Yönetişim kavramını, kavramın klasik yönetim düzenine getirdiği değişimleri, hiyerarşik yapı yerine getirdiği heterarşik bir yapıyı ve karar mekanizmalarına, konunun ilgilisi tüm tarafların paydaş olarak katılım sağlamak üzere çoğulcu demokrasiye yaptığı katkıyı Yönetişim ve Heterarşi konulu yazımda detaylı olarak açıklamaya çalışmıştım.
Bu yazımda ise yönetişim kuramının önerileri, boyutları, özellikleri ve ilkeleri bağlamında daha detay unsurlarını anlatmaya çalışacağım.
YÖNETİŞİM KAVRAMININ ÖNERİLERİ :
Yönetişim kavramı, klasik yönetim yapılarınca tek taraflı olarak belirlenen ilişkiler yerine çok aktörlü ve etkileşimli ilişkileri içeren ve birlikte yönetme, birlikte düzenleme ve kamu-özel sektör ortaklığı felsefesine dayalı bir yönetim sürecidir.
Yönetişimin uygulanmasındaki kilit nokta, herhangi bir yörenin halkının kendilerini ilgilendiren konulara ilişkin alınacak kararların oluşum sürecine katılımı ve buna imkan verecek yapının, başka bir deyişle (kent konseyleri gibi örgütlenmeler vasıtası ile) yerinden yönetimin sağlanmasıdır.
Bu bağlamda, ortak bir amacı gerçekleştirmek için tek özneli, heterarşik bir iş bölümüne dayalı, ağ ilişkileri içinde yapılanmış, merkeziyetçi olmayan, toplumdaki diğer aktörleri paydaş olarak yetkilendiren ve yönlendiren “yönetişim” modeline geçilmesi gerektiği açıktır.
Gerry Stoker “Governance; As Theory” adlı yazısında yönetişim kavramının ortaya koyduğu önerileri şöyle özetlemektedir: Yönetişim;
- Hükümet etmekten temellenen ancak onun da ötesinde bir takım kurum ve aktörlerin varlığına vurgu yapar.
- Ekonomik ve sosyal sorunların çözümünde aktörlerin sınırlarının ve sorumluluklarının belirsizliğine işaret eder.
- Kolektif faaliyetlere katılan aktörler ve kurumlar arasındaki güç bağımlılığını ifade eder.
- Özerk ve kendi kendini yönetebilen aktörler ağına ilişkin bir kavramdır.
- Sorunların ele alınmasında ve çözülmesinde sorumlu aktörlerin yeterli kapasiteye sahip olduklarını kabul etmekte ve sorunların çözümünü sadece merkezi idarenin güç ve yetkisine dayandırmamaktadır.
YÖNETİŞİM KAVRAMININ BOYUTLARI :
Yönetişim kavramının; sistemsel, siyasal ve yönetsel olmak üzere üç boyutundan söz etmek mümkündür.
Sistemsel boyutuyla, resmi ve hukuksal süreçler sonrasında oluşan hükümetten çok daha geniş bir yapıyı öngörmektedir.
Sisteme yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör gibi aktörleri de dahil etmekte ve devlette toplanan güç ve yetkinin söz konusu yeni aktörlere dağıtımını benimsemektedir.
Siyasal boyutuyla, yurttaşın mümkün olan her alanda ve biçimde yönetsel ve siyasal karar alma süreçlerine katılımını ifade etmekte ve böylece devletin meşruiyetinin ve şeklen demokratik niteliğinin ötesinde bir anlayışı öngörmektedir.
Yönetsel boyutuyla ise, etkin, bağımsız, saydam, hesap verebilir, dolayısıyla denetlenebilen bir kamu hizmeti kastedilmektedir.
Bu bağlamda yönetişim, kamu yönetimi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını içine alan kompleks bir sistemi ve bunların kendi aralarındaki ilişkiler ağı ve karşılıklı etkileşimleri ifade etmekte kullanılmaktadır.
YÖNETİŞİM KAVRAMININ ÖZELLİKLERİ :
Yönetişim, kurumsal varlıklarda gücün kullanılmasıyla ilgilidir ve kurumsal amaçlara ulaşmaya yardım eden gerekli bir mekanizma olarak görülmektedir.
Christine A. MALLIN “Corporate Governance” adlı eserinde kurumsal yönetişimin temel konusunu şu şekilde ifade eder; üst yönetimin paydaşlarına hesap verebilir olmasının, yöneticilere üretim stratejileri geliştirirken ihtiyaç duydukları özerkliğin ve teşviklerin nasıl sağlanacağıdır.
Böylece faaliyetler yürütülürken veya kurumun mesajları oluşturulurken yapılması veya yapılmaması gerekenler net bir şekilde belirlenebilecek ve davranışların kurumsal değerlerle uygun olması sağlanacaktır.
Murat OKÇU, “Değişen Dünyayı Anlamak İçin Önemli Bir Kavram: Yönetişim” isimli yayınında şu görüşe yer vermektedir; kurumsal yönetişim literatürünün aslında özü itibarıyla “kendi menfaatini gözeten yönetici karşısında zayıf ve dağınık bir biçimde kalan hissedarlar” sorununa odaklandığı da ileri sürülmektedir.
Kurumsal yönetişim anlayışı hâkim olduğunda, ilgili grupların kararlara katılımı, sorumlulukların paylaşımı etkileşim kurulması, şeffaflığın sağlanması gibi paydaşların yararına olacak ilkeler benimsenecektir.
Adrian DAVİES kurumsal yönetişimin temel boyutlarını, örgütün kimliği, örgütün amacı, liderlik, düzenleyici güç, kapsamlılık ve iletişim, hesap verebilirlik düzeni, etkinliğin maksimize edilmesi, sürdürülebilirliğin sağlanması olarak sıralamaktadır.
Yine Christine A. MALLIN kurumsal yönetişimin önemli özelliklerini şöyle sıralar:
- Kurumsal yönetişim, kurumdaki çalışmalarda yeterli ve uygun bir şekilde kontrol sistemlerinin sağlanmasına yardım etmektedir ve bunun sonucunda değerler korunabilmektedir.
- Tek kişinin çok güçlü bir etkiye sahip olmasını önlemektedir.
- Kurumun yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşları arasındaki ilişkilerle ilgilenir.
- Kurumun, hissedarların ve diğer paydaşların çıkarlarını gözetecek şekilde yönetilmesini sağlanmayı amaçlamaktadır.
- Hem şeffaflığı hem de hesap verebilirliği teşvik etmektedir.
Yukarıdaki özelliklerden yola çıkarak, kurumsal yönetişimin kurumda eşitlik, şeffaflık, hesap verebilirlik, denetim etkinliği, iyi ilişkiler, herkesin çıkarlarının korunması gibi konulara odaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
YÖNETİŞİMİN KAVRAMININ İLKELERİ :
Yönetişim, belli ilkelere dayanır ve iyi yönetişime sahip olabilmek bu ilkelerin ne kadar benimsendiğine bağlı olarak gerçekleşir.
Avrupa Komisyonu 2001 yılında iyi yönetişim ilkelerini şöyle sıralar:
- Açıklık: Avrupalı kurumlar, kararlarında şeffaflığa ve iletişime daha fazla önem vermelidir.
- Katılım: Vatandaşlar, politikaların tasarlanmasında ve uygulanmasında daha sistematik şekilde yer almalıdır.
- Hesap Verebilirlik: Her grubun karar alma sürecindeki rolü açıklanmalıdır. Ardından her grup, sorumluluğu üstlenmelidir.
- Etkinlik: Kararlar uygun düzeyde ve zamanda, gerektiği gibi alınmalıdır.
- Uyum: Avrupa Birliği, tutarlılığı sürdürmesi gereken çeşitli politikaları uygulamaktadır.
SONUÇ :
Yukarıda yer alan görüşe ve betimlemeler değerlendirildiğinde, iyi yönetişimin üst düzeyde bir şeffaflığı, katılımı ve hesap verebilir olmayı gerektirdiği açıkça görülmektedir.
Yönetişim, yapılarda ve tüm uygulamalarda ilkeler doğrultusunda hareket edilmesi için büyük değişiklikleri zorunlu kılar. Aksi halde iyi yönetişim için gereken şartların oluşması mümkün olamayacak ve ilgili paydaşların desteğiyle katılımı elde edilemeyecektir.