TAŞA KAZINMIŞ TÜRK KÜLTÜRÜ – GENEL BİLGİLER

Merhabalar,
Türklerin tarih sahnesine ne zaman çıktıklarını, Orta Asya’da ne zamandır var olduklarını, yarattıkları kültürleri, oluşturdukları uygarlıkları, Orta Asya’dan dünyaya yayılmalarını bundan önceki yazılarımda anlatmaya çalıştım.

Bu yazı dizisinde de sizlere Türklerin Orta Asya’dan dünyaya yayılırken hangi yollardan gittiklerini ve bu kitlesel hareketin izlerini ve tarihi gerçekleri açıklamaya çalışacağım.
Bilirsiniz.. küçükken okuduğumuz bazı hikayelerde ormana giden çocuklar geri dönüş yolunu bulmak için gittikleri patikaya çakıl ve benzeri işaretler bırakırlar.
Aynı şekilde bu izler toplumların kitlesel hareketlerinde de karşımıza çıkar. Ancak bunun nedeni geri dönüş yolunu bulmak değil yaşam ve/veya ibadet alanlarını işaretlemek ve belki de geleceğe bir işaret bırakma dürtüsü/düşüncesi ile ilgili olabilir.

Peki o zaman Türkler bu izleri nereye bırakmıştır dersiniz? Taşlara.. evet taşlara ve kayalara kazımışlardır benliklerini, inançlarını, düşüncelerini, kültürlerini, yaşadıklarını, yaşamadıklarını..
Konu biraz uzun olduğu için yazımı üç bölümde yayımlamayı uygun gördüm; genel hususlar (bu yazı), sonra Orta Asya’daki kaya resimleri ve en son olarak da Anadolu’dakiler..
En sonunda da hep birlikte bunları Türk kimliği ile bütünleştirip nereden geldiğimizi ve kim olduğumuzu tam olarak tanımlayabileceğimize ve b
unun da bize, Göbekli Tepe gerçeğini kavrayabilmemiz için geniş bir bakış açısı vereceğine inanıyorum.
Hadi botlarınızı giyin, şapkanızı takın, sırt çantalarınızı kuşanın ve gelin bakalım Taştaki Türkler neler anlatıyorlar..
Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasında kalan bölgeler on binlerce yıl Türk’e beşiklik etmiş, yoğun yerleşimlerin gerçekleştiği, kültürlerin geliştiği ve uygarlıkların kurulduğu yerler olmuştur.
Buradan Anadolu’ya geçen atalarımızın kültürler izlerine; Orta Asya’dan Kafkaslar ve Doğu Anadolu yolu ile Mezopotamya’ya geçiş bölgelerinde, Hazar Denizi ve Karadeniz arasındaki koridorda ve Anadolu’daki kaya resimleri arasında yani göç yolları üzerinde veya göç ettikleri yerlerde yoğun olarak görmemiz mümkündür.
Avrasya diye tabir edilen bölgede yaklaşık 350 tane kaya resim alanı vardır. Bu alanların birçoğu yüksek kesimlerde bulunmaktadır. Bunun nedeni de Gök Tanrı Dini’ne inanan insanların, ibadet ettikleri yerlerin Gök Tanrı’ya yakın olması yani yüksek arazi kesimlerinde, dağlarda olması gerektiği düşüncesidir.
* Bu nedenle kaya resmi alanları bozkırların ortasında, at yetiştirmeye uygun, soğuk ve dağlık bölgelerdedir. Bu bölgelerin yükseklikten dolayı soğuk olması da, resimlerin hemen tamamının bozulmadan günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır.
♦ Kaya üstü resimleri MÖ 30.000’lere aittir. Sembolik resim olarak tanımlayabileceğimiz piktogramlar MÖ 20.000’lere, yazı karakterli resim olarak isimlendirebileceğimiz petroglifler ise MÖ 18.000-15.000’li yıllara tarihlenmektedir. Buradan da alfabe ve yazı doğmuştur.
♦ Aslında bunlara resim veya figür demek de çok doğru değildir. Bunlar aslında bize geçmişi anlatan “yazıt”lardır. Yani kaya resimleri bir süre sonra tamgalara, tamgalar heceler yolu ile harflere ve dolayısı ile alfabeye dönüşmüşlerdir.
♦ Aralarında yaklaşık 10.000 km. olan Orta Asya ile Anadolu’da bulunan kaya resmi alanlarında çizilmiş figürler birbirinin hemen aynısı olması, her iki bölgede yaşayan, ibadet eden, çoğalan halkın aynı kültüre sahip olduğunu göstermektedir.
♦ Bu yazıtların aynılığı bize ortak bir kültürün yani Türk Kültürü’nün binlerce yıl boyunca Orta Asya’da var olduğunu, buradan dünyaya ve Anadolu’ya yayıldığını ve de “Türkler 1071 yılında Anadolu’ya gelmişlerdir” söyleminin büyük bir yalan olduğunu net olarak bize göstermekte ve kanıtlamaktadır.
* Anadolu’da bulunan yazıtlar Türklerin MÖ 5.000’li yıllardan itibaren Anadolu’ya yerleşmiş olduklarını bize kanıtlamaktadır. Hemen her kaya resmi alanında kurgan bulunması ve bu kültürün sadece Türklerde bulunması, bu alanların kime ait olduğunu tartışmasız bir biçimde ortaya koymaktadır.
♦ Kaya resmi alanlarının birçoğunda birden çok katman yani farklı bin yıllarda yaşamış Türklere ait izler vardır. Buralara çizilen en eski resimler dövme veya vurma tekniği ile yapılmıştır. Daha yakın döneme ait olanlar kazıma tekniği ile ve en yakın döneme ait olanlar da stilist çizgilerle oluşturulan üslup ile çizilmiştir.
♦ Dolayısı ile Türkler Orta Asya’dan göç ettiklerinde yollar üzerinde aynı yerleşim bölgelerini kullanmışlar veya aynı bölgelerde belli dönemlerde toplanarak Gök Tanrı’ya ibadet etmişler ve iyelere kurbanlarını sunmuşlardır.
♦ Resimlerde bir kağanın tahta çıkışı, bunu kutlayan ve halay çeken insanlar gibi günlük hayata dair izler bulunmasının yanında, doğum-üreme-büyüme-avlanma-düğün-ölüm-tören sırasına göre tablo halinde çizilmiş resimler de bulunmaktadır.
♦ En çok rastlanılan figürler “dağ keçisi”, “geyik” ve “Güneş Adam”dır ve bunlar kutsal simgelerdir. Dağ keçisi ve geyik kutsal kabul edilmiş ve anıt mezarlarda da yer almışlardır. Ellerini havaya açmış olarak Gök Tanrı’ya dua eden insan figürü de yoğun olarak kayalarda yerini almıştır.
♦ Kaya resimleri arasında bulunan dağ keçisi-geyik-avlanma sahneleri-avcı figürlerini bir arada değerlendirecek olursak, bu resimlerin (Göbekli Tepe’nin de yapıldığı zamanı da içine alan) Neolitik Döneme ait olduğunu söyleyebiliriz.
* O zamanlarda dağ keçisi ve geyik etinden ve derisinden yararlanılan temel iki hayvandır. Hatta bu hayvanların boynuzları ve kemikleri de birçok alet yapımında kullanılmıştır. Özetle avlanan bu iki hayvan o dönem insanları için muazzam bir nimettir.
* Bu sebeple insanların saygı göstermek amacıyla geyik ve dağ keçisini kayalara çizdikleri sanılmaktadır. Fakat burada hayvanlara dini bir tapınma söz konusu değildir, sadece saygı ve minnet ifadesidir.

* Ayrıca Türk kültüründe yer alan “hayat ağacı”nın geyiğin boynuzları arasında yaratıldığına inanılmaktadır. Bu da tam olarak Tengricilik inancı ve bu inancın felsefesi ile örtüşmektedir.
♦ İlginç olan bir husus da kayaların üzerine kazılmış tüm figürlerin gündoğusu yönüne bakıyor olmasıdır. Türk Kozmolojisi adlı yazımda belirttiğim gibi Türklerde doğu yönü “ağaç” unsuru ile temsil edilir. Bunun da “hayat ağacı” ile bağlantısı vardır.
♦ Dolayısı ile hem geyik figürü hem de figürlerin doğuya bakması bize Türklerin “hayat ağacı” inancını ve dolayısı ile kaya resimlerinin ana fikrinin “yaşam” olduğunu ve bunu da bizi Tengri (Gök Tanrı) inancına götürdüğünü rahatlıkla söyleyebilirim.
♦ Ayrıca resimlerin doğuya dönük olması bize Güneş Kültü’nün o zamanlardaki Türkler üzerindeki etkisini de göstermektedir ki, bu kült de Gök Tanrı inancının içinde var olan bir ortak kültürdür.
♦ Servet SOMUNCUOĞLU’na göre “Toplumsal organizasyonun aşamaları birlikte avlanma, dinsel törenlerin yapılması ve devlet kurmadır. Kaya resimlerinde ilk iki aşamanın izleri bulunmakla birlikte ”devlet kurma” aşaması ile ilgili bir husus yer almamaktadır”.
♦ Güneş adam ise yıldızlar ve astronomi bilgisi dahilinde kozmik merakın getirdiği bir figürdür. ♦ Ayrıca bazı alanlarda “ok adam” figürleri de öne çıkmaktadır. Bu, ölüm sonrası insanın diğer aleme geçişini simgelemesi açısından önemlidir.
♦ Dil ve tarih konusunda olduğu gibi kaya resimleri konusunda da Batılı bilim adamları ve araştırmacılar bu resimleri ve alanları Hint-Avrupa kökenli toplumlara bağlamak istemektedirler. Ancak bunun ne maddi ne de manevi desteği ve de kanıtı vardır. Tamamen uydurmaya ve tarih çalmaya yönelik bir komplonun devamıdır.
♦ Kaya resim alanlarının tümü Türklerin toplanma, düşmanlardan korunma, ibadet ve tören alanı olarak kullanılmıştır. Altaylar, Kazakistan, Moğolistan, Kırgızistan, Hakasya, Gobi Çölü, Kafkasya, Özbekistan’ın bir kısmı ve Anadolu’da yer bu alanlardaki kaya resimleri birbirinin aynısıdır.
♦ Sanki Sibirya’dan Kütahya’ya kadar hepsi onbinlerce yıldır tek bir kişinin elinde çıkmış gibi aynıdır. Bu da Türklerin bu kültürü tek bir merkezde geliştirdikleri ve oradan farklı yollardan dünyanın çeşitli yerlerine göç etseler bile, bu kültürü bozulmadan koruduklarını bize göstermektedir.
♦ Bu göç yolları Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya geçiş yollarını gösterdiği gibi, Anadolu üzerinden güneye Mezopotamya’ya, Karadeniz üzerinden Doğu ve Orta Avrupa’ya ve Batı Anadolu yolu ile de Yunanistan ve İtalya’ya geçişlerini kanıtlamaktadır.
Bu yazımın sonraki iki bölümünde Orta Asya ve Anadolu’daki kaya resim alanları ile ilgili bilgi vermeye çalışacağım.
Sevgiyle kalın.