İnsan ve alet konusuna önceki bölümde kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Homo habilis:
* Bugünkü bilgilerimiz doğrultusunda en eski taş alet örnekleri yaklaşık 2,5 milyon yıl öncelerine aittir ve Doğu Afrika’da Etiyopya’da Gona mevkiinde bulunmuşlardır.
* Her ne kadar bu taş aletlerin australopithecus’lar tarafından yapılmış olduğu bir varsayım olarak ortaya atılmışsa da hem bu aletlerle birlikte hiçbir hominid kalıntısına rastlanmamıştır, hem bu aletlerin ele geçirildiği tabakanın tarihlendirilmesi tartışmalıdır. Dolayısı ile homo hablis alet yapmış olan ilk türdür ve 2 milyon yıl önceleri rastlanan en eski taş aletlerin de bu insan türünün ürünü olduğu bilinmektedir. Yani taş aletler ve bunları üretecek teknolojiler homo yani insan ile ortaya çıkmıştır.
* 2,5 milyon ile 1,5 milyon yıl önceleri arasında kalan döneme ait aletlerin çoğu, lav taşlarından yapılmışlardır ve çekirdek alet denen bir dizi aletten ve küçük keskin yongalardan oluşurlar. Bu döneme ait teknoloji kendine özgü olarak Tanzanya’daki Olduvai Boğazı’nda bulunmuştur ve buna istinaden Oldovan teknolojisi olarak bilinir.
* Oldovan endüstrisi taş aletler doğal olarak çok ilkel olup, basit bir işçilik gösterirler. Teknolojik ilkelliklerine rağmen, aletler arasında belirgin farklar vardır. Hammaddesini uygun doğal çakılların oluşturduğu ve keskince bir kenar elde etmek amacıyla üzerlerinde ince, tek yönlü yonganın çıkartıldığı örneklere “satır” denir. Karşılıklı olarak yongaların çıkartılmasıyla keskin kenar oluşturan örnekler ise “kıyıcı satır” adıyla bilinir.
* Bu en eski Oldovan türü aletlerin görünümleri kabadır. Bir görüşe göre, aletlerin konu edilen teknolojik ilkellikleri, onları yapan kişilerin beyin/zekâ düzeyi ve ellerin anatomisi ile doğrudan ilgilidir.
* Söz konusu en eski taş bulguları izleyen standart türdeki taş aletlerin yapımı ile, bunların neredeyse her birinin farklı işleve sahip olduğu, ileride gerçekleştirilmeleri öngörülen değişik işler için farklı biçimlerde şekillendirildikleri, kısacası bunlar daha oluşturulmadan önce belirli amaçlara yönelik olarak düşünülüp tasarlandıkları görülür.
* Bu örneklerin çoğuna “satır”, “balta”, “vurgaç”, “yarıcı” ve “kazıyıcı” gibi olası görevlerini tanımlayan farklı betimsel adlar verilmiştir. Bunların her birinin ileride kendilerine özgü görevleri görecekler değişik amaçlar için kullanılacakları önceden düşünülmüş olması nedeniyle her birinin biçimi de doğal olarak farklıdır.
* Günümüzde gerçekleştirilen etnoarkeoloji çalışmaları “baltaların” avlanan iri hayvanların bölünmesinde, “satırların” bunların daha küçük parçalara ayrılmasında, “vurgaçların” ay hayvanlarının kemiklerinin kırılmasında, “yarıcıların” kemiğin içindeki değerli bir besi maddesi olan iliğin çıkartılmasında ve “kazıyıcıların” ise avlanan hayvanların postlarının yüzülmesi gibi farklı işlerde kullanılmış olduklarına işaret etmektedir. Bunlarla toprağın kazılması ve yenilebilir tür bitki ve köklerin çıkartılmış olması doğaldır.
* Bu çeşitli aletlerin her birinin hem yapım teknikleri hem de biçimlerinin farklı olması, en azından 2,5 milyon yılı aşkın bir süredir tartışmasız izlenilebilen insanın düşünce yetisinin günümüze ulaşan öncül kanıtıdır.
Araştırmacılar, iliği çıkarmak için el yapımı bir taş topun kullanılabileceğini buldular.
* İlk taş aletlerin en önemli kullanım alanlarından birisinin, kemikleri kırarak kemik iliğini almak olduğu sanılmaktadır. Bazı araştırmacılar bunun, insanların ilk orijinal buluşu olduğunu düşünmektedirler.
* Bunlara örnek olarak İsrail’de insanların 400.000 ile 200.000 yıl önce iskân ettiği düşünülen Qesem mağarasında bulunan, kireçtaşı veya dolomitden yapılan 2 milyon yaşında olduğu belirtilen taş toplarını verebiliriz. Bilim insanları bu taş topların hayvan kemikleri içindeki iliğe ulaşmak için kullanıldığını söylemektedirler.
Homo erectus:
* Homo erectus türü insanların oluşturdukları ve Eski Dünyanın farklı yerlerinde karşılaşılan çeşitli aletlerin tümü birbirinin aynı değildir ve hatta bazen birbirine bile pek benzemezler. Bu eski taş endüstrileri arasındaki biçimsel ve işlevsel farklar insanın çevresini kendisine uydurma, koşulları kendi yararına dönüştürme bilincinden kaynaklanır.
* Homo erectus’un başlıca el aleti “göz yaşı şeklindeki el baltası”dır ve 1,76 milyon yıl önce Doğu Afrika’da ve bir süre sonra da İsrail’de ortaya çıkmıştır. Ömrünün uzunluğuna bakıldığında el baltası insanın en büyük icadıdır. İnsanlar bu aleti, ortaya çıkışından itibaren günümüzden 40.000 yıl öncesine kadar kullanmaya devam etmişlerdir.
* Homo erectus daha önceki homininlerle karşılaştırıldığında nispeten daha büyük bir beyine sahiptir ve usta alet yapımcısı olarak kabul edilmektedir. Eski ve daha basit olan aletlerin yerini alan ve gözyaşı damlası şeklindeki el baltaları gibi aletleri icat etmişlerdir. El baltaları, önemli kalıntı alanlarından biri olan Saint-Acheul’da bulunduğu için bu el baltaları için kullanılan teknik terim Aşölyen (Acheulean)’dir.
* Bilim insanları homo erectus ve bu türün alet yaratıcılığı konusunda “Sadece fiziksel olarak oldukça değişken değil, aynı zamanda alet kullanım davranışları da oldukça değişkendi. Bu, yerel ortama inanılmaz derecede adapte olduklarını vurguluyor. Biyolojik, ekolojik ve davranışsal olmak üzere tüm kanıtlarımız daha fazla değişkenlik ve daha fazla esneklik gösteriyor.” demektedirler.
* Aşölyen iki yüzlü el baltalarının, kendisinden önce gelen Oldovan tekniğinin gelişimi olarak da görmek mümkündür. Aşölyen aletlerinde görülen yenilik, öncülü Oldovan takımında görülenlerden daha büyük aletlerin ortaya çıkmış olmasıdır.
* Homo erectus’un bazı bölgelerde belirli bir süre için Oldovan türü endüstrileri uygulamaya devam ettiği bilinmekle birlikte, Asya’da karşılaşılan satır-kıyıcı endüstrileri de dahil olmak üzere, Eski Dünya’da bütün Alt Paleolitik endüstrileri oluşturan insanların homo erectus olduğu söylenebilir.
Homo erectus’un icat ettiği taş aletler
* Homo erectus türü insanın oluşturduğu çeşitli endüstri türlerinden yalnızca biri olan ikili yüzey endüstrisi ürünlerinin en eskilerine şimdilik Afrika’da Olduvia Boğazı ve Etyopya’da rastlanır. Homo erectus ile yaklaşık 1,5 milyon yıl önce ortaya çıkan Aşölyen endüstrisi, Doğu Afrika’da 200.000 yıl öncelerine kadar devam eder. Bu uzun süre boyunca endüstrideki teknolojik gelişimin çok ağır olduğu, gereksinimlere herhalde cevap verdikleri için alet biçimlerinin değişmeden kaldığı ve Doğu Afrika’daki bu endüstrinin zaman ve mekân içinde kültür birliğine işaret eden bir yeknesaklık içinde devam ettiği söylenebilir.
* Bu endüstrinin homo erectus’un Afrika’dan çıkışı ile dünyanın diğer yerlerine dağılmış olduğu da söylenebilir. Afrika’dan Asya’ya geçiş yollarından birisinin üzerinde bulunan Filistin’deki Ubeidia buluntu yerinde alt tabakalarda Oldovan, üst tabakalarda Aşölyen türü ikili yüzey endüstrilerine rastlanmıştır. Aşölyen endüstrisinin bulunduğu tabakada, homo erectus’a ait bedensel kalıntılar da bulunmuştur. Buradaki Acheul endüstrisinin 680-640.000 yıl öncelerine ait olduğu anlaşılmıştır.
Aşölyen el baltası
* Erken Aşölyen takımları Afrika’da bulunmuştur. Daha geç dönemlere tarihlenen örneklere Batı Asya ve Avrupa’da rastlanmıştır. Doğu Asya’da ise bu teknolojiyle hiç karşılaşılmamıştır. Afrika dışındaki ilk Aşölyen sahası İsrail’de Celile Denizi’nin batısındaki Ubeydiye’dir. Yaklaşık 1 milyon yıllık olan bu saha, Afrika’dan Asya’ya göçün doğal güzergahı üzerindedir.
* Homo erectus insanlarının oluşturduğu çeşitli endüstrilerden birisi de Lövaluva (Levallois) olup, Ege Denizi’ndeki bazı Yunan adalarında ve Yugoslavya’da Pula kenti yakınlarında örneklerine rastlanmıştır. Çin’in kuzeyindeki Şansi, Şensi ve Honan bölgelerinde elde edilen Lanti endüstrisi, yine Kuzey Çin’de rastlanılan K’oho endüstrisi, Burma’da karşılaşılan Anyat endüstrisi, Endonezya’da Java’da görülen Patjitan endüstrisi, Malezya’da görülen Tampan endüstrisi, Hindistan’ın kuzeybatısındaki İndus ve Soan nehir yataklarında saptanan Soan endüstrisi homo erectus insanlarının oluşturduğu diğer endüstrilerdir.
* Dolayısı ile eğer homo erectus, ortaya çıktıktan hemen sonra alanını Afrika’nın ötesine doğru genişletti ise, Asya’nın ilk yerleşimcileri, Aşölyen teknolojisinin keşfinden uzun süre önce gelmiş olmalıdırlar.
* Ancak belki de “Evrim bir ilerleme değildir. Bu, organizmaların mevcut ortamlarına ne kadar iyi uyduklarıyla ilişkilidir” tespitinin doğru ve geçeli olduğunun kanıtı olarak, başka genetik farklılıklar gerekmediği için homo erectus’un taştan yapılma aletleri hep aynı kalmıştır… tam iki milyon yıl boyunca.
Homo heidelbergensis:
* Yapılan araştırmalar homo heidelbergensis’in 300.000 yıl önce fırlatılabilecek sopalar mızraklar ve zıpkınların bir kombinasyonu olan avcılık aletlerini kullandığını göstermektedir.
* “Tavşan sopası” ya da “ölüm sopası” olarak da adlandırılan bu sopalar, kendi eksenleri etrafında dönmekte ve bir yörünge sağlayarak av hayvanlarını vurma olasılığını arttırmaktadır. Deneyler bu sopaların 30 metre/saniye hıza ulaştığını ortaya koymuştur.
Schöningen mağarasından bulunan ve homo heidelbergensis tarafından kullanılmış olan avlanma sopası
(Gelecek bölümde bu konuya kaldığımız yerden devam edececeğiz)