GÖBEKLİ TEPE’YE GİDEN YOL-8: HOMO SAPIENS II

Homo sapiens konusuna bıraktığımız yerden devam ediyoruz.
MELEZLEŞME
Homo sapiens’in dünyaya yayılması sonrasında neandertallerin varlığı ortadan kalkarken, homo sapiens varlığının devam etmesi ve tek başına bugüne kadar gelmesi iki ana teori ile açıklanmaktadır; “Irk Karışımı Teorisi” ve “Yerine Geçme Teorisi”.
En geniş anlamda Irk Karışımı Teorisi’ni “iki türün melezleşmesi sonucunda ortak bir türün meydana gelmesi”, Yerine Geçme Teorisi’ni de “herhangi bir genetik aktarım ortamda mevcut bir türü yok ederek onun egemenlik alanına sahip olma” şeklinde ifade edebiliriz.
* Hatırlayacağınız gibi 2 milyon yıl önce Afrika’yı terk ederek Avrasya’ya yayılan homo erectus, Avrupa’da kalan son insan türü olduğunu bildiğimiz neandertaller gibi, Afrika’da kalan homo sapiens’in de atası sayılmaktadır. Yani Avrupa kıtasında bir tür (neandertaller) evrimini sürdürürken, başka bir insan türü de (homo sapiens) Afrika’da benzer şekilde gelişimine devam etmiştir.
Homo sapiens ve diğer türlerin melezleşmesini sizlere daha rahat anlatabilmek için bir harita daha göstermek istiyorum. Bu haritada önceki bölümde gösterdiğim haritaya ilave olarak, homo sapiens’in dünyaya yayılması sürecinde nerelerde hangi insan türlerinin var olduğunu görüyorsunuz.
Homo sapiens’in dünyaya yayılma süreci ve diğer insan türlerinin var olduğu yerler
Bilim insanlarına göre 150.000 yıl önce Doğu Afrika bizim gibi görünen sapiens’lerle doluydu ve işte Afrika’da var olan bu sapiens’ler 70.000 yıl önce Arap yarımadasına doğru yayılmışlar ve oradan tüm Avrasya’ya dağılmışlardır. Ancak bu zamana kadar Avrasya’nın birçok bölgesi diğer insanlar tarafından mesken tutulmuş ve homo sapines bu türler ile karşılaşmış ve türler birçok kez melezleşmiştir.
Afrika’dan neandertal atalarından daha sonra Avrasya’ya göç eden modern insanın ataları, Avrupa ve Batı Asya’ya vardıklarında neandertaller ile karşılaşmışlar ve melezleşmenin sonucunda farklı çevre koşullarında onları avantajlı kılacak karakterleri gen havuzuna katmışlardır.
DNA analizi sayesinde neandertal ve modern insanların sanılandan çok daha önce çiftleştiklerine dair güçlü kanıtlar bulunmuştur. Bu gen karışımının günümüzden 100.000 yıl önce İsrail ve Suriye’yi de içine alan Doğu Akdeniz’de Levant bölgesinde gerçekleştiği sanılmaktadır. Çünkü bu bölgede 120.000 yıl öncesinde başlayarak neandertal ve homo sapiens varlığı bilinmektedir.
Araştırmada homo sapiens‘in 70.000 yıl önceki Afrika’dan çıkışından önce bir göç gerçekleştirdiği ve bu göç sırasında neandertal gibi daha eski ve şu anda soyu tükenmiş olan üyeleri ile çiftleştiğine dair ilk genetik kanıtlar bulunmuştur.
Almanya’da bir mağarada keşfedilen ve eski bir insana ait uyluk kemiği ise, 220.000 yıl önce yaşamış bir neandertalin, bizim Afrika’yı terk etmiş türümüze fazlasıyla benzediğini ortaya koymuştur.
Arkaik ve modern insanların mitokondriyel DNA’larını karşılaştıran araştırmacılar, Afrika’da homo sapiens türünün meydana getiren dişi bir bireyin bir neandertal erkeği ile 220.000 yıl önce çiftleştiğini tespit etmişlerdir. Ancak burada elde edilen neandertal mtDNA’sının neandertaller’den değil Afrika’dan erken bir homo sapiens’den geldiği tespit edilmiştir.

Yapılan bir araştırmaya göre, dil ve karmaşık beceriler gibi insani niteliklerin edinimine ilişkin yararlı gen değişikliklerinin yan etkisi olabilir ve bunlar psikoz geliştirme eğilimini arttırmış olabilir. Homo sapiens de şizofreni hastalığına yatkınlığı neandertaller‘den ayrıldıktan sonra ortaya çıkmış olması buna kanıt olarak gösterilebilir.
Görüldüğü gibi homo sapiens ve neandertaller birçok kez çiftleşmişler ve bunun sonucunda karşılıklı gen aktarımı olmuştur. Hatta daha önce homo sapiens’den neandertaller’e geçen genetik varyantlar, daha sonraki birleşmelerde bu sefer ters yönde bir geçişi sağlamış ve bu sayede homo sapiens, kaybolan DNA’larını geri kazanabilmiştir ve son 20.000 yılda Afrika’ya geri dönen Avrupalılar, Afrika halklarına biraz neandertal DNA’sı getirmiştir.
Melezleşme konusunu önceki neandertaller ve Altaylılar adlı bölümlerde de işlemiştim. Ancak yapılan yeni araştırmalarla sonucunda genetik geçmişimize dair benzeri görülmemiş detaylar ortaya çıkıyor ve geçmişimizin karmaşık şekilde karakterize olduğunu gösteriyor.
Genetik araştırmaları %100 oranında tek bir ana coğrafi bölgede görülen, diğer coğrafi bölgelerde izine rastlanmayan tek bir DNA varyasyonu olmadığını göstermektedir. Bu bulgu, dünya çapında büyük oranda ortak bir varyasyona sahip olduğumuzun altını çizmektedir.
BİLİŞSEL DEVRİM:
* Bazı bilim insanlarına göre;
– Homo sapiens grupları yaklaşık 100.000 yıl önce Doğu Akdeniz’e göç etmişler ve burada neandertaller ile karşılaşmışlar,
– Ancak neandertallerin bölgeye hâkim olması veya iklim değişikliği veya yabancısı oldukları hastalıklar vb. gibi ancak bugün için henüz ispatlanamamış bir nedenle homo sapiens insanları, neandertal
üstünlüğünü kabul ederek Afrika’ya geri çekilmişlerdir.
* Bu bilim insanlarına göre, neandertallere yenillip Afrika’ya geri dönen ve günümüzden yaklaşık 70.000 yıl önce yeniden ve aynı yolla dünyaya yayılan homo sapiens, bu arada kalan sürede büyük bir gelişim göstermiştir.
Bu değişim nedir?

İlk ortaya çıktıklarında homo sapiens’lerin beyin yapıları bizimkinden farklı ve sınırlıdır.
Homo sapiens 70.000 yıl öncesinden başlayarak farklı ve özel işler yapmaya başlamış ve (kimi bilim insanlarına göre 60.000 kimilerine göre ise 40.000 yıl önce) Afrika’dan ikinci kez çıkmış ve daha önce yenildikleri neandertalleri sadece Ortadoğu’dan değil tüm yeryüzünden silmiştir.

İşte bu bilinmeyen evrimsel sürece yani ilk ve ikinci Afrika’dan çıkış arasında kalan yaklaşık 30.000 yıllık sürece bazı bilim insanları tarafından “Bilişsel Sıçrama Dönemi” adı verilir.
Bu dönemde homo sapiens beyin gelişimini tamamlamış ve “düşünebilme”nin yanında en büyük özelliği olan “konuşma yetisi”ni kazanmıştır. Homo sapiens‘e dünya hakimiyetini getiren özellik de budur.
İnsan türleri ve beyin büyüklüklerinin karşılaştırması
Peki bu değişim nasıl gerçekleşmiştir?
Bu konuda en çok kabul gören teoriye göre genetik mutasyonlar sapiens beyninin iç yapısını değiştirmiş ve daha önceki dönemlerden çok farklı olarak düşünmelerini ve yeni dilleri ile iletişim kurabilmelerini sağlamıştır.
Basitçe bir soru ve anlatım ile konuyu özetlemeye çalışayım; Bilişsel Devrim’de ne oldu?
Homo sapiens etrafındaki dünyayla ilgili daha fazla bilgiyi aktarma becerisine sahip oldu. Bu yolla da karmaşık faaliyetleri planlama ve uygulama becerisini geliştirdi.
– Sosyal ilişkileriyle ilgili daha fazla bilgiyi aktarma becerisine sahip oldu ve böylece büyük ve uyumlu grupları teşkil edebildi.
– Kurgu diye ifade edebileceğimiz, gerçekte var olmayan şeylerle ilgili bilgiyi aktarma becerisine sahip oldu. Bu sayede çok sayıda yabancı grup ile iş birliği yapabildi ve sosyal davranışlarının hızlı bir şekilde yenilenmesini sağladı.
Bilişsel Devrim’in ortaya çıkmasının ana nedeni olarak homo sapiens‘in beyninin büyümesi, bu sayede kapasitesinin artması ve bunun sonucunda da zekasını geliştirerek kullanması olduğu kabul edilir. Ancak son zamanda yapılan farklı araştırmalar, bu konuda yeni kabulleri ortaya koymaktadır. Örneğin bazı bilim insanları, beyine giden kan akışının oranının, bilişsel yeteneği açıklamak için sadece beyin boyutuna bağlı kalmaktan daha iyi bir gösterge olabileceğini söylemektedirler.
Bu konuyu ileride ayrı bir bölüm olarak daha detaylı incelemeye çalışacağım.
ÖLÜ GÖMME:
* Bugün din dediğimiz olguyu “kurumsallaşmış inanç” olarak ifade edebiliriz.
Bu inancın kurumsal olmadığı durumu yani ortaya çıkışı ise “ölüm”ün daha doğrusu “ölüm sonrası hayat”ın bilinmezliği veya sorgulanmasıdır.
İnsanoğlunda bu sorgulamanın başladığını ise, ölülerine gösterdiği saygıdan ve bunun göstergesi sayılan “kasıtlı defin” uygulamalarından anlıyoruz yani ritüellerle yapılmış gömülerden.
İşte bugünkü İsrail topraklarında 120.000 yıl öncesine ait kasıtlı defin uygulamalarının yapıldığı tespit edilmiştir ve bu bölge bu anlamda da büyük öneme sahiptir.
Bu konuyu da ileriki bölümlerde daha detaylı inceleyeceğiz.
KONUŞMA YETENEĞİ:
* Dil sayesinde homo sapiens, kalabalık gruplar halinde yaşama ve iş birliği yapabilmenin temelini atmış ve bu sayede daha az sayıda bireye sahip neandertal gruplarını yenmeyi başarabilmiştir.
Sosyolojik araştırmalara göre ortak dil sayesinde bir arada durabilen doğal bir grubun üye sayısı 150 kişidir. 
İnsanların oluşturduğu yapıların çoğunluğunda, bugün bile bu sihirli rakam bir eşiktir. Homo sapiens bu kritik eşiği aşıp, on binlerce kişiden oluşan şehirler kurmayı ve milyonlarca insanı yöneten imparatorluklar oluşturmayı başarmıştır. Çünkü homo sapiens, “hayali gerçeklik” şeklinde tanımlayabileceğimiz “kurgu” yeteneğini de bu süreçte geliştirmiştir.
Kurgunun ortaya çıkışı sayesinde, aynı genetik yapıya sahip olan ve benzer çevre koşullarında yaşayan insanlar, çok farklı hayali gerçeklikler yaratabiliyor ve kendilerini farklı normlar ve değerler aracılığı ile ifade edebilmişlerdir. Bilişsel Devrim’den bu yana sapiens için tek bir doğal yaşam biçimi olmamış, bunun yerine, akıl almaz genişlikte bir olasılıklar evreninden seçilmiş kültürel tercihler söz konu olmuştur.
Bu konu da tek başına ve ayrı olarak ele alınmayı hake ediyor diye düşünüyorum 😊
SONUÇ:
Homo sapiens evrimini günümüzden 350.000-260.000 yıl öncesini kapsayan süreçte Afrika’da gerçekleştirmiş, (İsrail’de Misliya Mağarası’nda bulunan çene kemiğinden ve taş aletlerden yola çıkarak söyleyebileceğimiz şekilde) 180.000 yıl öncesinde başlayan ve en sonuncusun 70.000 veya 60.000 yıl öncesinde yapıldığını tahmin ettiğimiz birden fazla göç ile bu kıtadan çıkarak Avrasya’ya ve Avustralya’ya kadar yayılmıştır.
Diğer türler içinde “düşünceyi sözcüklere dökmek sureti ile aktarma” şeklinde ifade edebileceğimiz bildiğimiz şekli ile “konuşma” yetisine sahip tek türdür.
Ayrıca “Bilişsel Devrim” veya “Akıl Sıçraması” olarak tanımlanabilecek ve diğer türlerde söz konusu olmayan ölçüde bir zihinsel gelişimi gerçekleştirebilmiştir.
* Günümüzden 300.000 yıl önce dünya üzerinde dokuz ve homo sapiens’in Afrika dışına yayılmaya başladığında 4-5 insan türü yaşamakta iken, 10.000 yıl önce bunlardan hiçbiri yeryüzünde kalmamıştır. Ancak bu kitlesel yok oluşları kanıtlayacak çevresel felaketlerin varlığına dair kanıtlar da bulunmamaktadır.
Konuşma ve beynin büyümesi sayesinde gerçekleşen bilişsel gelişim sayesinde homo sapiens, diğer türlere üstünlük sağlamış ve belki de bu sayede Afrika’dan çıkışı sonrasında diğer insan türlerinin yok olmasını ya sağlamış ya da buna neden olan olayları yaratmıştır.
Bugün için dünya üzerinde yaşayan tek insan türü homo sapiens sapiens‘tir.
Ancak evriminin henüz sona ermediği de bir gerçektir. Çünkü bildiğiniz gibi; evrim bir ilerleme değildir, organizmaların mevcut ortamlarına ne kadar iyi uyduklarıyla ilişkilidir. Ve ortam, sürekli olarak değişim içinde olduğundan insan, hayatını sürdürmek için buna uyum sağlamak zorundadır.

Bilim insanlarına göre “Yünlü mamutları, dev tembel hayvanları ve moa kuşlarını avladık. Tarım yapmak için gezegenin arazisinin yarısından çoğunu değiştirdik, ormanları tahrip ettik, gezegenin iklimini değiştirdik. Biz diğer insan türleri içinde en tehlikeli olanız, çünkü kaynaklar ve toprak için rekabet ediyoruz.
Esen kalın, sevgiyle kalın!