GÖBEKLİ TEPE’YE GİDEN YOL-12: BEYNİMİZİN GELİŞİMİ I

Merhaba sevgili okurlar,
Aslında bu konuyu “İnsan ve Alet” konusundan önce mi yazmalıyım yoksa sonra mı diye çok düşündüm.
Ancak, gerek alet teknolojilerinin şekillenmesi sürecinin Alt ve Orta Paleolitik dönemlerin konusu olması, gerek bundan sonra işleyeceğimiz konuları ise daha çok Üst Paleolitik dönemin gelişmeleri içinde ele alacağımız için ve gerekse sizlerin, konuların öncesini ve sonrasını akıl yürütme yolu ile daha kavramanızı sağlamak amacı ile bu konuyu bir “geçiş” olarak kullanmanın daha doğru olacağına karar verdim.
Olur da ileride bu yazılar kitaplaşma sürecine girer ise, yeni bir bütünlük içerisinde ve daha farklı bir kurguda yerlerini belki değiştirebilirim 🙂 Ancak şimdilik bu düzende ilerliyoruz. Umarım sizler de bu kurgudan hoşnutsunuzdur.
* İsterseniz konuya girmeden önce evrim sürecimiz ile ilgili kısa başlıklarla hafızamızı tazeleyelim:
– Yaklaşık 65 milyon yıl önce (büyük olasılıkla bir göktaşının yeryüzüne çarpması sonucu) yaşanan büyük felaket nedeni ile dinozorların tamamı ve denizlerdekiler de dahil olmak üzere dünya üzerinde yaşayan tüm canlı türlerinin yaklaşık yarısı yok olmuştur.
– Dinozorların soyunun tükenmesinin bir sonucu olarak da memeli popülasyonu hızla artmaya başlamıştır.
– İlk primatlar (iri beyinli yüksek memeliler, eteneli bir memeli takımı… goril, orangutan, şempanze, gibon ve insan gibi insansıların yanında makimsiler, marmosetgiller, galagogiller, cadı makigiller ve lorisgilleri de içerir, çevik ve hızlı canlılardır, çoğunluğu ağaçlarda yaşar) memelilerin uğradığı çeşitlenmenin bir parçası olarak yaklaşık 60 milyon yıl önce ortaya çıkmıştır.
– Primatlar hızla çoğalmışlar ve 235’i halen varlığını sürdüren yüzlerce memeli türünü oluşturmuşlardır.
– Yaklaşık 30 milyon yıl önce, Yeni Dünya Maymunları olarak bilinen bir grup (örneğin kapuçin maymunları ve marmosetler) kendi evrim yoluna girmişlerdir.
– 25 milyon yıl önce Eski Dünya Maymunları (örneğim babunlar ve makaklar) da aynı yolu izlemiştir.
– Bize en yakın grup olan kuyruksuz iri maymunlar, yaklaşık 18 milyon yıl önce kendi içlerinde ayrılmaya başlamış, önce orangutan ve sonra goriller kendi evrimsel yollarına gitmişlerdir.
– Yaklaşık 6 milyon yıl önce homininler (insansılar), en yakın hominid (insanımsılar) atalarımız olan şempanzelerden ayrılmışlardır.
– İlk homonin, australopithecus adı verilen ve dik yürüme dışında bizden çok farklı olan bir türdür. Diğer Afrika maymunlarından farklılık gösterir ancak zihinsel olarak hala maymun olduklarına inanılmaktadır.
Evet, bu kısa giriş ile, daha önceki bölümlerden hatırlayacağınız gibi, ilk homo türlerinin ortaya çıkışına kadar geldik ve şimdi asıl konumuza geçebiliriz.
BEYNİN YAPISI VE GELİŞİMİ:
Beynin gelişimi konusunda iki olguyu ele almamız gerekmektedir. Bunlardan bir tanesi beynin fiziksel gelişimi yani beynin anatomik değişimi ile ilgili iken, diğer konu da bilişsel gelişimdir. Bundan önce ise insan beyninin ne olduğuna bir bakalım.

Beyinler yapısı gereği fosilleşmezler yani fosil kalıntılarda beyin adını verdiğimiz organ bulunmaz. Ancak beyin doğumdan önce ve sonra büyüyüp genişledikçe, beynin dış katmanını çevreleyen dokular kemik yapıdaki kafatasının iç kısmına izler bırakır. Dolayısı ile ele geçen kafatasları incelenerek beyin büyüklükleri hakkında yargılara varılabilir.
Bugün kabul gören genel görüşe göre australopithecus beyni esas olarak kuyruksuz iri maymununki gibi kalmışken, beynin bugünkü insanınki görünümüne doğru yeni düzene kavuşması, ancak homo’nun ortaya çıkışı ile başlar. Bu görüş aynı zamanda; vücut oranlarının evrimi, vücut ölçülerinde çift biçimliliğin azalması ve taş alet teknolojilerinin ortaya çıkışı gibi insanın tarih öncesinde gerçekleştirdiği diğer olaylarla da uyum içerisindedir.
Homo soy çizgisinde, vücut ölçülerinde önemli bir artış olmamasına rağmen, mutlak beyin boyutu, habilis’ten erectus’a ve sapiens’e kadar belirgin bir şekilde büyümüştür. Buna karşılık australopithecus veya kuyruksuz iri maymunlarda (vücut ölçüleri çok fark ettiği halde) önemli bir artış görülmemiştir.
Australopithecus beyinleri 400 cm³’den biraz daha küçüktür. Beyin büyümesinin australopithecus afarensis ile başladığını söyleyen bilim insanları mevcuttur.

Burada önemli olan bir gösterge de “ensefalizasyon oranı“dır. Bu oran australopithecus türleri için 2,5 civarındadır; şempanze için 2, erken homo sapiens için 3,1, homo erectus için 3,3 ve modern insan için 5.8’dir.
İnsan beyni yaklaşık 100 milyar nöron ve bir trilyon glia hücresinden oluşan harika bir organdır. Beyinde her bir nöron en az 500 nörona bağlanarak toplam uzunluğu 160.000 kilometre olan sinir liflerini oluşturur ve bunlar uç uca eklendiğinde dünyayı 4 defa dolaşabilir.
İnsan beyninin bölümleri
İnsan beyni topografik olarak her biri dört ana lop içeren iki yarım küreye ayrılır; frontal, temporal, parietal ve oksipital loblar. Beyin ayrıca mikroskop altında görülen hücrelerin organizasyonuna dayalı olarak 52 bölgeye ayrılmıştır. Beynin işleyişi ile ilgili olan bu bölgelere Brodmann beyin bölgeleri adı verilmektedir.
Burada verebileceği bilgi; parietal ve temporal lobların ağır bastığı bir beyin insan beyni olarak görülürken, kuyruksuz iri maymunların beyninde bu bölgeler daha küçüktür. Ayrıca insan beynini frontal loblarıi, daha fazla kıvrım içerir.
Ayrıca modern insanlarda beyin son derece yanallaşmıştır yani popülasyonun genelinde sol yarıküre sağdakinden daha büyüktür. Bu özelliğin alet yapımı ve kullanımı ile ilişkili olduğu farz edilmektedir. Tek yanlılık, homo erectus’ta da artarak homo sapiens’e kadar ilerlemiştir.
İnsanlarda, doğum öncesi hızlı beyin büyüme aşaması, doğumdan sonra daha uzun bir süre devan eder. Bu, geç olgunlaşan türlerde görülen bir örüntüdür.
Diğer geç olgunlaşan türlere kıyasla insanlarda beyin büyümesi doğum sonrası hızlı evresi daha uzun bir süre boyunca devam eder. Bu uzama, insanlara 21 aylık bir gebeliğe denk (9 ay rahimde, 12 ay dışarıda geçen) süre getirir. Bu özgün gelişim örüntüsüne ikincil geç gelişim adı verilir. Dolayısı ile insan yavrusu, diğer geç olgunlaşan türlere göre daha uzun süre ile ebeveyn bakımına muhtaçtır.
Bu bakım süresi ve bunun devamında gelen eğitim süreci, homininlerin sosyal yaşamında büyük bit etki yaratmış olsa gerektir.

İNSAN BEYNİNİN BÜYÜMESİNİN NEDENİ:
Peki insan türlerinde, homo habilis’ten homo sapiens‘e gelen süreçte gördüğümüz beyin büyümesinin nedeni ne olabilir?
Bazı bilim insanları, insansıların arka ayakları üzerinde kalktıktan sonra gerçekleştiği için, beynin büyümesine ellerin serbest kalmasının ve bunun, kesin kontrollü el becerilerine sağladığı olanağın neden olduğunu ileri sürmektedirler.
Ancak beyin büyümesinin, insansıların iki ayak üzerine kalktıktan 1,5-2 milyon yıl sonra başladığını düşünürsek, bu yaklaşımı hominidlerin “mozaik evrim” denen türde bir evrime tabi oldukları yaklaşımı ile açıklayabiliriz.
Mozaik evrimi, herhangi bir canlının değişik organlarının hep birlikte ve aynı zamanda değil, ayrı ayrı ve farklı zamanlarda değişmesi olarak tanımlayabiliriz.

Başka bir görüş ise, en geniş anlamı ile kültür ve insanın konuşma yeteneğinin beynin büyümesini sağlayan etken olduğu şeklindedir ve son zamanlarda bu yaklaşım yaygınlık kazanmaktadır.
Uzun süre beynin büyümesinin nedeni olarak, taş aletlerin yapımı gösterilmiştir. Ancak yakın zamanda yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan yeni fikirler” insan sosyal bir hayvandır” yaklaşımı ile açıklanmaktadır.
Yüzeysel olarak primatların sosyal çevresi, diğer memelilerdekinden daha iddialı görünmekle birlikte grup içi etkileşimler çok daha karmaşıktır. Yani sosyalleşme primat yaşamının önemli bir parçası haline gelmiştir.
Ancak bu denli karmaşık bir sosyal yapıya rağmen bu türlerin zekâ düzeyi oldukça düşüktür yani yaratıcı bir zekaya sahip oldukları söylenemez.
* İttifaklar kurmak ve diğer ittifakların bilgilerinden faydalanmak, bireyin üreme başarısı için önemlidir. Biyologlar, karmaşık sosyal etkileşimin gerektirdiği zihinsel taleplerin, primat beyinlerinin büyümesinde önemli bir doğal seçilim baskısı oluşturduğunu düşünmektedirler. Yani ittifaklar oluşturmak, potansiyel eşleşme fırsatları doğurur.
Toplumsal çetrefilli ilişkiler ise iç baskılar ortaya çıkartır. Çünkü hayvanın yaşadığı toplum içindeki diğer “zeki” rakipleri de bu toplumun üyeleridir. Burada da “iç göz” olarak tarif edebileceğimiz bilinç ortaya çıkar. Bilinç, sosyal hayvanın en gelişmiş aracıdır. Birey kendi zihninin içine bakarak ve kendisinin olaylara ve diğer bireylere verdiği tepkisini görerek, diğer bireylerin aynı şeylere nasıl tepki verebileceğini tahmin eder. Yani bilinç, insanların içinde yaşadığı sosyal dünyaya uyum sağlayan bir gerçeklik oluşturur.
Dolayısı ile eşleşme ve soyunu devam ettirme düşüncesi insan beyninin büyüme ve bunun devamında da bilişsel sıçramanın nedeni ise, bu bir kez daha evrimin temelinde yatan nedenin cinsel seçilim olduğunu söylemek mümkündür.
İnsanın beyninin büyümesi örüntüsünü açıklamak üzere ortaya konan görüşlerden bir tanesi de Robin DUNBAR tarafından geliştirilen “sosyal beyin hipotezi”dir.
– Hipotezin genel yaklaşımı, türümüzün oldukça sosyal bir tür olduğu ve grup büyüklüğünün başarımızda rolü olduğuna dayanır. Bir spor etkinliğinde hep birlikte tezahürat yapmak veya bir konserde hep birlikte şarkı söylemek veya bir ibadet esnasında hep birlikte dua etmek, bir grubun üyesi olmanın verdiği hazzı hepimize yaşatmıştır.
– Gündelik yaşam içinde bu aidiyet duygusu, sadece arzu edilen bir durum değildir ve aynı zamanda grup içinde hayatta kalmak ve ilerlemek için de gereklidir. Bu grup sadece birlikte yaşayan insanlardan oluşmaz, bir ilişkiler ağı şeklinde güvendiğimiz grup dışı bireyleri ve ittifakları da kapsar.

İşte, insanların grup içinde kalma ve grupların da birlikte hareket etme ihtiyacı için ihtiyaç duyulan bu karmaşık sosyal beceriler, beyin büyüklüğündeki artışın en olası itici gücü olarak görülmektedir.
* Sosyal gruplar büyüdükçe bireyin başarılı olması için gereken bilişsel işlem gücü artmış ve sonuçta daha fazla karmaşıklığa yol açmıştır.

(Sonraki bölümde kaldığımız yerden devam edeceğiz.)