NEOLİTİK ÇAĞ, İNSANLIK TARİHİNİN KIRILMA NOKTASI – 5

Merhaba,
Neolitik Çağ’ın önemi, kronolojisi, alt dönemlerin özellikleri, Neolitik insan ve Neolitik toplum konularından sonra bu yazımızda inanç ve ölü gömme uygulamalarına değinmeye çalışacağım.
NEOLİTİK’TE İNANÇ:

* MÖ 11.000’lerden itibaren küresel ısınma ve buzulların çözülmesine bağlı olarak Yakın Doğu’da yaşam şartlarının iyileşmesi, göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçişi temsil eden köy yerleşimlerinin ortaya çıkması ve bununla birlikte oluşan yeni sosyal yapılar, tarım ekonomisine geçişle birlikte ortaya çıkan yeni teknolojiler gibi faktörler Neolitik Çağ’daki değişimlerin esası olmakla birlikte, bu dönemdeki esas çarpıcı değişim, insanoğlunun bizzat kendisi ile ilintilidir.
Sosyal dinamiklerin giderek daha karmaşık hale gelmesi, sıklıkla zengin bir sembolizm kullanılan sanat eserleri yoluyla aktarılan yeni düşünme biçimlerine yol açmıştır. Önce anıtsal yapıların yer aldığı kamusal alanlar ve daha sonra gelişkin mimari özellik gösteren konutlar, kültürel yaşamı aşamalı olarak değiştirmiştir.
Paleolitik Çağ’da özellikle Kuzey İspanya ve Güney Fransa’da bulunan mağara duvarlarında görülen ve genel olarak Kamlık ile ilişkilendirilen inanç, Neolitik Çağ’da ve onun çekirdek bölgesinde, anıtsal yapılarda betimlenmiş olarak karşımıza çıkmaktadır (Bu inancın veya kültürün serüveni anlatmak başka bir incelemenin konusudur).
                          Lascaux Mağarası’nda bulunan ve bir Kam ritüelini betimlediğine inanılan Kuyu Sahnesi
Neolitik dönemin başına veya Epi-paleolitik dönemin sonuna tarihlenen çekirdek bölgedeki yerleşimlerinde görülen inanç, doğa ile iç içe ve bütünleşik bir yapı göstermektedir; bu nedenle söz konusu inancının panteist bir inanç olduğunu söylemek mümkündür.
Üst Paleolitik dönemden beri yoğun olarak görmeye başladığımız bu panteist inançta, avcı-toplayıcı yaşam tarzının etkisinin büyük olduğu açıktır. Sürekli doğa ile birlikte ve ona bağımlı halde yaşayan insan, doğanın devinimlerini, gökyüzü olaylarını, bunların yaşamı üzerindeki etkilerini görmüş ve bunun nedenini sorgulamış olsa gerektir. Bunun sonucunda da göksel bir temele dayalı doğa kültleri gelişmiştir.
Yaşamın Başlangıcından Göbekli Tepe’ye Giden Yol isimli kitabımda nedenlerini anlatmaya çalıştığım gibi daha sonra “ruh” kavramı oluşmuş ve buna bağlı olarak da “öteki dünya”nın varlığına inanılmıştır. Bu bağlamda (bazı araştırmacılar tarafından Kafatası Kültü olarak da adlandırılan) Atalar Kültü ortaya çıkmıştır.
Atalar Kültü, atanın manevi varlığından yararlanma düşüncesi ile öldükten sonra onun kafatasını bedeninden ayırarak yaşadığı yerde bulundurmak ve korumak, o kafatasının içinde bulunduğuna inandığı atasının ruhu vasıtası ile evrenin gücünden faydalanacağına inanmak üzerine kurulu bir tapınımdır.
Atasının ruhunun bedenin ölümünden sonra öteki dünyada varlığını sürdürdüğüne inanan insan, ondan fayda sağlamaya yönelik olarak (Akbaba Kültü gibi) tapınımları, (Güneşe gömme, mezara hediye bırakma, ölülerin bedenlerine ve/veya mezara aşı boyası sürme gibi) bilinçli defin uygulamalarını ve ritüelleri geliştirmiştir.
Bunun doğal gelişimi olarak da toplumda, bu dünya ile öteki dünya arasında aracılık yapabilme, ruhlarla iletişime geçebilme, esrime esaslı astral yolculuklar yapabilme, kozmoza erişebilme gibi yetilere sahip kişiler (önce kamlar, daha sonra ruhban sınıfı ve onun temsilcileri) ortaya çıkarak toplum içinde kendilerine yer bulmuştur veya başka bir deyişle, toplum onlara bir yer sunmuştur (Kamlar (şamanlar) ve Kamlık (Şamanlık) kültürü için Türklerin Kadim İnancı isimli kitabımda detaylı bilgi bulabilirsiniz).
Zamanla nüfusun artması, bir görüşe göre aşırı avlanmadan dolayı hayvan popülasyon ve çeşitliliğin artması, azalan doğal verimliliğin artmasına yönelik kültleri ortaya çıkartmış olsa gerektir.
Bugün hepimizin merak ve ilgiyle takip ettiği Göbekli Tepe, Karahan Tepe, Sayburç, Gre Fılla vb. Neolitik döneme ait arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular, buralarda inşa edilen anıtsal yapıların, doğanın verimliliğini sağlama düşüncesine yönelik olduğunu göstermektedir.
Yine buna bağlı olarak söz konusu alanlarda çok belirgin bir fallik kültür de söz konusudur. Fallus (erkek üreme organı) temelli bu kültür geniş bir konu olduğu için belki ayrı bir yazının konusu olabilir.
Özgür avcı toplayıcı Neolitik Çağ insanı; doğaya bağlı tapınımları, buna bağlı panteist bir inancı, ruh ve öteki dünya kavramlarını geliştirdikten sonra, bu inancına yönelik ritüelleri gerçekleştirmek için “anıtsal yapılar topluluğu” olarak da ifade edebileceğimiz alanları yaratmıştır.
Bu yapıları birer “tapınak” olarak değerlendirmektense, daha geniş bir bakış açısı ile, kutsal bilinen varlıklara tapınımların yanında başka sosyal faaliyetler için de kullanıldığını düşünmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır, bana göre. Bu bağlamda söz konusu yapı topluluklarının her birini “tapınak” olarak değerlendirilmek ve yapıları çevresi ile bir bütün olarak ele alarak buraları “kamusal alanlar” şeklinde tanımlamak mantıklıdır.
Tarıma geçiş ve sosyal tabakalaşmanın ortaya çıkması ile birlikte, panteist bir inanca sahip Neolitik insanı, özgürlüğünü yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştır. Bu sosyal ve belki de kültürel çöküşün sonucu olarak da kendine güvenini kaybetmiş, doğadan kopmuş, elitler tarafından kendisine verilenlerle yetinmek zorunda kalmış… bu olumsuzluklar nedeniyle de kendisini yeniden bulabilmek için bir takım mistik arayışlara girmiştir.
Neolitik sürecin bir sonucu olarak insan, milyonlarca yıldır sahip olduğu özgürlüğünden yoksun kalarak toprağa bağlı hale gelmiş ve bunun devamında kimlik ve özgüven kaybı ortaya çıkmıştır. Bunun neticesinde ise insan, kozmoloji içinde kendisi için yeni bir tanımlama yapma gereği hissetmiş ve bir “üstün varlık” arayışına girişmiş ve çok tanrılı dinler ortaya çıkmış olsa gerektir.
Bu inanç sisteminin tetikleyicisi olarak, Neolitik yerleşim yerlerinde ve ritüel alanlarında karşımıza çıkan “Atalar Kültü”nü kapsamında atasının ruhu vasıtası ile iyiliklere ulaşacağına inanan insan, bir süre sonra, atalarından birine/bazılarına yüklediği anlamı büyütmüş ve onu/onları Tanrı haline getirmiş olabilir.
Putperestlik konusuna farklı bir yaklaşım konulu yazımda buna ait bir değerlendirme bulabilirsiniz.
Alt dönemlerde görülen inançsal farklılaşmalar:
Neolitik Çağ, avcı toplayıcı düzenin bireysel panteist inancının toplumsal hale gelmeye başladığı ve bu döneme kadar göstergelerini genel olarak mağara duvarlarındaki resimlerde veya küçük figürinler üzerindeki betimlemelerde gördüğümüz inancın göstergelerinin daha somut hale getirildiği ve dikilitaş yapısı üzerinde gelişen anıtsal yapılar topluluğuna evrildiği bir dönemdir.
Bu dönemin başında yani Çanak Çömleksiz Neolitik’te, yerleşim yerinin belli bir köşesinde veya yerleşim yeri mahiyetinde olmayan özel alanlarda topluluk şeklinde yapıldığı düşünülen inanç temelli ritüeller, daha sonra bireysel hale gelmiş ve “tapınak” olarak adlandırılabilecek mekanlar “ev” olarak adlandırabileceğimiz bireysel veya ailesel yaşam birimlerinin içine çekilmiştir.
Neolitik dönemin inancının, doğa ve doğa olayları ile güçlü bağlantısı olan Kamlık kültürü esaslı olduğunu söylememek için hiçbir neden bulunmamaktadır. Gerek anıtsal yapılardaki betimlemeler gerekse duvar resimlerindeki anlatımlar bize bunun açıklaması için gerekli verileri sunmaktadır. Bu konu da çok geniş olduğu için, arzu ederseniz Yaşamın Başlangıcından Göbekli Tepe’ye Giden Yol adlı kitabımda detaylı bilgi bulabilirsiniz.
Çatalhöyük’ten bir duvar resmi. Resimde birçok erkek figürünün yanında sadece bir tane (boğanın karnının alt tarafında) kadın figürü görülmektedir.
Atalar Kültü kapsamında; ÇÇNA’da gövdeden ayrıldıktan sonra (Çayönü yerleşimindeki Kafataslı Yapı’da görüldüğü gibi) olduğu gibi bırakılan ata kafataslarının ÇÇNB’de çamur, alçı vb. dolgu malzemesi ile sıvandığı ve bu şekilde yüzün yeniden canlandırılmaya çalışıldığı, gözlerin yerine obsidyen, kıymetli taşlar veya uzak mesafelerden (örneğin 1.000 km. ötedeki Kızıldeniz’den) getirilen deniz kabuklarının konulduğu görülmektedir.
Ayrıca atalarının kafatasını genellikle yaşadıkları mekânın altına gömen insanların yaşadıkları evler; ata ruhlarıyla iletişime geçildiği, mistik güçlere aracılık eden kapalı bir alan olarak görev yapmıştır. Dolayısı ile kutsal alan anlayışı ile ruhlar dünyasıyla iletişimin nitelikleri ÇÇNB’de değişime uğramıştır.
Çanak Çömleksiz Neolitik’ten Çanak Çömlekli Neolitik döneme geçişte yerleşim yerlerinin terk edilmeye başlanması ile eş zamanlı olarak ÇÇNA’da inşa edilen tapınakların da terk edildiği görülmektedir. Bu yapıların, onları var eden insanın kendi eli ile gömülerek terk edildiğini önceki bölümden hatırlıyorsunuzdur sanırım.
Ayrıca yapıların gömülmesi sırasında bazı heykellerin, heykelciklerin yapıların tabanına yerleştirildikleri ve bu şekilde sanki mezar armağanı bırakıyormuş gibi uygulama yapıldığı tespit edilmiştir. Aynı husus Göbekli Tepe’deki bazı T dikilitaşların yerinden sökülerek ritüel sonrasında bir ölü gibi gömülmüş olmasında da görülmektedir.
ÇN’de de ata ruhlarına verilen önem devam etmiştir. Örneğin Çatalhöyük’te evlerin yüzyıllar boyunca birçok kere yeniden inşa edildiği, insanların evlerinin atalarının evleriyle aynı toprak üzerinde, aynı düzende ve aynı yöntemle inşa etmeye büyük özen gösterdiği görülmektedir. Bu istek, nüfusun artması ve ailelerin genişlemesine rağmen, uygun olan her boşluğa bir evin kurulmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan tablo, bu insanların atalarına ve inançların büyük bağlılıklarının göstergesidir.
ÇN’de dinsel imgelerden en dikkat çekenleri belirgin kadın figürleri ve çağrışım gücü yüksek duvar resimleridir. Bunlar fallik unsurlar da eklenebilir. Göze çarpan belirgin sembolizm, önceki dönemin anıtsallığında olmasa da eril bereket anlayışının devam ettiğini göstermektedir.
Anadolu özelinde, Neolitik dönemde Kamlık kültürü esaslı inancın göstergeleri olarak Güneydoğu Anadolu’da karşımıza hemen her yerde antropoformik anıtsal yapılar çıkmaktadır. Ancak Güneydoğu’dan Orta Anadolu’ya ve Batı’ya doğru gidildiğinde Balkanlar da dahil olmak üzere anıtsal yapılar görülmez.
Ayrıca doğudan batıya doğru gidildiğinde (Çatalhöyük’te Ana Tanrıça olarak kabul edilen figürinlerin anlamlandırılması konusunda son zamanlarda tartışmalara yoğunlaşmakta ise de), “kutsal” anlayışında, erillikten dişiliğe doğru bir geçiş söz konusudur.
ÖLÜ GÖMME UYGULAMALARI:
Çanak Çömleksiz Neolitik dönemde insanlar ölülerini yaşadıkları evlerin tabanlarına gömmüşledir. Özel binaların olduğu bu dönemde zamanla ölünün bedenine müdahale sık görülen bir uygulama halini almıştır. Mezarlardan başların alınması, sıvanması, cesetlere yapılan işlemler, iskeletin yerinin değiştirildiği “ikincil gömü” uygulamaları ile sıklıkla karşılaşılmaktadır.
Ölü defin işlemleri ve devamında yapılan uygulamalar, besin üretimine dayalı yaşam modeline geçişle birlikte Çanak Çömlekli Neolitik topluluklara değişime uğramaya başlamıştır. Bu dönemde özel yapılar önemini yitirerek yok olurken, gündelik faaliyetlerin sürdürüldüğü konutların içine yapılan gömü sayılarında da azalmalar görülmektedir.
Neolitik dönemin geç evresinde evlerin tabanlarının altında küçük yaştaki bebeklere ve aralarında kadınların da olduğu ancak göreli olarak daha az olan yetişkinlere ait gömülere rastlanmaktadır. Ancak ev içlerinde erkek gömü sayısı önemli ölçüde azalmıştır. Yapılan antik DNA araştırmaları bunu göstermektedir.
Kimin nereye gömüleceğine ilişkin mekân algısındaki dönüşüm ile cinsiyete dayalı iş bölümündeki değişim örüntüsü, paralellik göstermektedir.
* Ayrıca Çanak Çömleksiz dönemde ev içinde gömüt uygulaması yaygınken, ÇN’in sonuna doğru gömütler ev dışına çıkmış, “mezarlık” adı verilebileceğimiz belli bölgelerde toplanır olmuştur.
Tüm Neolitik boyunca, daha önceki dönemde başlayan ölülerin ve/veya gömü yerlerinin kırmızı aşı boyası ile boyanması ve yanlarına mezar armağanları bırakılması uygulaması devam etmiştir.

Devam edeceğiz.
Esen kalın.