NEOLİTİK ÇAĞ, İNSANLIK TARİHİNİN KIRILMA NOKTASI – 4

Merhabalar,
Neolitik Çağ’ın kronolojisini ve alt bölümlerinin özelliklerini geçen yazımızda anlattıktan sonra, şimdi de Neolitik Çağ insanının ne olduğuna ve Neolitik Çağ’da toplumsal yapının nasıl olduğuna kısaca değinmeye çalışalım.
NEOLİTİK DÖNEM İNSANI:
* Neolitik Çağ’a geldiğimizde artık dünya üzerinde yaşayan tek insan türü Homo sapiens’tir.
İlk insan türü olan Homo habilis’ten başlamak üzere, erectus, heidelbergensis, florensiensis, luzosiensis, naledi gibi türler çok önceleri sahneden ayrılmış, Homo sapiens ile birlikte dünya üzerinde son kalan türler olan Neandertaller ve Altaylıların (Denisovalıların) varlığı da (en yakın olası tarih olarak) bu dönemin başlangıcından yaklaşık 10.000 yıl kadar önce bir şekilde son bulmuştur… artık dünyanın tek hakimi Homo sapienslerdir.
İnsanın beyninin gelişimi ve buna bağlı olarak edinilen bilişsel yetenekler kapsamına;
Homo habilis ilk taş aletleri üreten insan türü olmakla birlikte sadece beyin büyümesinin başladığı zamanı temsil etmektedir. Bununla birlikte yaklaşık 2 milyon yıl önce genel zeka düzeyinde önemli bir artış yaşamıştır yani habilis, atalarından “daha zeki” hale gelmeye başlamıştır.
Homo erectus, yaklaşık 1,8 milyon yıl önce kişinin kendisiyle ilgili içgüdüsel bir düzeyden daha yüksek bir düşünme yetisini de beraberinde getiren “öz farkındalık”a yani “kendisi ile ilgili düşünebilme” yetisine sahip olmuştur.
Arkaik Homo sapiens olarak da adlandırılan Neandertaller ise, 200.000 yıl önce empati yapabilmiş yani “diğerlerinin düşüncelerinin farkında olma”yı başarmış yani “zihin kuramı”nı geliştirmiştir.
Erken Homo sapiens 100.000 yıl öncesinden başlayarak ilkel düzeyde planlama yeteneğine sahip olmuş, diğer bir Homo sapiens’in kendisi hakkında ne düşündüğünü düşünebilmiş ve böylece kendi zihninden geçenleri derinlemesine düşünmesini sağlayacak “içe bakışçı benlik”i geliştirmiştir. Böylece, sadece başkalarının ne düşündükleri hakkında değil, başkalarının kendisi ile ilgili düşünceleri ve bu düşüncelere gösterdikleri tepkiler hakkında da düşünebilmiştir.
Modern Homo sapiens ise, 40.000 yıl önceden itibaren “geleceği planlarken geçmişte edinilen bilgi ve tecrübelerden faydalanmak veya zamanda yolculuk yapabilmek” olarak açıklanabilecek “otobiyografik bellek”i geliştirmiştir. Yani kendisini geçmişte ve gelecekte düşünebilme becerisine sahip olmuştur ve bugünkü bilişsel seviyeye ulaşmıştır.
Dolayısı ile Neolitik dönemdeki homo sapiens; bilişsel gelişimini tamamlamış, iletişim yollarını geliştirmiş, dilin evrimini gerçekleştirmiş (tam bir konuşma becerisine sahip olmuş), karşısındakinin ne düşündüğünü düşünebilmiş ve ona göre hareket, davranışlarını kontrol etmesini sağlayan özbenliğine kavuşmuş, toplumsallaşmaya giden aşamaları geçmiş, sanatını yaratmış, inancını oluşturmuş, mimari de kalıcı konutları yapabilecek yeteneğe ve yetkinliğe erişmiş, hatta Göbekli Tepe gibi anıtsal yapılar topluluğunu yaratabilecek kadar “gelişmiş” bir türdür.
* Kısacası Neolitik Çağ’da karşımızda bir “mağara adamı” değil, bir “akıllı insan” vardır.
Bakırın ısıtılarak işleme tabi tutulması, binaların tabanlarının yanmış kireçten su geçirmez “terrazo” tarzında üretilmesi, obsidyen denilen volkan taşlarının ısıtılarak biçimlendirilmesi, bir inancı yansıtacak şekilde anıtsal mimarinin gerçekleştirilmiş olması, dikilitaşlarda ve ev/mağara duvarlarında karşımıza çıkan sanatsal ürünler… gibi birçok faktör, Neolitik insanının daha bu dönemin başlangıç aşamalarındaki gelişmişlik düzeyini ortaya koymaktadır.
* Diyarbakır’daki Çayönü ve Aksaray’daki Aşıklı Höyük Neolitik yerleşimlerinde ele geçen ve üzerlerinde delik bulunan kafatasları, bu dönem insanının beyin ameliyatı yapabilecek biliş ve bilgi düzeyinde olduğunu göstermektedir. Bu işleme maruz kalan insanların yaşamlarına operasyonlardan sonra bir süre daha devam etmiş oldukları belirlendiğine göre, Neolitik’te aynı topluluk içerisinde sosyal bir dayanışmadan bahsetmek de mümkündür.
NEOLİTİK TOPLUM:
Yaşam biçimi:
Afrika’da 2,6 milyon yıl önce Homo habilis olarak adlandırılan ilk insan türünün var olduğu zamandan beri insan, çeşitli yaşam biçimlerine sahip olarak varlığını sürdürmüştür.
Bu kapsamda ilk insan türlerinin yaşam biçimlerinin yağmacılık olduğu düşünülmektedir.
– Antropo-arkeolojik anlamda yağmacı denildiği zaman; karınlarını doyurmak için belirli bir seçimleri olmayan, yenilebilir cinsten ne olursa, nerede ne zaman ne bulursa onu yiyen, kısacası yalnızca doğada hazır olarak buldukları her türlü yenilebilir nesneden yararlanmak suretiyle karınlarını doyuran, bunu gerçekleştirmek için de kendilerince hiçbir çaba göstermeyen veya güç harcamayan hepçil bireylerden oluşan toplumlar kastedilir.

Daha sonra avcı-toplayıcı yaşam biçimine geçilmiştir.
– Toplayıcılık, yörede bulunan bitki örtüsüne bağlıdır ve doğada yabanıl olarak bulunan yenilebilir türdeki bitkilerin (kök, yaprak, filiz, meyve, kabuklu yemiş vb.) karın doyurmak için toplanması anlamına gelir. Böyle toplumlarda arada et de yenir, ancak bir bütün olarak bakıldığında alınan protein miktarı düşüktür.
– Avcılık ise, belirli bir teknolojiye sahip toplumlara mensup bireylerin, çevre koşullarının sağladığı olanaklardan yararlanarak, önce yörede yaşayan ve genelde yavaş hareket eden hayvanları, daha sonra ise küçük ve büyük memelileri yakalamak suretiyle gerçekleştirdikleri karın doyurma yöntemidir.
– Pleistosen’in sonlarına doğru avcılık olgusunun yelpazesi genişlemiş, avlanabilmeleri için özel yöntemlere ve tekno-kültürel nitelikte olta, balık ağı, sapan ve kapan türü araç-gerece gereksinim duyulan balık ve kuşlar da avlanan hayvanlar listesine dahil edilmiştir.
– Tarıma geçişten önceki aşama olarak ifade edilen ve Göbekli Tepe’yi inşa eden insanların da yaşam şekli olan avcı-toplayıcılık, aslında bugün bile halen dünyanın bazı bölgelerinde (örneğin Avustralya Aborjinleri, bazı Afrika kabileleri ve Eskimolar tarafından) yaşatılmaktadır.
Sosyalleşme:
Yapılan araştırmalar Neolitik Çağ’ın çekirdek bölgesinde MÖ 9.500 ila 6.000 yılları arasında nüfusun daha önce görülmemiş bir hızda arttığını ortaya koymaktadır. Zamanla her bölgede yerleşimlerin sayısı, boyutu ve buralarda bulunan evlerin yoğunluğu artmıştır.
Nüfus artışı ile birlikte ekinler için geniş tarla, evcilleştirilen hayvanlar için geniş otlak ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte evler için ahşaba, ocak ve fırın için oduna gereksinim duyulmuştur. Ayrıca evlerin duvarları ve zeminlerine kireç sıvası yapmak için kireci yakacak daha fazla odun gerekmiştir.
Özelikle evcil hayvanlar için gerekli otlak ihtiyacı ya ormanlar yakılarak ya da ormanlık alanların genişlemesi engellenerek karşılanabilmiştir. Bunu sonucu olarak da insan, çevresini giderek daha çok değiştirmiş, ormanlık alanlarda yetişen bitki türleri yok olmuş, avlanan hayvan sayısı azalmış ve giderek birçok bitki ve hayvan türü yok olmuştur.
Tüm bunlar topluluğun bir arada ve birlikte gerçekleştirebileceği eylemlerdir.
Ayrıca Neolitik süreçte, hareketli yaşamdan giderek yerleşik yaşama geçişle birlikte topluluklar arasındaki iletişim de artmış görünmektedir; bu dönemdeki sosyal gelişmeler bunun ispatlar niteliktedir.
Edinburgh Üniversitesinden Prof. Dr. Trevor WATKINS; “Neolitik toplulukların hiçbiri etrafı boş bir çevrede yaşayan, kendi kendine izole gruplar değildir. Komşularıyla ve daha uzak topluluklarla aktif bir şekilde ilişki kurmaya çalışmışlardır. Bunun sonucunda da uzak mesafeli ilişkiler, kültür alışverişleri ve ticaret gelişmiştir. Geniş, kalıcı toplulukları materyal, ürün, bilgi ve insan paylaşımında bulunan ve değiş-tokuş yapan süper topluluklar halinde örgütlemek Neolitik dönem toplumuna olağanüstü bir canlılık kazandırmıştır. Neolitik dönemde gelişen yaşam biçiminin başarısı, kültürel aktarım biçimlerinin etkinliğine ve dayanıklılığına dayanmaktadır.” demektedir.
Sınıfsal tabakalaşma:
*Prof. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN’a göre; “Neolitik’te yatay bir toplum düzeni yoktur. Göbekli Tepe kültür bölgesinde avcı-toplayıcı toplumlarda olmaması gereken bir sosyal tabakalaşma görülmektedir. Çok daha sosyal, katmanlı bir toplumu yansıtan, elit rekabetin olduğu, farklı bir model söz konusudur. Bir yerde bu kadar anıtsal yapı varsa , bu bir güç erkini gösterir. Güç erki de kendi kendine oluşmaz. Topluma “sen bunu yapacaksın” diyebilen ve sözünü geçiren bir gücün olması gerekir.”
Göbekli Tepe başta olmak üzere Karahantepe, Gre Fılla gibi yerlerde bulunan ve rahatlıkla “tapınak” olarak ifade edilebilecek alanlar, belli sayıda insanın içerisinde yer alarak ritüeller icar edebileceği büyüklüktedir. Bu da Neolitik dönemde bir “elit” kesimin varlığını ortaya koymaktadır.
Neolitik dönemde elit sınıfın varlığı, rekabeti de beraberinde getirmiştir. Bu durum gerek sanat eserlerinde ve gerekse anıtsal yapıların mimarisinde kendisini göstermektedir. Taç ustaları her yerleşim için farklı gibi görünse de tüm yerleşimlerin aynı mimarın eseri olduğunu söylemek şaşırtıcı olmaz.
Söz konusu tabakalaşma kapsamında inançsal yaşamın gidişatını belirleyen bir ruhban sınıfından söz etmek mümkündür. Neolitik dönemin inanç temelli yapılarının yapılması, daha sonra insan eli ile gömülmesi, özellikle bir daha yapılmaması organize bir işgücünü ve karar mekanizmasının varlığını göstermektedir.
Bu karar erki de ancak ruhban sınıfının toplum üzerindeki katı denetimi ile gerçekleşmiş olsa gerektir. Bu düzen aynı zamanda bir toplumsal organizasyonun varlığını ortaya koymaktadır.
Özellikle Çanak Çömleksiz Neolitik A’da ortaya çıkan anıtsal yapılar topluluklarının inşa edilmesini açıklayabilecek başka bir model, bana göre yoktur.

Çatışma:
Paleolitik toplumlarda topluluklar arası bir çatışma görülmediği gibi Neolitik insanların da barışçı topluluklar olduğuna inanılmıştır.
Bu dönemin başlarında görülen şiddet olayları münferit hadiseler gibi görülmüşse de dönemin sonlarına doğru ortaya çıktığı şekilde, taş alet teknolojisinden elde edilen bilgi birikimlerin savaş aletleri yapımına doğru evrilmesi, barışçı toplumdan giderek uzaklaşmaya başlanıldığının göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Bu dönemde avlanma stratejilerinde bir değişiklik olmamasına karşın büyük fırlatma uçlarına sahip mızrakların üretilmesi, bu görüşe dayanak olarak sunulmaktadır.
Çatalhöyük örneğinde olduğu gibi evlerin bir arada ve bitişik düzende yapılmasının, Çanak Çömleksiz Neolitik dönemin sonundan itibaren görülmeye başlanan sosyal çatışmaların yarattığı bir gelişme olarak, bir savunma işlevi görme düşüncesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Cinsiyet ayrımı:
Tüm bunların yanında Neolitik dönemde cinsiyete dayalı bir ayrım da ortaya çıkmış ve belirginleşmiştir.
Eldeki iskelet verileri, erkeklerin kol gücü gerektiren, ağır işler yaptıklarını; kadınların ise el becerisi ve sabır gerektiren evsel işler ile uğraştıklarını göstermektedir.

İş bölümü ve üretim araçlarına dayalı cinsiyet bölümlenmesi, erken Neolitik dönemden itibaren mevcutsa da hayvancılık ile desteklenen yoğun tarım faaliyetleri ile bu ayrım pekişmiştir. Dolayısı ile farklı şekillerde ortaya çıkan cinsiyeler arası eşitsizliklerin yeni yaşam biçimi olan tarım tarafından tetiklendiğini söylememiz mümkündür.
Tarıma dayalı yaşam biçimine geçiş öncesinde daha Paleolitik dönemde başlayan, kadınların, regl döneminde yayılan kokudan dolayı hayvan avında olumsuz durumların oluşması nedeniyle ava götürülmemesi ile başlayan iç-dış faaliyetlere dayalı iş bölümünün, Neolitik dönemdeki bu ayrıma öncülük ettiğini söylemek de mümkündür diye düşünüyorum.
Yapıların gömülmesi:
Özellikle vurgulanması gereken bir husus da Neolitik dönemde insan eli ile hayat bulan bütün yapıların, terk edilmeden önce yine insan eli ile doldurularak “gömülme”sidir.
Can Hasan, Çatalhöyük, Göbekli Tepe, Karahantepe, Çayönü gibi birçok alanda bu net olarak görülmektedir.

Bir yapıyı bu şekilde doldurmak yapmaktan çok daha zor olduğuna göre, bunun altında yatan çok kuvvetli bir nedenin olması gerekir.
Bu nedeni olarak da insanlar, (kuraklık gibi iklimsel değişiklikler gibi) bir nedenle bölgeyi terk etmek zorunda kaldıklarında, kutsal bildikleri mekanları başkalarından korumak istemiş olabilirler. Belki de aradan geçen binlerce yıldır inanç değişim göstermiş ve bu yapıların kutsallığına ihtiyaç kalmamıştır.
Ancak yine de yapılan işlem bir “koruma”dır.

Fakat bugün için, bu uygulamanın nedenini tam olarak açıklayabilecek veriler elimizde yoktur.
Sonraki yazımızda Neolitik Çağ’daki inanç ve ölü gömme uygulamaları ile dizimize devam edeceğiz.
Sevgiyle kalın.