe Kazı Başkanı” görevini sürdüren kişi.
* Prof.Dr.Klaus SCHMIDT, Göbekli Tepe kazılarına ait tecrübelerini ve görüşlerini bize bir kitap olarak bıraktı; adı “Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe / En Eski Tapınağı Yapanlar”.
* Benim için SCHMIDT’in 20 yılda edindiği tecrübe ve bunu kitabında bizlere aktarması çok önemlidir ve bu kitaptaki Göbekli Tepe hakkındaki görüşleri çok değerlidir. Çünkü biz bu kitap sayesinde birinci ağızdan Göbekli Tepe’yi yorumlama olanağına sahibiz.
* Bakalım “Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe” adlı kitabında KLAUS SCHMIDT GÖBEKLİ TEPE İÇİ NE DİYOR?
* Dikilitaşlardaki çifte deliklerin dünyevi amaçlar dışında kullanıldığını düşünmekteyiz.
* Atalarımız burada daha çok dinsel özelliği ön planda olan bir yer yapmışlar.
* Bir kült merkezi ile karşı karşıya olduğumuz kesindir.
* Kalıntıların, insanlığın en eski mimari anıtlarının olduğu döneme tarihlendiğinden hiç kuşku yok.
* Göbekli Tepe’de gördüklerimiz, onları yapanlar ve ziyaret edenlerin birleşik bir sosyal ve tinsel ilişki ağına işaret eden resim ve işaretlerdir.
* Göbekli Tepe’deki işaretler, aceleyle bir kaya duvarına kazınmış ya da çay taşlarına boyanmış işaretler değildir. Onlar, görkemli T biçimli dikilitaşlar üzerinde kabartma tekniği ile yapılmış ve “kutsal” kelimesinin içeriğini kesinlikle karşılayan bir buluntu konteksinde tespit edilmiştir. Öylesi bir tarzda yan yana dizilmişlerdir ki, büyük olasılıkla bu, işaret sıralamasına ait mantıklı bir ilişkiye işaret etmektedir.
* Kesin olan bir şey var ki, o da buranın Taş Çağı’na ait bir oturma mekânı olmadığıdır.
* Göbekli Tepe bulguları, arkeolojinin uğraş alanını aşan, tarih öncesi dönemdeki kült ve din konusuna işaret etmektedir.
* İnsan topluluklarının en geç Üst Paleolitik’ten beri, belki de daha önce, dini bir organizasyona sahip olduklarını kabul ediyorum.
* MÖ 10.000’lerdeki ilk Neolitik din, hangi tekil deneyimlerle şekillendirilmiş olursa olsun, yeni bir yaratımdan çok, oldukça eski bir gelişmenin ürünüdür. Yazı öncesi toplumlarda bu konuda inandırıcı bir delil bulmak ya da içeriği anlayabilmek çok zor olsa da mitler ve mitsel motiflerin çok eskiye dayandığını kabul edebiliriz.
* Burada açıkça görülen ise, işçilerin muhtaç oldukları gücü, inandıkları dini bir motivasyon kaynağından almış olabilecekleridir.
* Göbekli Tepe yapılarında nelerin gerçekleştirilmiş olduğunu teker teker söyleyemesek de buranın bir kült yapısı olarak yorumlanması gereği kesindir.
* Anıtsal dikilitaşlar ve bunların oluşturduğu yuvarlak yapılar, ama aynı zamanda heykeller ve kabartmaların tarzı, karşımızda Neolitik Çağ’a ait kutsal bir merkezin olduğu görüşünü doğrulamaktadır.
* Bu insan biçimli dikilitaşlar tanrılar, atalar ya da diğer varlıkları temsil ediyor olabilir.
* Göbekli Tepe’de karşımızda bir ritüel merkezinin – hem de merkez kavramının vurgulandığı bir yer anlamıyla da – olduğunu haklı nedenlerle kabul edebiliriz.
* Çayönü, Nevali Çori, Tell Abr, Mureybet, Jerf el-Ahmar, Tell Qaramel ve hiç kukusuz henüz bilmediğimiz pek çok diğer yerdeki insanlar, yapıları inşa etmeye devam etmiş ve burada belli bir nedenle, hep birlikte ya da temsilcileri tarafından ritüellerini gerçekleştirmişlerdir.
* T biçimli dikilitaş buluntu yerlerinin dağılımı, Urfa bölgesinde Göbekli Tepe’nin çevresinde yoğunlaşıldığını bize göstermektedir.
* Elimizde tekrarlanan, anıtsal betimler tarzında işaretler dizisi var. Ve bu işaretlerin, görkemli insan biçimli dikilitaşların üzerine yapılması, hiç kuşkusuz onların, o dönem insanları için anlamlarını, insani etki alanının ötesine taşımıştır. Bu açıklamalar, karşımızda, dikilitaşlar ve işaretlerle çevrili, “kutsal” kelimesine uygun, doğa üstü bir atmosferin hüküm sürdüğü bir yerin bulunduğunu kabul etmeye yetmelidir.
* Tapınak kavramının bu Taş Çağı özel yapıları için uygun olduğunu düşünmekteyim.
* Göbekli Tepe araştırmaları sırasında saptadığımız, bu tapınaklarda kendini gösteren kült ve dinin, Yakındoğu’daki Neolitik Çağ’ın gelişiminde güçlü dürtüler olduğu fikri giderek güçlenmektedir.
DİKKAT ÇEKEN HUSUSLAR:
Ancak burada bazı hususlara dikkatinizi çekmek isterim. Lütfen kitapta yer alan şu maddeleri de dikkatli olarak okuyalım ve yorumlayalım.
* Göbekli Tepe’deki gibi bir anıtı, Paleolitiğe kadar ulaşan bir “ön tarih” olmadan düşünmek zor.
– Yani diyor ki SCHMIDT, “Göbekli Tepe’yi inşa edenlerin burada ortaya koydukları uygarlık, inşaat, sanat, toplumsal organizasyon yeteneği ve inanç gibi hususlar, daha önceden sahip oldukları bir tarihe aittir.
* Yukarı Mezopotamya’daki ilk neolitik yerleşim tarihinin birdenbire, daha önceden hiç kimsenin bilmediği yeni yüzler ve renklere sahip olduğunu da unutmayalım.
– Bunun da açıklamasını “Göbekli Tepe’yi inşa edenler bu bölgeye ait olmadıklarını ve başka bir yerden buraya gelmiş olduklarını düşünebiliriz.
* Göbekli Tepe’de Şamanların aktif olduğunu kısmen düşünebiliriz.
– “Türklerin Kadim İnancı” adlı kitabımda açıkladığım gibi, Şaman (veya daha doğru olarak Türkçe ifadesi ile Kam), Türklerin inançları kapsamında doğa üstü güçlere sahip olan ve toplumun veya kişilerin manevi düzenleri bozulduğunda kendilerine başvurulan ve doğa üstü yetenekleri olduğuna inanılan kişilerdir. Bu da sadece ve sadece Türklere ait bir kültürdür.
TÜM BUNLARI YORUMLARSAK:
* Biz Klaus SCHMIDT’in tecrübelerine saygı duyarak ve onun tespitlerinden hareketle rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Göbekli Tepe bir kutsal alan veya bir kült/ritüel merkezi olarak da adlandırılabilecek “insanlık tarihinin bilinen en eski tapınağı”dır.
* Klaus SCHMIDT’in ölümünden sonra iş başına gelen yeni kazı ekibi, SCHMIDT’in gerek hesaplamalarının ve gerekse düşüncelerinin yanlış olduğunu ve bugüne kadar edinilen tecrübe ve düşüncelerin bir kenara bırakılarak her şeyin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söylemektedir.
* Bu, hem (sadece Göbekli Tepe için bile söylersek) 20 yıllık tecrübeye, hem de arkeoloji alanında SCHMIDT’in hayatını adayarak sahip olduğu tecrübeye hakarettir, ihanettir, nankörlüktür. Ve bence bu çabalar, Göbekli Tepe’nin gerçek anlamını saklama niyetini de içeriyor olabilir.
* Eğer Göbekli Tepe (Klaus SCHMIDT’in düşündüğü gibi), daha önce bu tarihe sahip ve bölge dışından gelen kişiler tarafından yapılmış bir tapınak ise, o dönemde dünya üzerinde bulunan toplumlara ve uygarlıkları incelediğimizde, sadece Türklerin Orta Asya’da bu denli geniş tarih, inşaat, sanat, toplumsal, organizasyon yeteneği ve inanca sahip olduklarını görürüz.
SONUÇ:
Tüm bu verileri bir arada ele alarak söyleyebiliriz ki;
“Göbekli Tepe; Türklerin Tengri Dini’ne inanan ataları yani Ön Türkler tarafından, Tengri Dini’nin içinde var olan ve Kamlık adını verdiğimiz ritüelleri yerine getirmek üzere, Orta Asya’dan dünyaya yaydıkları uygarlıkları sayesinde inşa edilmiş ve hayat bulmuş bir kült alanıdır” diyebilmek oldukça mümkündür.