GÖBEKLİ TEPE-10 : ÖNTÜRKLERİN İZLERİ

Merhabalar,
Önceki yazımda Batılı bilim adamlarının, Türk Tarihini bilerek veya bilmeyerek araştırmalarına dahil etmediklerini, böylelikle Anadolu’nun kadim tarihini boş bırakarak, bu boşluğu Yunan ve Ermeni kültürüne dayanak yapmaya çalıştıklarını, kanıtlarının da tutarlı ve inandırıcı olmadığını düşündüğümü söylemiştim.
Peki böyle olunca yazılarımı okuyan sizler veya sözümün muhatabı olanlar bana “madem sen Batılı bilim adamlarının bulguları için böyle diyorsun, o halde sen göster bakalım kanıtların ne?” diye bana sormazlar mı?
İşte bu da tam olarak benim beklediğim sorudur, çünkü cevapları tarih sahnesinde hazırdır.. sadece bakmak ve görmek gerekir.
National Geographic, Göbekli Tepe hakkında yayımladığı bir belgeselde meseleyi özetleyen şu cümleyi kurmuştur: “Bu dönemde yaşayan insanların bu tapınakları yapabilmesi, üç yaşında bir çocuğun elindeki oyuncak tuğlalarla Empire States’i (Amerika’nın en yüksek binalarından bir tanesi) inşa etmesine benziyor!
Buradan da; “Bu yapıları inşa eden kişilerin kesinlikle ilkel ve burada rastgele toplanmış insanlar olmadıkları, daha önceden gelen ve uzun yıllardır sahip oldukları bir kültürü ve inancı Göbekli Tepe’ye taşıdıkları” tezini savunabilirim.
Göbekli Tepe insanlarının ne yaptıklarını, nerede yaptıklarını ve ne zaman yaptıklarını biliyoruz. Bilmediğimiz üç konu var; neden yaptılar, nasıl yaptılar?
Biliyorum.. içinizden dediniz ki “üç dedin ama iki konu yazmışsın, diğeri nerede? İşte burada.. Bence bu, en önemli soru olduğu için özel önem vererek yazmam gerektiğini düşündüm; bu insanlar buraya nereden geldiler? Veya geldiler mi, yoksa hep burada mıydılar? “Evet” ise ne zamandır buradaydılar?
Bu sorunun cevabı bize, Göbekli Tepe’nin tüm gizeminin açıklayacaktır; KİMDİ BU İNSANLAR?
İşte şimdi bu kapıyı aralamaya çalışalım..
Birlikte bu aralıktan içeri girelim ve tarih koridorlarında, elimizdeki mumun ışığı ile; etrafımızdaki taşlara, heykellere, kabartmalara, tapınaklarda sakin ve sessiz dönmekte olan insanlara, törenlerine, trans haline geçmiş şamanlara, kurban edilen hayvanlara, şarkılar eşliğinde dans eden atalarımıza… bakınarak dolaşalım.
Umarım aydınlıktan korkmazsınız.. çünkü yapmaya çalıştığım tam olarak budur; karanlığı aydınlatma yolunda bir mum yakabilmek!
GİRİŞ :
∫ Neolitik Çağ’dan hemen önce ve Neolitik Çağ süresince “avcı-toplayıcı” olarak tanımlanmış (veya damgalanmış) insanlar, bana göre ve bazı bilim adamlarının inandıkları şekilde, hiç de ilkel insanlar değillerdi.
Öyle ki, sahip oldukları kültür, sürekli gelişme göstererek ve geleceğe taşınarak bugünkü yaşam biçimini, düşünce yapısını ve hayat görüşünü oluşturdu.
∫ Ayrıca Göbekli Tepe’nin Şamanizm kökenli (inanca dayalı) kozmolojisinin, sonraki dönemlerde ortaya çıkacak Mısır ve Sümer mitolojilerinin, ayrıca Güney Amerika’da yaşamış Maya, Aztek ve İnka uygarlıklarının ilham kaynağı olduğu da kabul edilmektedir.
∫ Bunun için şimdilik tek bir örnekle yetinelim; “tanrıların çantaları”.
* Resmin sol tarafında Göbekli Tepe’deki Akbaba Dikilitaşı’nın üst tarafında yer alan “çanta” şekillerini görmektesiniz. Zaten bu dikilitaşı artık ezberlediniz 🙂
* Ortada ve sağ tarafta ise Sümer, Anunnaki, Maya, Aztek, Toltek ve Olmec uygarlıklarının tanrılarına ait heykelleri ve ellerindeki çantaları görüyorsunuz. Ne büyük bir benzerlik değil mi?
* Göbekli Tepe ve sonraki uygarlıklarla etkileşimi bir başka yazımın konusu olabileceğinden şimdilik buraya girmiyoruz.
∫ Batının yalanı yazımda belirttiğim ve Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün de “Anadolu en az 7 bin yıllık Türk beşiğidir” tespitinden ve geliştirmiş olduğu Türk Tarih Tezi’nden hareketle çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, Ön Türkler (daha sonra Türkler) 12-13 bin yıldır Anadolu’da bulunmaktadır. Rahmetli Kazım MİRŞAN bunun 35.000 yıl olduğunu ispat eder.
∫ Bu görüşe karşı çıkanlarınız olacaktır ancak bence  bu gayet makul bir çıkarımdır. Ve bir çok tarihçi ve Türkolog’umuzun ellerinde de bunu ispatlayacak kadar veri bulunmaktadır.

∫ Dolayısı ile Anadolu, Türklerin “ikinci yurdu” değil tam tersine “ana yurdu”dur. Orta Asya ise Türklerin “ata yurdu”dur.
∫ Ancak Avrupa bize “barbar, ilkel, savaşçı” yaftalarını yapıştırmak için bizi Orta Asya’ya sıkıştırmak ve böylece Sevr mantığının haklılığını kanıtlamaya çalışmaktadır.
Hadi o zaman gelin kolları sıvayalım ve Orta Asya’dan konuya bakmaya başlayalım…
ORTA ASYA :
∫ Doğu Anadolu’da yüksek yaylalarda bulunan ve MÖ 15.000-1.000 yılları arasına tarihlenen 40.000 kadar kaya resmi ile Orta Asya kültürünün benzerlik veya eşliği bize, buradaki yaşamın Orta Asya’dan gelenler tarafından ve en az 15.000 yıl önce başlatıldığını ispatlar.
∫ Bilim adamları, Doğu Anadolu’da MÖ 8.000-7.000 arasında yazıya geçildiğini ifade etmektedirler.
∫ Göbekli Tepe Kazı Başkanı Alman Prof.Klaus Schmidt “bu topraklarda kendini gösteren kült ve dinin, Yakın Doğu’daki Neolitik dönemin gelişiminin güçlü dürtüleri olduğu gittikçe anlaşılmaktadır” tespitini yapmıştır.
∫ Dolayısı ile, uygarlığın izlediği yol; Mezopotamya-Doğu Anadolu-Kafkaslar-Orta Asya şeklinden yerini, Orta Asya-Kafkaslar-Doğu Anadolu-Mezopotamya şeklinde bir sıralamaya bırakır ki, bu da Avrupa’nın dünyaya kabul ettirmeye çalıştığı uygarlık gelişiminin doğru olmadığını ortaya koyar.
∫ Prof.Dr.Firidun AĞASIOĞLU, Prof.Dr.Veli SEVİN, Prof.Dr.Yusif BEHULOĞLU YUSİFOV, Prof.Dr.Necati DEMİR, Prof.Dr.İlhami ENVEROĞLU gibi bilim adamları ise, Ön Türklerin anayurdunun Ön Asya (Anadolu) olduğunu, Ön Türklerin MÖ 8.000’li yıllarda Anadolu’da bulunduklarını ve buradan Orta Asya’ya göç ettiklerini ifade etmektedirler.
∫ Yön nasıl olursa olsun bir gerçek vardır ki, Türkler çok çok uzun yıllardır Anadolu’dadırlar ve varlıklarını burada sürdürmektedirler.
TÜRKLERİN ANA YURDU :
∫ İnsanların Göbekli Tepe’ye varış yolculuğunu sizlere anlatmaya çalışmıştım. Buzul çağı ve sonrasında Bereketli Hilal bölgesindeki oluşan elverişli yaşam koşullarını ve sonuçlarını hatırlayacaksınızdır. Bu nedenle bu konulara tekrar dönmeyeceğim, unutmuş olanlar ilk yazımı okuyabilirler.
∫ Burada, ilk yazımda belirttiğim insanın coğrafi gelişimine ek olarak tarihsel gelişimine de kısaca değinmek istiyorum;
* Orta Asya’da bugün çöllerle kaplı olan yerlerde 137-60 milyon yıl önce bir iç deniz mevcuttur.
* Bu iç deniz on binlerce yıl süren jeofizik değişimlerle 5 parçaya bölünmüş ve uygarlıklar bu denizlerin kenarlarında kurulmuştur.
* Orta Asya’da, MÖ 100.000 ila 40.000 yılları arasına tarihlenen 14 adet kala (yerleşim yeri, istasyon) bulunmuştur.
* MÖ 40.000-15.000 arasında ise insanlar mağara duvarlarına ve kaya üstlerine resimler yapmaya başlamışlardır. Bu dönem “insan zekasının sıçrama yaptığı dönem” olarak kabul edilir. Asya’da 250, Anadolu’da 20 kadar kaya resim alanı bulunur.
* MÖ 20.000’li yıllara gelindiğinde Orta Asya’da petroglif (sembolik resim)’lere, MÖ 15.000’lerde ise bunun bir ileri aşaması olan piktogram (yazı unsuru içeren resim)’lara rastlanır. Dolayısı ile bu tarihlerde “düşünce görselleştirilmeyebaşlanmıştır.
* İnsan zihnini gelişimi sürecinde; önce resim, sonra petroglif, piktogram ve sonuçta yazı ortaya çıkar.
* Pigtogramlar aynı zamanda “tamga”lardır.
* Tamgalar MÖ 15.000’li yıllarda (Buzul Çağı’ndan hemen sonra) ortaya çıkmıştır. Tamgalar zaman içinde soyutlaşır ve ses değerlerine yani harflere (alfabeye) dönüşür.

∫ Veeeeee.. şimdi sıkı tutunun, vereceğim bilgiye inanamayacaksınız! Bu tarihlere ilişkilendirilen tamgalara sadece Orta Asya’da rastlanmaktadır. Dünyanın başka hiçbir yerinde bugüne kadar bu kadar eski tarihli tamga bulunamamıştır.
Anadolu, Avrupa ve Amerika’da bulunan tamgalar çok daha geç dönemlere aittir ve Orta Asya’dan çıkarak buralara gittiği kesin gibidir.
Tüm bunlar, Orta Asya’da, yani Türklerin yurdu olduğuna Avrupa tarafından da inanılan coğrafyada ancak Avrupa’nın kabul ettirmeye çalıştığı tarihten çok daha önceleri derin bir Ön Türk kültür varlığına işaret eder.
TAMGALAR :
∫ Günümüzde kullanılan Latin alfabesinin, bir Ön Türk devleti olan Etrüsk alfabesinden doğduğu belgelerle kanıtlanmış durumdadır.
∫ Latin alfabesinde harfler tek başına bir anlam ifade etmez. En az 2 harfin yan yana gelmesi ile anlamlı bir tümce oluşturur.

∫ Ancak Ön Türkçe yazı sistemi böyle işlemez. Ön Türkçe yazı sisteminin tohumu tamgalar”dır.

Tamgalar çizgi, çizgiler, nokta ve noktalamalar ile ifade edilir ve her tamganın bir anlamı vardır.
∫ Bunlar doğanın anlam kazanmış imgeleridir. Birim zamanda, en az çaba ile, en çok şey anlatma güdüsü ile ortaya çıkmışlardır. Japonca ve Çince’de bugün hala “tamga” sistemi kullanılmaktadır.

∫ Dolayısı ile, Anadolu coğrafyasında herhangi bir yerde Orta Asya’dakinin aynısı olan ancak ileriye tarihlenmiş tamgaların keşfedilmesi, her iki coğrafyadaki insanlar arasında bir ilişkinin varlığını kanıtlamış olur.
∫ Orta Asya’dan bildiğimiz tamgaları Anadolu’da kayalar üstünde görüyorsak, sizce bu bir tesadüf olabilir mi?
Gelelim Göbekli Tepe ile Türk tamgaları arasındaki ilişkiye..
∫ Bir Türk tamgası, Göbekli Tepe D yapısında merkezi sütunlardan birisinin üzerinde görülmektedir.
* Bu sembol Türkler tarafından kullanılmış olan “Kün-ay” sembolüdür. Ve çok değerlidir. Güneş ve Ay’ı temsil eden bu sembol, baharın ilk ayının ilk gününü işaret eder.
Ayrıca bu sembol hükümdarlık sembolü olarak da kullanılmıştır. Osmanlılarda da “mihr ü mah” (güneş ve ay) olarak bilinirdi.
Resimde dikilitaş üstündeki kabartma ve altında da Türk tamgaları görülmektedir.

∫ Uygur Özerk Türk bölgesinde yaşayan ve Türkçe konuşan halka Hakaslar adı verilmektedir. Hakas Türkleri Hristiyan olmakla birlikte kamlık inanış ve adetlerine devam etmektedirler.
* Resimde Hakasya bölgesinde bulunan “Kün-Ay” sembolü görülmektedir ve MÖ 17.000 yılına tarihlenmiştir.
Bu tamgayı Göbekli Tepe-7: Kozmolojik Temeller yazımdaki açıklamalarla birleştirmek gerekirse; Kamlık inancına göre kötü ruhlar güneş ve ay ile mücadele ederler. Çünkü güneş ve ay iyilik yaparlar.
* İyi ile kötünün bu mücadelesinde kötüler galip gelirse güneş ile ayı karanlıklar alemine götürürler. İşte o zaman güneş ve ay görülmez. Bu bildiğimiz güneş ve ay tutulmasıdır.
Yukarıdaki resimde güneşi sembolize eden daire ile altında yer alan ay şekli, muhtemelen tamga ile de ifade edilen bir güneş tutulmasını göstermektedir.
* Dolayısı ile dikilitaşta yer alan şeklin Türklere ait olan “Kün-Ay tamgası” olduğu kesindir.

∫ Bir örnek daha verelim.
* Resimde görülen, Doğu Türkistan’da Uygur Türk bölgesinde (Sincan) keşfedilen ve yaklaşık 3.000 yıl öncesine tarihlenen “bir tapınak-sunak”tır. Güneş sunağı olduğu düşünülmektedir.
Sunağa üstten bakıldığında görülen şekil ise; dışarıda bulunan daire ve içinde 90 derece ile birbirini kesen çap çizgileri ile “Tengri (Gök Tanrı) tamgası”dır. İçte görülen şekil ise yukarıda açıkladığım “Kün-Ay” tamgasının şeklidir.
∫ Şimdi de Göbekli Tepe’de bulunan bir taş tablete ve üzerindeki Türk tamgalarına bakalım.
Tabletin sol tarafında bulunan ucunda ok işareti bulunan yılan kıvrımlı şekil “OZ tamgası”dır ve öbür dünyaya geçerek orada var olmayı, yeniden var olmayı, tanrıya erişmeyi anlatır.
Ortadaki şekil “UÇ tamgası”dır ve “lider, bayrak, tanrı” anlamları vardır.
Sağdaki şekil ise “AT tamgası”dır. Ölüm sonrasında “göğe yükselmeye hak kazanmış kişi” veya “nam yapmış kişi” ifadesidir.
* Bu üç tamganın bir sıra ile ve anlam içerecek şekilde yazılmış olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak burada tam olarak neyin vurgulandığını söylemek benim haddim de değil, bu konuda bir yetkinliğim de yok.
Onun için bu konuyu rahmetli Kazım MİRŞAN ve onun yolundan giden Haluk TARCAN gibi bu işe gönül vermiş kişilere bırakmak gerekir diye düşünüyorum.

∫ Göbekli Tepe’de bulunan ve Türkler’e ait olan bir başka tamga, kırık bir tablette yer almaktadır.

* Sol resimde gördüğünüz “EB tamgası”dır. EB tamgası Türkler’in yaşamış olduğu her coğrafyada kullanılmıştır. Ayrıca Orhun yazıtlarında kullanılan harflerinden birisidir ve “ev”, “yaşam alanı” gibi anlamlara gelir.
* Ortadaki resimde ise 
Göbekli Tepe bulgularında rastlanan taş tablet üzerindeki “EB” tamgasını görmektesiniz.
* Sağdaki resim Gelibolu’da halen mevcut olan bir müslüman Türk mezar taşına aittir. Taşın üzerinde “Tengri tamgası” ve bu tamganın sağ üst köşesinde “EB tamgası”  açıkça görülmektedir.
* Bu da, Göbekli Tepe’deki Ön Türk varlığının bir başka kanıtıdır.
∫ Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Göbekli Tepe’de daha bir çok Türk tamgası yer almaktadır. Burada hepsine yer vermem çok zor olduğu için gerisini sizin ilgi ve araştırmanıza bırakıyorum.
∫ Ancak şunu da ilave etmem müsaade edin lütfen; tamgaları bir piktogram olarak kabul edersek, bunların yanyana gelmesini de yazı formu olarak kabul edebiliriz.

∫ Anadolu’da bilinen en eski Ön-Türk yazıtı M.Ö. 8 binlere tarihlenmektedir. Bu halde yazının bulunuşunu MÖ 10.000’e çekmemiz gerekir ve bunu yapanlar (yine bir Türk uygarlığı olan) Sümerler değil Ön Türkler olsa gerektir.
∫ Buna göre “yazının icat edildiği yer Göbekli Tepe olmalıdır” tespitinin tartışılabilir bir konu olduğunu söylemek mümkündür, değil mi?
∫ Bunlar yazının ilk kez Göbekli Tepe’de kullanıldığını ispat etmese bile, bir gerçeği çok net olarak ortaya koymaktadır; Göbekli Tepe tabletlerinde yer alan şekiller Ön Türklere ait tamgalardır.

SONUÇ :
∫ Her ne kadar Göbekli Tepe’ye ait bulgular tam olarak çözülememişse de, kendisinden yaklaşık 1.000 yıl sonra kurulmaya başlayan Çatalhöyük’de ortaya çıkan insan kalıntılarından elde edilen bulgulara göre Ön Türklerin o dönemde Anadolu’daki varlıkları kanıtlanmıştır.
∫ Buradan hareketle arkeolojik bulguların ve sembollerin Türk kültüründeki karşılıklarını bulmaya yönelik mukayese yöntemi ile Göbekli Tepe’nin Ön-Türkler ile ilişkisi ortaya konulabilir ki, bu yazımda kullanmaya çalıştığım yöntem budur.
∫ Burada bir pencere açarak şunu da belirtmek istiyorum; yukarıda EB tamgasının anlatırken sağdaki resimde gördüğünüz mezar taşlarına Anadolu’nun bir çok yerinde rastlanmaktadır.
Ancak insanlarımız, bilgi ve bilinç eksikliğinden dolayı, öz be öz Türk olan “Tengri tamgası”nı Hristiyanların “haç”ı ile karıştırmakta ve bu mezar taşlarını kırarak tarihimize zarar vermektedirler.
Bunu engellemek ve insanlarımızı bilinçlendirmek hepimizin görevidir.

Sonraki yazımda, Göbekli Tepe’deki Türk varlığının bulgularını incelemeye devam edeceğiz.
Sevgiyle kalın !