Merhabalar,
Yazılarımı başından itibaren takip eden okuyucularımdan bazıları şunu soruyor; Göbekli Tepe ile başladın konuyu nerelere getirdin?
Doğrusu konuyu ben getirmiyorum, kendi kendine başka mecralar gidiyor. Ve ayrıca tarih ışığında yazdığım yazılarda yer alan bilgiler de Göbekli Tepe’yi besliyor. Sadece hepsini aynı platformda bir araya getirmek gerekiyor.
Çünkü mitoloji, tarih, destanlar, arkeoloji, piktogramlar, çivi yazıları, mezar buluntuları.. hep birbirini besleyen ve tamamlayan olgular. Gerçeğe veya “kendi doğrumuz”a ulaşabilmek için hepsini incelemek gerekiyor.
Gelelim bugünkü konumuza..
Türk Tarihini, bu tarihin herhangi bir bölümünü ya da Türk kültürünü incelemek için yola çıkarsanız, karşınıza çıkan ilk soru şu olacaktır; Türklük bir ırk mıdır, soy mudur?
Konuya size bir soru sorarak başlamak istiyorum.
Ben diyorum ki, şu anda dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 8 milyar insan aynı ırka mensuptur.
SORU : Siz bu düşünceme katılıyor musunuz? (şimdi bu soru üzerinde 30 saniye düşünün ve okumaya öyle devam edin lütfen)
Tahmin ediyorum ki, birçoğunuz bu soruya “Tabii ki katılmıyorum.. bir çok ülke, halk, dil, kültür, inanç, millet, benlik, gelenek, adet, görenek vb. var. Hepsi aynı ırktan gelmiş olamaz” dediniz.
Peki o zaman ikinci soru; Adem ile Havva’dan türediğimize inanıyor musunuz?
Eminim (biraz da dinsel öğretiler dolayısı ile) bir çoğunuz buna “evet” yanıtı verdiniz.
Peki o zaman soru üç; birinci ve ikinci soru arasında fark var mı? 🙂
BİR MİLLETİ BİR ARADA TUTAN OLGU NEDİR?
¤ Irk, genellikle kendine özgü kalıtımsal özellikleri olan, biyolojik olarak diğerlerinden ayrılan grup olarak düşünülebilir.
¤ Soy ise kan bağı ile birbirine bağlı olan veya aynı kan bağından gelen insanları ifade etmek için kullanılır.
¤ Bilim adalarına göre; her ne kadar iki kavram birbirinin aynısı gibi görünse de, ırk daha geniş anlam ifade eden ve “soy”u da içine alan bir tanımlamadır.
¤ Fakat günümüzde tam olarak saf bir ırk bulmak imkansız gibidir. Belirli alanlarda benzer fiziksel özellikler taşıyan halklardan bahsedebiliriz ve bunu da “ırk” olarak tanımlayabiliriz.
¤ Bu nedenle son yıllarda toplumların etnik kökenleri ile ilgili araştırmalar “ırk” ve “soydaşlık” kavramları üzerine yoğunlaşmıştır.
¤ Günümüzde milletleri bir arada tutan olgunun ırktan ziyade “ortak kültür” olarak algılanmaya başlanması, “biyolojik anlamdaki ırk” kavramının sorgulanmasına neden olmuştur.
¤ Ancak son 20 yıldır genetik bilimindeki inanılmaz gelişmeler, olaya bambaşka bir boyut getirmiştir. Artık insan genomunun daha yakından incelenmesi ile bilim adamlarının birçoğu, biyolojik açıdan insanlar arasında ırksal farklılıklar olmadığına inanmaktadırlar.
* Orhan ATALAY “Doğu-Batı Kaynaklarında Birlikte Yaşama” isimli eserinde şöyle der; “Irk, tarihe geçmiş olaylarla şartlandırılmış algılarımızın ürünü olan sosyal bir kurgudur. Hiçbir biyolojik geçerliliği yoktur.”
* İnsan Genomu Projesi’ni yürüten Celera Genomica Şirketi’nin başkanı J.Craig VENETR ve National Institues of Health’de çalışan bilim adamları, insan genomunun tüm dizisinin taslağını bir araya getirdiklerini ve sadece tek bir insan ırkı olduğu sonucuna vardıklarını belirtmektedirler.
* Washington Üniversitesinden Biyoloji Profesörü Alan TEMPLETON ise, farklı halklardan insanların DNA’larını analiz ettiklerini ve “bu sonuçlara göre insanlığın birbirinden gerçekten farklı alt gruplara bölünmesi gibi bir şey söz konusu değildir” sonucuna ulaştıklarını dile ifade etmektedir.
* Genetikçi Luca SFORZA, Paolo MENETTI ve Alberto PIAZZA “İnsan Genlerinin Tarihi ve Coğrafyası” adını verdikleri kitaplarında “boy ya da deri rengi gibi dış özelliklerden sorumlu genler hariç tutulursa, insan ırkları derilerinin altında olağanüstü benzerlerdir” demektedirler.
TÜRKLERİN TİPİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) :
¤ Tarih boyunca Türk ırkını tanımlamak için çok farklı tasvirler yapılmıştır. Çin, Yunan ve Latin kaynaklarında daha çok Moğol tipinde yani sarı renkli ve dolikisefal (mongoloid tipinde) tasvir edilmişlerdir.
¤ Bunun nedeni tarih boyunca Türklerin en çok Moğollarla yakın temasta olmasının etkisi olduğu açıktır. Ancak Türkler ile Moğollar arasında dil birliği olmadığı gibi, arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulara göre bir soy bağı da bulunmamaktadır.
¤ Ancak son 50 yılda yapılan araştırmalar Türklerin sarı değil beyaz ırka mensup olduklarını ve dolikisefal değil brekisefal olduklarını bilimsel olarak ortaya koymuştur. ¤ Dolayısı ile Türklerin en belirgin özellikleri beyaz ten, düz burun, yuvarlak çehre, hafif dalgalı saç ve orta gürlükte sakal-bıyıktır.
¤ Meydan Larousse’ta “Türk ırkı” şu şekilde tarif edilmektedir:
Kafatası biçimi bakımından “brekisefal” nitelik gösterirler. Yüz genellikle geniş ve düz görünümdedir. Kaş kemerini meydana getiren kemik düz olarak gelişmiştir. Göz çukuru nispeten dar ve küçük olmakla birlikte, mongoloid ırkta olduğu gibi göz kapağı gergin ve çekik değildir.
Türkler badem gözlüdür. Göz rengi çeşitlidir. Elmacık kemiği gelişmiş olmakla birlikte çıkık değildir. Kulaklar yatıktır. Sakal ve bıyık ne gür ne de seyrektir. Saç, sakal ve bıyık renkleri açık kumraldan siyaha kadar çeşitlilik gösterir.
GENETİK KALITIM MI ÖNEMLİDİR, KÜLTÜREL ORTAKLIK MI?
¤ Türkler tarih boyunca en fazla “etnik karışım”a uğrayan millet olmuşlardır, çünkü “etnik saflıklarını” kaybetme gibi bir kaygıları olmamıştır. Türkler için önemli olan töreleri, gelenekleri kültürleri ve ahlaki değerleridir.
¤ Dolayısı ile Türklerin etnik kökenleri incelenirken biyolojik bir incelemeden ziyade kültürel birlik ve benzerlik esas alınmalı, “Türk kültürü”, “Türk ahlakı” ve Türklük hissi” en önemli faktörler olarak değerlendirilmelidir.
¤ Çünkü Türklük, birkaç özellikle sınırlanan bir ırk tarifinden çok daha zengin bir kültürel birikimdir.
¤ Ömrünü Türklük üzerine araştırmalara vermiş, ancak esas mesleği İnşaat Mühendisliği olduğu için araştırma sonuçları Tarihçi ve Arkeologlar tarafından kabul görmeyen ve hatta yazdığı kitaplarını bastıracak yayınevi bile bulamayan rahmetli Kazım MİRŞAN’a göre Türk Tarihi MÖ 35.000’lere dayanır.
* Kızılderililerin ataları olan Ön Türklerin (MÖ 20.000-12.000 arasına tarihlenen son buzul çağının sona ermesinden ve eriyen buzul sularının Bering Boğazını yaratmadan önce yani halen kara iken) Amerika kıt’asına geçtiği kabul edildiğine göre, Kazım MİRŞAN’ın iddia ettiği tarih kabul edilebilir.
* Amerikan Kızılderililerinin hala Türk Şamanlığı’na ait uygulamaları sürdürmekte oldukları gerçeğinden hareket edecek olursak, bu tarihlemenin doğru olduğu görülür. Türklerle ilgili bağını rahatlıkla görebiliriz.
* Dildeki benzerlikle bu bağlantıyı daha da güçlendirir; iki dil arasında 400’den fazla ortak ve aynı anlama gelen kelime bulunmaktadır (bu da başka bir yazının konusu olabilir)
¤ İşte bu tarihten itibaren Ön Tükler adını verdiğimiz topluluklar ve müteakiben Türk devletleri tüm dünyaya yayılmış, farklı halk ve kültürlerle kaynaşmış; hem kültürleri, hem inançları, hem de medeniyetleri ile tüm dünyayı etkilemişlerdir.
¤ Ancak bugün ari bir ırktan söz etmek hemen hemen imkansızdır. Çünkü toplumlar ve halklar binlerce yıldır birbirine karışmıştır ve hala da karışmaktadır.
¤ Ancak arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular göre; Amerika, İspanya, İtalya, Çin, Orta Asya, Mısır, İran gibi hemen tüm devlet ve medeniyette Türklerin hem tarihi, hem kültürel, hem de kalıtımsal izleri vardır.
¤ Bunları yaratan Türk halkları ise;
* Küçük Asya’da (Anadolu’da) kurulmuş Türk Devletleri ve toplulukları; Pelasglar, Etrüskler (Turskalar), Aslar (Alanlar), Karlar (Kayralılar), Mysialılar (Misyalar), Likyalılar (Lukkalar), Galatlar (Keltler veya Kelatlar), Hattiler, Hurriler (Subarlar), Sümerler, Mittaniler, Urartular, Lidyalılar (Lidler), Gaşgalar (Kaskalar), Troyalılar, Frigyalılar, Amazonlar ve Pontuslular’dır.
* Ön Asya’da kurulanlar ise; Hiksoslar, Kaslar (Kassitler), İsinler (Esenler), Lulubiler, Gutiler, Elamlılar, Medler (Kayaniler) ve Partlar’dır.
¤ Bu Türk devlet ve toplulukları, haritalarda görüldüğü şekilde tüm dünyaya yayılmışlardır.
¤ Şu da bir gerçektir ki; Türkler yüksek medeniyete sahip devletler inşa ederken ve hayat sürdürürken, çağdaşları olan diğer toplumlar hala mağaralarda ve ağaç kovuklarında yaşamlarını sürdürmekteydi.
¤ Bugün dünya üzerindeki hemen tüm medeniyet, kültür ve inançlarda Türklerin izi vardır. Örneğin Kızılderililer ile Orta Asya halklarının DNA’larının benzerlik oranı % 99,2’dir.
¤ Başka bir önemli örnek olarak Etrüskler verilebilir. Tüm Batılı bilim adamları kabul etmektedir ki, Avrupa medeniyetini Etrüskler kurmuştur. Bundan kimsenin şüphesi yoktur. Asıl sorunsal Etrüsklerin kim olduğu ve nereden geldiğidir.
* Batılı bilim adamları Etrüskleri Yunanlılara bağlamaya ve bu noktadan hareketle Avrupa Medeniyetinin Yunan kökenli olduğunu iddia etmeye çalışırlar. Ancak bu, yazımın başlangıcında belirttiğim gibi çarpıtılmış bir gerçektir.
* Gerçek olan, tarihi ve arkeolojik bulgularla ve hatta DNA örnekleri ile kanıtlanmış bir gerçek vardır ki; o da Etrüsklerin bir Türk kolu olduğudur.
¤ Türklerin Amerika’daki izlerinden bir nebze bahsettim, Avrupa’ya da baktık. Hadi gelin bir de Asya’yı inceleyelim. Ve işte Sümerler.. onlardan bahsetmeden olmaz.
* Neyse, Sümerleri bu yazıya sıkıştırmak doğru olmaz.. bunu başka bir yanını konusu yapmak gerekir. Tabi öncesinde Etrüskler de var. Yani yaz yaz yaz… daha çok şey var yazılacak.
SONUÇ :
¤ İster evrim teorisine inanın, isterseniz Adem ile Havva’dan türediğimize… Genetik ile uğraşan bilim adamlarının da “bilimsel” olarak kanıtladıkları gibi, başlangıç noktası tektir. Ve belki de dünyada yaşayan tüm insanlar “Türk ırkı”ndandır.
¤ Türk tarihinin günümüzden on binlerce yıl öncesine kadar uzandığını, Avrupa medeniyetini Türklerin kurduğunu, Türk dilinin dünya dillerinin oluşumundaki rolünü, Türk kültürünün Batı kültürünü nasıl etkilediğini, dünya üzerinde çok geniş bir coğrafyada bugün 200 milyon civarında “Türk” nüfusun bulunduğunu, Oğuzları, Göktürkleri, Hunları, Sümerleri bir arada tutan değerleri bilmek ve buna sahip çıkmak ırkçılık değildir.
¤ İnsanın tarihini, kültürünü, dilini, etnik kökenlerini bilmesi “kimliğini” bilmesi demektir.
¤ Orta Asya’daki, Afrika’daki, Anadolu’daki, Avrupa’daki ve hatta Amerika’daki farklı kültürlerde, bu bölgelerde konuşulan dillerde ya da çıkarılan arkeolojik bulgularda Türk kimliği ile karşılaşmamak neredeyse imkansızdır.
¤ Ancak Türkiye’de yaşayan Türklerin (yıllardır bilinçli olarak sürdürülen niteliksiz eğitim politikaları nedeniyle) araştırmaya pek yatkın olmaması, Türk Tarih ile ilgili yazılı kaynakların başka devletler tarafından geliştirilmiş olması, bizleri ister istemez bu kaynaklara başvurmak zorunda bırakmaktadır.
¤ Bugünün Türkiye’sinde üniversite sınav sonuçlarına göre tarih ve arkeoloji, gençlerimiz tarafından en az tercih edilen “son şeçenek” olarak değerlendirilen bölümlerdir.
¤ Oysa ki araştırmaya meraklı, yüksek puan alan ve zeki gençlerimizi çeşitli teşviklerle bu alanlara yönlendirmeli, özgün araştırma ve yayınlarımız ile Türk ve Türklük Tarihi’ni yeniden yazmalı ve (gerçekleri bilen ancak inkar eden) dünyaya kabul ettirmeliyiz.
¤ ATATÜRK tarafından kurulan ve fakat bugün amacından sapmış olan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu, gerçek kuruluş amaçlarına uygun olarak yapılandırmalı, çalıştırmalı ve üretken kılmalıyız.
¤ Türklük, ırkça nereden geldiğini bilmekten ziyade, kişinin kendisini nereye ait olduğu ile ilgilidir.
¤ Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ulaştığı benzer sonuç nedeni ile özetlediği gibi
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE !
Kutlarım.
Teşekkür ederim.
Harika bir yazı. Emeğine sağlık….
Teşekkürler dostum.
insan türleri içinde kala kala en kötüsü ve vahşisi olan sapiensleriz
Ne yazık ki…