GÖBEKLİ TEPE-12: TÜRK KOZMOLOJİSİ

Merhabalar,
Bir Göbekli Tepe sevdalısı olarak bundan önceki 11 yazımda, siz diğer Göbekli Tepe sevdalılarına insanlık tarihini değiştirecek bu muhteşem arkeolojik keşife ait bulguları tanıtmaya, bulgular hakkında bilim adamlarının yorumlarını ve kendi çıkarımlarımı anlatmaya, sizlerin kafasında soru işaretleri yaratarak konuya farklı açılardan bakmaya çalışmanıza ve bilinmezi aydınlatmak adına bir mum yakmaya çalıştım.
Son iki yazımda ise bu bulguların Ön Türk kültürü ile olan bağlantılarını ve Türklere ait olabileceği düşünülen izlerin altını çizmeye, sizler için o izleri kalınlaştırmaya çalıştım.
Bu yazımda da, buraya kadar olan yazılarımda parça parça yer verdiğim ve Göbekli Tepe özeline uyarlanabileceğine inandığım Türk Kozmolojisi’ne ait ögeleri bir bütün şeklinde ele alarak hafızanızda kalıcı olmalarını sağlamaya çalışacağım.
Ama önce geçen yazımdaki sorumun cevabını vermek istiyorum 🙂
Soru bildiğiniz gibi; Konya bölgesinde MÖ 7.500 yılına tarihlenen Erbaba Höyüğü’nde bulunan; daralan ağızlı çömlek kabın içinde kemikli et ile birlikte tahılların ya da benzer bitkilerin katıldığı ateşte uzun süre pişirilen, yapıldığı çömleğin belirgin formu da göz önüne alınırsa günümüzde Anadolu’da hala yapılan yemeğin adı nedir?
Cevap KEŞKEK olacaktı.
Soruma toplamda 71 okurum cevap verdi. Okurlarımdan 25 tanesi yemeğin adını ÇÖMLEK KEBABI olarak tahmin etti, 16 kişi GÜVEÇ dedi, 7 kişi ise TESTİ KEBABI diye cevap verdi.
23 kişi soruyu doğru olarak yanıtladı ve Ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendinin bir kitabını edinmeye hak kazandı.
Benden küçük bir hediye olması umuduyla kitabı email ile kendilerine gönderdim.
Gelelim bu yazımızın konusuna yani Türk kozmolojisine..
Türk kozmolojisi kapsamında anlatmaya çalışacağım hususlar, bir inanış olarak Türklerin yaşamında yer alan, evren hakkındaki düşünceleri ve inançları olacaktır.
Burada esas olarak üstünde durulması gereken konu da, Göbekli Tepe şamanlarının inançlarının Türk kamlarının inançlarına veya uygulamalarına ne kadar benzediğidir.
Olaya bu göz ile bakmanızı rica ediyorum.

GÖK VE YER :
Eski dönemden itibaren Türkler doğa güçlerine ve bununla ilgili atalara bağlılık hissetmiş ve onlara tapınmışlardır.
Türk kozmolojisi gök ve yerin temsil ettiği iki ilkeye (gök ve yer) dayandığı için ikili sistemdir. Bu kapsamda (ben kişisel olarak) Göbekli Tepe’deki kozmolojik anlayışın da aynı şekilde ikili sistemden oluştuğuna inanıyorum.
Türkler atalarının öldüğü zaman bir yıldız haline gelip gökyüzüne uçtuklarına inanmışlardır. Bundan dolayı gök, ölümsüzlüğün sembolüdür ve her bir yıldız da atalarıdır.
Ayrıca Ruhlar gökyüzüne “turna kuşu” şeklinde yükselirler. Göbekli Tepe’de ne kadar çok turna kuşu kabartması bulunduğunu hatırlarsak, buradaki bağlantıyı kavrayabiliriz.
DAĞLAR :
Türk mitolojisine göre dağlar ruhların makamıdır.
& Tepeler ve dağlar Gök Tanrı (Tengri)’nın makamı olarak kabul edilir. Çünkü dağların ucunun gökyüzüne değdiğine inanılır. Bu nedenle de Türk büyükleri dağların tepelerine defnedilmiştir.
Bunlara “atalar tapınağı” veya “ölüler tapınağı” ismi de verilmiştir.

Göbekli Tepe’nin yer aldığı düzlük coğrafyanın ortasında gözle görülecek şekilde bariz ve abartılı bir şekilde yükselti şekline ve insanlar tarafından suni olarak yapılmış olmasının bu inanç ile irtibatı gösterdiğini de reddetmemek gerektiğini düşünüyorum.
YÖNLER :
Türkler cisimlerin evrendeki konumunu temsil eden yönlü pusulalar kullanmış, bu pusulaların merkezinde de “toprak” yer almıştır ve simgesi de “yer-su”dur.
Kuzeyde “su unsuru”, Doğu’da “ağaç” unsuru, Güney’de “ateş” unsuru ve Batı’da “maden” unsuru yer almaktadır.
Bunları aynı şekilde göl cisimlerinin konumlarına da uyarlamışlardır. Böylece Merkezde “Toprak-Satürn”, Kuzeyde “Su-Merkür unsuru”, Doğu’da “Ağaç-Jüpiter” unsuru, Güney’de “Ateş-Mars” unsuru ve Batı’da “Maden-Venüs” ilişkisi ortaya konmuştur.

TOTEM :
Önceki yazımda açıklamaya çalıştığım taş kültürünün yanında Türklerde totem kültürü de vardır. Bunlar sitil olarak Göbekli Tepe ve Nevali Çori’de bulunan totemlere fazlasıyla benzemektedir.
Türklerin ana dini olan Tengri (Gök Tanrı) inancında ongun (totem)lerin önemli bir yeri vardır.
Ongun, Gök Tanrı’nın kendini yeryüzünde gösteriş biçimi olarak kabul edilirdi. 
Ongun, bünyesinde kutsal bir ruh barındıran varlıktı ve ataların ruhları da burada barınabilirdi.
Türk boylarının kendine has bir ongunu bulunmaktaydı ve bu ongun boyu kötü ruhlardan koruyan bir hayvan olurdu.

Ongun olarak seçilen hayvanlar arasında boğa, kurt ve turna ağırlıklıdır. Ongunlarda resmedilen hayvanlar kutsal sayılır ve avlanmaz, yenmezlerdi.
Göbekli Tepe yapılarının her birinin ayrı hayvan motifi ağırlığında olduğu düşünülürse, burada çok sayıda kavimin bir araya geldiğini, her kavimin veya boyun kendi yapılarını inşa ettiğini ve belli zamanlarda buraya gelerek tören veya şölen esaslı ritüellerini yapmak için toplandıkları kabul edilebilir.
Klaus Schmidt, Göbekli Tepe yapılarının Asya “balbal kültürü” ile olan benzerliğine dikkat çekmiştir. Türklerin dikilitaş kültürü onların derin kozmolojisi ile de yakından ilgilidir ve balbal kültürü Türklere aittir.
Hadi gelin bunu biraz irdeleyelim..
Resimde solda totem Göbekli Tepe’de keşfedilmiştir ve şu anda Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmektedir.
Totemde doğum aşaması halinde betimlenen bir çocuk imgesi dikkat çekicidir. Bebeğin elleri arasında da bir kadeh veya kase veya kap şeklinde çok çarpıcı bir eşya vardır. 
Bu totemde “yeniden doğum”, “yaşam döngüsü”, “sonsuzluk” kavramları anlatılmaya çalışılmış olabilir.
Sağ taraftaki ise Türk mitolojisinin en kutsal tanrıçası olan “Umay Ana”dır, hareketin ve doğumun simgesidir.
Umay Ana doğacak çocukları belirler ve “yaşam ağacı”nın sahibidir. Heykelde göreceğiniz gibi, Umay Ana elinde bir kadeh tutmaktadır. Bu kadeh Türklerde “ant kadehi” olarak bilinir ve sonsuzluğu, ebedi hayatı temsil eder. 
Ant kadehi konusunu önceki yazımda detaylı olarak anlatmıştım.
Biraz daha kafanızı karıştırayım mı?
Hz.İsa’nın “son akşam yemeği”nde şarap içtiği ve Hristiyanlıkta “kutsal kase” olarak kabul edilen kadeh miti, bu toteme dayanıyor olabilir mi? Ya da Şövalyelerin arkadaşlık yemini sonrasında şarap içip yere fırlattıkları kadehler?

İşte başka bir benzerlik daha..
Soldaki resimde 25 Eylül 2010 tarihinde Göbekli Tepe kazı alanından çalınan ve henüz bulunamayan 40-50 santimetre boyunda, 30 kilo ağırlığında, Neolitik döneme ait, bir insan başı ve üzerinde bir yırtıcı hayvan bulunan ve 11.600 yıl öncesine tarihlenen heykel görülmektedir.
Bazı araştırmacılara göre heykelin çalınmasının nedeni sadece maddi kaygı değildir; heykel başının üst tarafında “Tengri (Gök Tanrı)” tamgası bulunduğu ve bu tamga Ön Türklerin Göbekli Tepe ile bağlantısını inkar edilemeyecek şekilde ortaya koyacağı için heykel başı yok edilmiştir.
Sağdaki resim ise (önceki yazılarımdan hatırlayacağınız) Hakasya’da bulunan bir toteme aittir ve “kam” (şaman)’ı temsil etmektedir. Ne kadar benziyorlar değil mi? Yüzler aynı ve ikisinin de başında yırtıcı bir kuş betimlemesi var.
Bu örnek de Türk kültürünün yoğun bir biçimde yaşandığı Hakasya ile Göbekli Tepe arasındaki açık bağlantıyı ve dolayısı ile Türklerin izlerini çok net olarak gözler önüne sermektedir.

YILAN :
Yazılarımı takip eden okurların bildiği gibi Göbekli Tepe’de en çok rastladığımız hayvan figürü, yılandır. Resimde tek bir dikilitaş üzerinde ne kadar çok yılan figürü olduğu görüyor musunuz? Peki neden bu kadar çok sayıda varlar?
Üzerinde yılan figürü işlenmiş taşlara Türklerde de rastlanmaktadır ve bu,  Orta Asya kökenli bir kültürdür. Türk kozmolojisinde güneş ışınları yeryüzüne yılan şeklinde inmektedir.
&  Göbekli Tepe sütunlarına işlenen yılanlar yeryüzüne bereket yağdıran güneş ışınları olabilir mi ve bu neden bu kadar çok ve birbirine paralel şekilde yapılmış olduklarını açıklayabilir mi? Ne dersiniz?
EJDER :

Ejder Türk kültürünün en önemli unsurlarından birisidir. Türk kozmolojisinde Gök Kubbe’nin kutup yıldızı etrafında döndüğüne, bu dönüşün ise “felek” adı verilen çark tarafından sağlandığına ve “felek”in de bir çift ejder tarafından döndürüldüğüne inanılırdı. Bazen ejdere “Kök-luu” veya “evren” de denilirdi.

Ayrıca ejder, Türklerde en kutsal sayılan dört takımyıldızından birisidir ve mevsimlerin başlangıç referansı olarak alınır.
Sanırım bu açıklamalar, tarihin hiçbir zamanında Fırat ve Dicle nehirleri bölgesinde ejder veya timsah bulunmamasına karşın neden Göbekli Tepe’de ejder/ timsah heykelinin bulunduğunu ispatlar.
KOÇ :
& Aşağıdaki resimde göreceğiniz gibi, A yapısında 1 nolu Dikilitaş üzerinde bir koç motifi ve üst tarafında da ağ benzeri işleme bulunur.
Klaus Schmidt, bu motifin; kötü ruhların koça yüklendiği, ritüelde koçun serbest bırakılarak kaderiyle başbaşa kalmasının amaçlandığı ve böylece kötü ruhların toplumdan uzak tutulduğu mitini ortaya koyar.

Aynı yaklaşımla Türkçe de vardır ve biz bunu “günah keçisi” tabiri ile ifade ederiz, değil mi? Diğer dillerde de bu tabir yer almaktadır.. örneğin İngilizce’de “scape goat”.
Peki koçun üstündeki ağ nedir? Onu da açıklamaya çalışayım.
Şamanizm’de gece uykusu sırasında kötü ruhların düş kapanı ortasındaki ağa takıldıklarına ve sabah doğan Güneş’in de ışınları ile ağa takılmış olan bu kötü ruhları yok ettiğine inanılırdı. 
Göbekli Tepe’de bir çok dikilitaşta bu ağ motifini görmek mümkündür.

Aynı dikilitaşın ön yüzünde bulunan yılan figürleri de (yukarıda belirttiğim gibi) güneş ışınlarını betimliyor olabilir.
T biçimli dikilitaşı da bu ritüeli yöneten kam (şaman) olarak düşünmek de çok fazla hayalcilik olmasa gerektir.
& Dolayısı ile; kötü ruh, günah keçisi, arınma ve yeniden doğuş, ayini yöneten kam.. ve hepsi tek bir dikilitaşta ! Ne diyorsunuz?

ASLAN :
Arslanlı dikilitaş, Göbekli Tepe’nin ritüellerin yapıldığı düşünülen yuvarlak şekilli yapılarından birisinde değil, bunların biraz uzağında inşa edilmiş kare planlı yapılardan birisinde ortaya çıkarılmıştır.
Kare planlı yapılar, Göbekli Tepe I’inci tabanında bulunan ve MÖ 10.000-9.000’e tarihlenen yuvarlak yapılardan sonra Göbekli Tepe’nin II’nci tabanında ait yapılardır ve MÖ 9.000-8.000 yıllarına tarihlenmektedir.

Bilim adamları, Göbekli Tepe’nin son zamanlarında ve sonrasında küçülen tapınak boyutlarına ve şekillerine uygun olarak yerleşim yerlerinde kare formunda yapılar inşa edildiğini düşünmektedirler. Nevali Çori buna en uygun örneği ve kanıtı sunmaktadır.
Aslan Türklerde Güneş’in yeryüzündeki hayvanı olarak görülürdü.
Türk inanışına göre, ölümü izleyen zamanda ruhun kaplan cinsinden kuvvetler tarafından kapılması tehlikesinden korkuluyordu. Buna karşı ruhları korumak için, “ölüm” simgesi olan kuzeye doğru dönülür ve ruh geri çağırılırdı.
Aslanlı yapıdaki aslan motifi ve bunun taş üzerindeki yerleşimi ile taşın yönü, bu inanışa uygundur.
TURNA :
& Diğer yapılarda da turnalara rastlanmakla birlikte, A yapısındaki 2 nolu Dikilitaş’ta yer alan turnaların ayaklarının bükülü olduğu görülür.
Dolayısı ile burada insan kılığına girmiş bir şaman betimlenmiş olabilir.
Bugün Anadolu’da hala “turna dansı” adı verilen ve ritüellerin parçası olan dans edilmektedir.

Kam (şaman) ritüellerde turna kılığına girer. Çünkü turna, tanrıya ulaşmada aracıdır. Kam bu kılığa girerek yeni bir beden elde eder.
Turnaların bir özelliği de tek eşli olmalarıdır. Eşleri ile birlikteliklerine dans ederek başlarlar ve birliktelikleri boyunca dans ederler. Eşlerden birisi ölürse diğer turna intihar eder.
O halde burada karı-koca ilişkisi betimlenmiş ve bu dengenin esas olduğu mu anlatılmaya çalışılmıştır?
Acaba Göbekli Tepe insanı tek eşli miydi? Veya insanlar tek eşliliğe o zamanda mı geçtiler?
SONUÇ :
Bazı bilim (!) adamları Göbekli Tepe kültürünü;
* MÖ 25.000-16.000 yılları arasında Orta ve Batı Avrupa’da yaşadığı iddia edilen Soluteran’lara,
* Avrupa’da bulunan bazı kaya resimlerinde ok ve yay taşıyan insan betimlemelerinden yola çıkarak ren geyiği avcısı Swiderian’lara,
* Yahudilerin “Yaradılış Destanı”ndan yola çıkarak o dönemde Anadolu’da görüldüğü iddia edilen beyaz tenli ve uzun boylu insanları ele alarak Vikinglere bağlamaya çalışmaktadırlar.

Ancak burada unuttukları çok önemli bir husus vardır ki o da; söz konusu dönemlerde Ön Türklerin Anadolu’da olduğu gerçeğidir.
Kesin olan şudur ki, Türkler en az MÖ 10.000’li yıllardan itibaren (hatta MÖ 35.000’den itibaren) Anadolu’dadır ve sürekli olarak da burada yaşamışlardır.
Bunun devamı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Göbekli Tepe kült yapısını inşa eden insanların ilkel olmadıklarına ve binlerce yıllık birikimlerine dayanarak burayı inşa ettiklerine yani geçmişten gelen bir kültürel mirası buraya taşıdıklarına inanıyorum.
Vermiş olduğum örneklerin, bu kültürün Ön Türklere ait olduğuna dair çok güçlü kanıtlar sunduğunu düşünüyorum.
Klaus Schmidt’in sözleri ile bu konuya nokta koyalım : Göbekli Tepe’deki işaretler aceleyle bir kaya duvarına kazınmış ya da çay taşlarına boyanmış işaretler değildir. Bu işaretler soyut ve somut desenlerden oluşmaktadır. Öyle bir tarzda yan yana dizilmişlerdir ki, büyük olasılıkla bu, işaret sıralamasına ait mantıklı bir ilişkiye işaret etmektedir.
Ve biz bunu gerçekleştirenlerin kimler olduğunu artık biliyoruz !
Sevgiyle kalın !