GÖBEKLİ TEPE’YE GİDEN YOL-24: TARİH ÖNCESİ TOPLUM II

Merhabalar,
Paleolitik dönemin toplum yapısını anlatmaya, önceki bölümde bıraktığımız yerden devam ediyoruz.
Korunaklar:

* İlk korunakların yapay mağaralar, büyütülmüş kovuklar biçiminde olma olasılığı yüksektir. Günümüze kadar gelmiş arkeolojik kalıntıları da dikkate alarak bunları mamut kemiklerinden yapılmış yapılar, megalit yapılar ve genişletilmiş kovuklar olarak sıralayabiliriz. Halen mevcut bazı ilkel bölgelerde kullanılan çukur evler de yabana atılmayacak yerleşke oluşturma biçimlerindendir.
Afrika’dan Avrupa’ya geçen ilk insan türü homo erectus toplulukları barınak olarak doğal mağaraları kullanmışlardır. Bazıları ise su kaynaklarına yakın olan bölgelerde ağaç dalları ve çevreden topladıkları çeşitli malzemelerle çok basit kulübeler inşa etmiştir. Örneğin Fransa’da Nice yakınlarında 400.000 yıl önceye tarihlenen homo erectus kulübeleri keşfedilmiştir. Bu evler, insanın kendi eliyle inşa ettiği ilk evlerdir.
Üst Paleolitik dönem insanlarının yaptıkları çadırlar, Kızılderili çadırlarına benzer şekilde ise koni biçimindedir. Özellikle Magdalenyen kültür çağında, birçok çadır ya da kulübeden oluşan yerleşim yerleri görülür. 30-25.000 yıl öncesinden beri insanoğlu doğal mağaralardan ziyade kendi eliyle ve her türlü ihtiyacını öngörerek inşa ettiği kulübelerde yaşamaya başlamıştır.
Geç Pleistosen dönemde yerleşik düzene geçildiğinin ve bu döneme ait konut inşasını ortaya koyan en çarpıcı örnek Ukrayna’nın Mezhirich kenti yakınlarındaki bir arkeolojik sahadan gelmektedir. Burada her biri mamut kemikleriyle inşa edilmiş en az beş sağlam konuttan oluşan bir “köy” bulunmuştur. Bu köy, 15.000 yıl önce 50 kadar insanın yaşadığı bir yerleşim yeridir.
Ancak daha önce de birden fazla kez belirttiğim gibi, Türkistan coğrafyası ve Altaylılar konusunda bugüne kadar yapılan çalışmalar çok kısıtlıdır. Ancak bu kısıtlı araştırmalar ve arkeolojik bulgular bize çok önemli bilgiler vermektedir.
Rus bozkırlarında, mamut kemiklerinin yapboz parçaları gibi birleştirerek yapılan bu kulübelerin her birinin temeli için 25 kafatası ve 20 tane de leğen kemiği kullanılmış, postlar üst kısma boylu boyunca gerilmiş ve üzerlerine 35 adet diş konmuştur. Daha sonra 95 adet birbirine geçmiş alt çene kemiği ile bir dış duvar yapılmıştır. Tek bir kulübede yaklaşık olarak 400 kemik kullanılmıştır ve bu kemikler toplamda 23 tondan fazla ağırlığa sahiptir. Bu evlere ait bir canlandırma, yazının başlangıcındaki resimde yer almaktadır. 
Her kulübe içinde ocak vardır ve burada ısınmak için yağlı mamut kemikleri yakılmıştır. Yanan ocağın dumanını dışarı atmak için baca bile tasarlanmıştır. Kulübe zeminine yassı taşlar veya kalker plakalar döşenmiş, araları da kumla doldurularak zemin sağlamlaştırılmıştır. Kulübenin tabanı bazen kille sıvanmış, üzerine de kırmızı aşı boyası serpilmiştir.
Bu yapıların her biri ustalık ve sıkı çalışma eseridir. 5 metre çapındaki bu konutlar, teknik ve estetik açıdan büyük bir özenle tek tek inşa edilmiştir ve tarım öncesi avcı toplayıcı inşaların tahmin edilenden daha karmaşık bir sosyal yapıya sahip olduklarını göstermektedir. Sibirya’da bugün bile mamut dişlerinin oyularak zarif heykelciklere ve filigranlı kutulara dönüştürüldüğü küçük ölçekli endüstrilerin bulunduğu köyler bulunmaktadır.
Paleolitik Çağ’dan Neolitik Çağ’a geçiş olarak tanımlanan Mezolitik (veya diğer tanımı ile Epipaleolitik) Çağ’da evler ya yuvarlak planlı olarak toprağa yarı gömülü halde ya da yamaçlarda hazırlanan teraslarda yarım daire şeklinde yapılmıştır. Günümüzden 12.5000 yıl öncesine denk gelen bu çağda köylerin her biri yüzlerce insanı barındırmıştır.
Megalit yapıları, çukur evleri, birbirleri arasındaki bağlantı kurulabilecek ip uçlarını bir araya getirdiğimizde, yapılaşma yolundaki ilk adımlardan sayabileceğimiz yatay blok kaya altı oyularak yapılacak korunaklarla başlayan yapıların aldığı yolu, Paleolitik Dönem’in yukarıda özetlediğim ilkel sayılabilecek yapılarından Neolitik Dönem’in Çayönü, Nevali Çori gibi çeşitli yerleşkelerinde karşımıza çıkan farklı yapı tarzına kadar izlemek mümkündür.
Üretim ekonomisi:
* Toplum olmaya giden yolun en önemli yapı taşlarından birisi de üretime geçiştir. İnsanlar, ancak hep birlikte, ortaklık halinde ve bir toplum şeklinde birleşerek önceki kuşaklardan miras kalan deneyim ve teknik bilgilerden yararlanarak maddi mallar üretebilirler.
Üretici güçlerle buna uygun düşen üretim ilişkilerinin tümü tarihsel bakımdan belirli bir üretim tarzını oluşturmuş, bu da toplumsal yaşamın maddi temelini oluşturmuştur. Dolayısı ile toplum tarihi, üretim biçimlerinin gelişmesi ve düzenli olarak birbirlerini izleyişi tarihi olarak da ele alınabilir.
Neolitik Dönem’e ait arkeolojik buluntular ekonomik düzende büyük bir değişime işaret ederken, etnografik kanıtlar ise toplumsal düzende basitten zora geçişi desteklemektedir. Bu kapsamda Bereketli Hilal bölgesinde yer alan yerleşimler dikkat çekmektedir.
* Halkın geçimini ticaret ve çiftçilikle kazandığı Eriha; günümüzden yaklaşık 9.000 yıl önce yerleşime başlanan ve çiftçi bir halkın yaşadığı bir Türk kasabası olan Çatalhöyük , Ürdün’deki Ayn Gazal ve Suriye’nin kuzeyindeki Ebu Hureyra bunlardan bazılarıdır.
* Bu örnekler tamamen avcı toplayıcılık ile geçinen yerleşik toplumların yerlerini, kısmen avcı toplayıcı kısmen de evcilleştirmeyi içeren karma ekonomiye dayalı toplumlara devrettiği ve sonra da bu karma yapıların tamamen tarım toplumuna dönüştükleri aşikardır.

Geç Pleistosen toplumların karmaşık yaşamlar sürmekte olduklarına dair örnekler Bereketli Hilal ile sınırlı değildir. Buzul Çağı’nda Avrupa’da var olan ve önceki bölümlerde incelediğimiz süs eşyaları ve sanatsal ögeler bunun en belirgin göstergelerinden birisidir.
Aletlerin icadı:
Friedrich ENGELS insanı hayvanlar aleminden ayıran şeyin, insanın kendi eliyle yaptığı iş aletlerinin yardımıyla gösterdiği toplumsal çalışma faaliyeti olduğunu söyler. Bu görüşe göre insanın toplumsal bir yapılaşmaya götüren sürecin ilk basamağı taş aletlerin icadı olmuştur.
Çalışma ve ilk aletlerin yapımı ile insan toplumu da ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu aletler sayesinde ortaya çıkan çalışma ve bu çalışmanın içerdiği doğanın etkin bir biçimde değiştirilişi sırasında tüm organizma ve düşünce yeteneği düzenli olarak gelişmiştir. Bu sayede çalışma toplumsal bir olgu olmuş, tek başına bireyin çabaları, tüm yaşamın ayrılmaz bir parçasını oluşturmuştur.

Topluluk üyelerinin çalışma için bir araya gelmesi, bireyin düşüncesi ve bilincinde kendisini toplulukla aynı ve bir tutmaya, topluluğun gereksinimlerine boyun eğmeye ve kendisini topluluğun bir üyesi saymaya götürmüştür. Bu ortaklaşa çalışma yüzünden de insanlar birbirleri ile iletişimde bulunma ve konuşma ihtiyacı duymuşlardır.
İnsan ve Alet konusunda aletleri ve teknolojilerini anlatırken de bahsettim gibi insanlar ilk önce taşları bölerek ve kırarak keskin kenarlı kaba avadanlıklar elde etmişlerdir. Sonra taşın her iki yanını yontmayı öğrenmişler ve böylece yontmak, biçmek, kesmek, vurmak ve giderek toprağı kazmak için gerekli daha gelişmiş aletleri icat etmişlerdir. Daha sonra da her yanı yontulmuş, oval biçimde, keskin ve sivri özel aletleri ortaya çıkartmışlardır.
Bu aletler sayesinde insan, aynı toprak parçasında daha fazla üretim yapabilmiş, bu ise onun aynı yerde daha uzun süre kalmasına olanak sağlamıştır. İnsanlar av için en uygun olan yerlerin yakınında geçici konaklar kurmuş, bu konak yerlerine yakın mağaralarda ya da saçak halindeki kayaların altında barınmışlardır.
Avcılık:
İnsan türlerinin var olduğu zaman dilimleri, bunların avcılık yetenekleri ve yaşam şekilleri göz önüne alındığında Orta Paleolitik’ten Üst Paleolitik’e geçişte birtakım farklılıklar görülür. Bu geçiş döneminde;
Orta Paleolitik dönem yerleşim bölgelerinde belirli etkinliklerin aile ocağına yakın yerlerde yapıldığı tespit edilmiştir.
– Taş aletlerin biçimi gelişen avcılık tekniklerine uygun olarak gelişmiştir.
– Ebeveyn ve çocuklardan oluşan çekirdek ailenin ötesinde bir toplumsal organizasyonun varlığı ortaya çıkmıştır. Bu organizasyon göçmen bizon, at ve ren geyiği sürülerinin avlanmasında belirgindir.
– Dolayısı ile avlanma ihtiyacının temelinde gelişen bir örgütlenme söz konusudur.
– Paris yakınlarında Magdalanyen yerleşim yerlerinde çok sayıda ocak ve barınak kanıtı olan geniş bir yerleşim yeri ortaya çıkartılmıştır.
Toplumsal iş bölümü:
Avcı toplayıcı düzende yaşayan insanların kolektif bir bilinç içerisinde bütün bireylerin eşit ve aynı haklara sahip olarak yaşadığını ve toplumsal yapının ortak katılım / ortak paylaşım esasına göre oluştuğunu söyleyebiliriz.
* Avcı toplayıcı düzende kadınlar; çocukların bakımı, (neandertallerde net olarak gördüğümüz) yaşlılarla ilgilenilmesi, giysilerin yapılması, ev işleri için gerekli aletlerin oluşturulması, yenilebilir bitkilerin toplanması yerleşim yerine (mağara, ağaç kovuğu, çadır vb.) getirilen etlerin işlenmesi ve kemiklerden ayrılması, bunların yiyecek hale getirilmesi gibi işleri yaparken, erkekler sadece avla uğraşmışlardır.
Dolayısı ile kadının yaşam alanı içinde aldığı görevler bir süreklilik gösterirken, erkek tarafından yapılan avlanma işi tesadüfe veya başarıya bağlı kalmış ve sürekliliği olmayan bir iş olarak aile yaşantısı içerisinde yer bulmuştur. Buradan hareketle geç Neolitik Döneme kadar toplum içinde kadının egemen olduğu bir anaerkil yapıdan söz edilebilir.
Bunun devamında yerleşik düzene geçilmesi sonrasında tarımın insan yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak, tarlanın sürülmesi için gerekli kas gücü, mülkiyetin korunması, diğer topluluklarla mücadele gibi gelişmeler nedeniyle üstünlük kadından erkeğe geçmiş ve ataerkil yapılar ortaya çıkmış, devamında da maden çağına giriş ve özellikle de demirciliğin ortaya çıkışı ile erkek üstünlüğü taçlanmıştır.
İnanç:
Toplumun ortaya çıkışı konulu bölümde bilgi verdiğimiz sosyolojinin kurucularından Emile DURKHEIM toplumu oluşturan ana unsurun din olduğunu ve bu dinin de totemizm esaslı olduğunu belirtirken, SIMMEL’E göre dinsel inanç sahibi olma ihtiyacı toplumsal değil doğaldır.
Günümüz modern sosyoloji çalışmalarında ise, toplumsallaşma konusuna yönelik iki temel yaklaşım mevcuttur: Birinci yaklaşım toplumsallaşmayı “sosyal rollerin öğrenilmesi” süreci olarak ele alırken; ikinci temek yaklaşım ise “benlik/özbenlik oluşumu”dur ve bu yaklaşım, benlik ve toplumla ilgili yapısalcı teorilere dayalı “sembolik etkileşimcilik” kuramıyla yakından ilgilidir.
Sembolik etkileşimcilik sosyal eylem ve bireylerin bu eylemlere yükledikleri anlamlar üzerinde duran bir teoridir. Semboller ise, sosyal etkileşim sürecinde şekillenen konuşmayı, düşünmeyi, anlaşmayı sağlayan araçlardır. Bu doğrultuda semboller, bir varlığın zihindeki görüntüsü olarak tanımlanabilir.

Sosyolojinin yani toplum biliminin kurucusu olarak kabul edilen Emile DURKHEIM’ın görüşlerini biraz detaylandırmamız gerekirse, ona göre toplumsal işleyişin yani düzenin sağlayıcısı inançtır. Toplumun, bireylerin zihinlerini etkileyerek onlarda tanrı duygusu uyandırmak için gerekli her şeye sahip olduğundan kuşku yoktur. Çünkü bir tanrı kendisine inananlar için ne ise, toplum da üyeleri için odur.
DURKHEIM’a göre din son derece toplumsal bir şeydir. Dinsel tasarımlar, ortaklaşa gerçekleri anlatıma kavuşturan ortak tasarımlardır; tapınma törenleri, ancak toplanmış durumdaki grupların içinde ortaya çıkabilen ve bu gruplarda belli kimi zihinsel durumlar uyandırmaya, sürdürmeye ya da yinelemeye yarayan hareket biçimleridir. Sağ ve sol ayrımı bile genellikle insanın doğasında yer alan bir şey olmayıp, büyük olasılıkla dinsel, dolayısı ile ortaklaşa tasarımların ürünüdür.
Dinsel inançlar topluluğun tüm üyelerince yalnız bireysel olarak kabul edilmekle kalmaz, bu inanç topluluğa aittir ve onun birliğini sağlar. Bir toplumun üyeleri kutsal dünya ile kutsal olmayan dünya arasındaki ilişkileri aynı biçimde tasarlarlar ve bu ortaklaşa tasarımı aynı uygulamalarla anlatıma kavuşturdukları için aralarında birlik oluşur.
Din ise, kutsal şeyler etrafında birleşerek kendisine katılan insanları, bu birlik yani manevi topluluk durumunda birleştiren inanç ve eylemler dizgesidir.
Sevgiyle kalın.

KAYNAKLAR:
– ARSEBÜK Güven, Geçmişe Doğru Bir Bakış.
– CURTIS Gregory, Mağara Ressamları.
– DAWKINS Richard, Ataların Hikayesi Yaşamın Kökenine Yolculuk.
– DURKHEIM Emile, Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri.
– KEROV V., Toplumlar; İlkel, Köleci, Feodal, Kapitalist Toplum Biçimleri.
– LEWIN Roger, Modern İnsanın Kökeni.
– ÖZBEK Metin, Dünden Bugüne İnsan.