GÖBEKLİ TEPE’YE GİDEN YOL-9: İNSAN VE ALET I

Kenya’da bulunan ve 3,3 milyon yıl öncesine ait en eski taş alet
Göbekli Tepe insanlarının, bizlere hayrete düşüren ve de kendisine hayran bırakan figürleri kireçtaşı kayaları kazımak sureti ile ortaya çıkartırken kullandıkları en sert alet, büyük ihtimalle volkan taşından (obsidyen) yapılmıştı. Buna ilave olarak avladıkları hayvanların kemiklerini kullandıklarını da düşünebiliriz. Ancak doğal olarak ellerinde bulunan en bol ve değişik türdeki aletlerin ise “taş aletler” olduğunu düşünebiliriz.
Bu durumda, insanın evrim sürecinde taş aletlerin nasıl ortaya çıktığına da göz atmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hadi gelin o zaman… bu teknoloji kimler tarafından, ne maksatla, ne zaman, nerede ve nasıl geliştirilmiş bir bakalım.
* Günümüz verileri ışığında yaklaşık 7,5-7 milyon yıl önceden itibaren “insanlaşma” yönünde, önceleri bedensel (biyolojik) ve daha sonraları zihinsel (kültürel) değişimler geçirmiş olan insanın, doğada yaşayan diğer canlılara kıyasla farklı bir evrimsel geçmişi olması ilgi çekicidir.

* Doğada, insan dışındaki tüm günümüz canlılarının tamamının evrimi sadece biyolojik iken, insanın evrimi hem biyolojik hem de kültürel yani “biyokültürel” özelliğe sahiptir. Bu da insan evrimini yönlendiren etkenlerin, diğer tüm canlılarda olduğu gibi sadece genlere bağlı olmadığını, buna ilave olarak bizzat kendisi tarafından oluşturulup geliştirilen farklı zihinsel (kültürel) ögelerin de ağırlıklı olarak onun evrimini doğrudan etkilediği ve yönlendirdiği anlamına gelir.
İnsanı doğadaki diğer canlılardan ayıran, onu diğerlerinden farklı bir konuma yerleştiren birkaç özellik vardır; bunların başta geleni ve kuşkusuz en önemlisi düşünebilmesidir.
– İnsanın düşünmeye başlamasının elle tutulur türden öncül nitelikteki ilk somut kanıtını, onun tarafından oluşturulan ve günümüze ulaşabilen türdeki ne eski taş aletleri olduğu söylenebilir.
– Düşünce söz konusu edildiğinde, (yapımında kullanılan malzeme ne olursa olsun) insan elinden çıkma en eski aletler, “düşüncenin ilk somut ürünü”nü yani kanıtını oluşturur.

Alet, insanla birlikte düşünülmesi gereken, insandan soyutlanması doğru olmayan bir şeydir ve alet yapımı da yalnızca insanlara özgüdür.
Alet, hammaddesi veya hammaddeleri doğada bulunan ve doğadaki şekli insan tarafından şu veya bu şekilde değiştirilmek suret ile kullanılan şeydir.
* Bazı araştırmacılar insanın oluşturduğu bu aletleri kişinin beden dışı organları olarak tanımlar.
Alet yapımının altında yatan temel öğe, her şeyden önce insanın yaşamını sürdürebilmesi için kendi bedensel eksikliğinin (kuşkusuz içgüdüsel de olsa) algılaması, yani bazı ek donanımlara gereksinim duyması ve bu doğal yetersizliğini nasıl giderebileceğini düşünmek suretiyle de zaman içinde çeşitli çözümler üretmesidir.

En eski taş bulguları izleyen standart türdeki taş aletlerin neredeyse her biri farklı işleve sahiptir ve ileride gerçekleştirilmeleri öngörülen değişik işler için farklı bir biçimde şekillendirilmiştir, kısacası bunlar daha oluşturulmadan önce belirli amaçlara yönelik olarak düşünülüp tasarlanmışlardır.
– Bu aşamada önemli olan ilk şey, gerçekleştirilmesi öngörülen aletin orada bir yerde, neredeyse kişinin zaten burnunun dibinde bol miktarda bulunan ahşap, kemik veya taş cinsinden herhangi bir maddenin “içinde bulunduğunun bilincine varabilmek”tir.
Alet yapımının ardında değişim ve bu değişime bağlı olarak da yaratıcılık yatar. Bunu düşünebilmek, kuşkusuz belirli bir soyutlama yeteneğini gerektirir ve önemli olan da budur. Yani insanın en eski dönemlerden itibaren yaptığı aletlerde bir “yaratıcılık” söz konusudur.
İsrail’deki Qesem Mağarasında bulunan 2 milyon yıl öncesine ait top şeklindeki taş alet
Son 20 yıldır bazı pongid’lerin de alet yaptıkları konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Şempanzelerin ince dal parçalarını karınca yuvalarına sokarak bu dala takılan karıncaları yemeleri, küçük ve derin ağaç kovuklarında biriken yağmur sularını içmek için yaprakları sünger gibi kullanmaları bunlara örnek olarak verilebilir.

Ancak olaya nesnel olarak bakıldığında şempanzelerin alet yapma düzeyleri görsellik ile sınırlı kalmaktadır. Oysa insan elinde çıkma en eski aletlerin bile, görselliğin ötesinde, zihinsel bir amaçları vardır. Bunlar, ileride gerçekleşmesi düşünülen iş veya işler için yapılmışlardır.
Alet, yaşamını sürdürebilmek için mutlaka ihtiyacı olana gereklidir. İnsanların durup dururken alet yapmaya başlamadıkları, çünkü alet yapmanın çeşitli önkoşullara bağlı olduğu bilinmektedir. Hiç kuşkusuz ilk koşul da “insanın alete gereksinim duyması”dır. Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların içinde alete ihtiyacı olan tek örnek insan olduğuna göre, bunun nedenlerinin saptanması da büyük önem taşır.
Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, “insan” adı verilen canlının, dünyada yaşayan diğer örneklerin içinde bedensel bakımdan en yetersizi olmasıdır.
– Gerçekten de insan, bedensel donanımları eksik, güçsüz ve bu nedenle de yetersiz bir canlıdır. İnsan dışındaki canlıların yaşamlarını sürdürebilmelerine yarayan bedensel araç ve gereçleri vardır; bunları vücutlarının parçaları olarak üzerlerinde taşırlar. Tavşanların toprağı kazmak için pençeleri, aslanların avlarını parçalamak için pençe ve dişleri, bazı yılanların düşmanlarını yok etmek için zehirleri, farelerin yiyeceklerine ulaşabilmek için gerektiğinde betonu delebilecek dişleri, çoğu hayvanın da onları soğuktan koruyan kıl ve postları vardır. Kaplumbağalar evlerini dahi sırtlarında taşırlar. İnsan agelince, onun bu türeden bedensel araç ve gereçleri yoktur. İnsan eliyle toprağı kazamaz, tırnak ve dişleriyle bir hayvanı parçalayıp yiyemez, düşmanından zehir vasıtası ile korunamaz, kendisini sıcak tutacak postu yoktur.

– İnsan eksikliklerini ancak alet yapmak ve oluşturduğu aletleri de kendi amaçları doğrultusunda kullanmak suretiyle giderebilir. Bu da tabii, ancak alete gereksinim duymanın sonucunda yer alabilecek bir şeydir. En önemlisi ihtiyaçtır.
Bu konuyu “evrim” ile açıklamaya çalışırsak, bazı bilim insanları neden tüm primatların insanlara dönüşmemesinin nedeni olarak “Çünkü onlar gayet iyi durumdaydılar” şeklinde açıklamaktadırlar. Bu bilim insanlarına göre “Evrim bir ilerleme değildir. Bu, organizmaların mevcut ortamlarına ne kadar iyi uyduklarıyla ilişkilidir”. Aynı konuda başka bir bilim insanı da “En iyinin en güçlü ya da en hızlı olduğuna dair bir fikre sahibiz, ancak evrimsel oyunu kazanmak için tek yapmamız gereken hayatta kalmak ve çoğalmak” diyor.

Dolayısı ile “insanın ihtiyaçları, mevcut ortamından memnun olmaması, hayatta kalma isteği gibi unsurlar onun diğer primatlardan ayrılarak homo sapiens sapiens’e gelen evrim sürecini başlatmış ve devam ettirmiştir” desek sanırım yanlış yapmış olmayız. Hala da günümüzde değişimleri başlatan şey (hangi nedenle olursa olsun) “ihtiyaç” değil midir?
* Alet yapmak için gerekli ön koşullardan bir tanesi de insanın dik olarak iki ayak üzerinde yürümeye başlaması, başka bir deyişle kollarının ve onların doğal uzantısı olan ellerinin yürüme olayına katkılarını yitirmeleri, başka işler yapabilmeleri için serbest kalmalarıdır.
– Ayaktayken av hayvanlarına veya düşmana karşı savanı taramak daha kolaydır ve hareket etmek için gerekmeyen kollar, taş atmak veya işaret etmek gibi işler için kullanılabilir. Ellerimiz daha fazla şey yapabildikçe ellerin sahipleri de daha başarılı hale geldiler, dolayısıyla evrimsel baskı avuçlarda ve parmaklarda daha yoğun bir sinir ağı ve kasların gelişmesini sağladı. Bugün insanlar bunun bir sonucu olarak elleriyle çok ince işleri yapabilir, özellikle de karmaşık alet üretip bunları kullanabilirler.
– El ile göz, tutuma ile görme arasında yakın bir bağın olması da şarttır. Ne denli ilkel olursa olsun, herhangi bir aletin oluşabilmesi için gözlerin üç boyutlu olarak görmesi yani yapılacak iş için gerekli mesafeyi kesin olarak ayarlayabilmesi zorunludur. Bu da ancak evrimsel olarak gözlerin kafatasının önüne doğru kayması ve gelişkin bir beyin sayesinde mümkün olabilir. Tutam-görme-düşünme üçgeninin arasındaki bu zorunlu iş birliğini sağlayacak olan gelişkin bir sinir sisteminin bulunması da ayrıca çok önemlidir.
Oldowan türü bir taş alet
İnsanın evrimsel gelişimiyle aletlerin arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Bu nedenle zaman ekseni boyunca insan-alet ilişkilerini altı aşamada ele alarak incelemek mümkündür:

Birinci aşamada alet yapımında bahsedilemez, sadece alet kullanımı söz konusu olabilir.
İkinci aşamada bir takım doğal nesneler yavaş yavaş aletlere dönüştürülmeye başlanmış olabilir. Kullanılan malzemeler organik olduğu için bu aletler günümüze ulaşamamıştır.
Üçüncü aşamada homo habilis tarafından yapılmış ve günümüze ulaşabilen en eski taş aletler söz konusudur. Bu en eski aletlere “Oldowan türü aletler” veya “yontuk çakıl aletler” adı verilir.
Dördüncü aşamada homo erectus’un belirli kurallara bağlı kalarak özel sorunların çözümüne yönelik olarak çok farklı tür ve yöntemlerle yaptığı aletler karşımıza çıkar.
Beşinci aşamada hem neandertaller’in yaptığı gibi ana amaca yönelik özel aletlere hem de homo sapiens’in yaptığı karmaşık alet örneklerine rastlanır.
Altınca aşama ise konumuz dışındadır, burada kara sabandan başlayarak günümüze kadar devam eden “makine” süreci söz konusudur.
İnsana ait fosil belgelerin sayısı oldukça az olmasına rağmen bu canlının yaklaşık 2 milyon yıldır oluşturduğu aletlerden bugüne kadar bulunabilenlerin sayısı yüzbinlere hatta milyonlara ulaşır. Günümüz ölçülerine göre basit nesneler olan taş aletler insanın düşünce yapısının, doğal çevresiyle olan ilişkilerinin ve doğa ile giriştiği mücadelenin de kanıtıdır.
(Sonraki bölümde hominin türleri özelinde kaldığımız yerden devam edeceğiz)