NEOLİTİK ÇAĞ, İNSANLIK TARİHİNİN KIRILMA NOKTASI – 6

Merhaba,
Yazı dizisinin bu bölümünde de Neolitik Çağ’ı kendi içinde iki esas ayrıma uğratan çanak çömlek teknolojisi ile Neolitik sürecin ana unsuru olan “besin üretimine (tarıma)” geçiş konularında bilgi vermeye çalışacağım.
ÇANAK ÇÖMLEK TEKNOLOJİSİ:

* Her icat bir ihtiyaçtan doğar. İcat da teknolojik bir yenilik olarak kuşaktan kuşağa aktarılarak süreklilik kazanır. İhtiyaç ortadan kalkınca da yeni durumdaki ihtiyaca göre yeni bir icat gerçekleşir.
Dolayısı ile de Güneybatı Asya’da çanak çömlek yapımı, yerleşik hayatın başlangıcından yaklaşık 3.000 yıl, tarımın başlangıcından ise yaklaşık 1.000 yıl sonra başlamıştır. Bu dönemden daha önce Üst Paleolitik Çağ’da Çin, Sibirya, Japonya ve Afrika’da bulunan mağara, kaya altı sığınağı ve açık hava kamp alanlarında pişmiş toprak kap parçaları bulunmuştur. Ancak bunun gelişip bir “maddi kültür ögesi” haline gelmesi Neolitik dönemde gerçekleşebilmiştir.
Yani MÖ 10.000’lerde başlayan yerleşik düzene geçiş ve bunun devamında MÖ 8.000’lerde ortaya çıkan tarım uygulamalarının devamı olarak MÖ 7.000’lerde kilin belirli aşamalardan geçirilerek biçimlendirilmesi ve daha sonra da ateşte pişirilerek sertleştirilmesi ile, kap kacağın Neolitik insanın yaşamına girdiği görülmektedir.
Bunun devamında da MÖ 5.500’lerde avcı-toplayıcı yaşam tamamen sona ermiş ve tam olarak çiftçilik yaşamına geçilmiştir.

Neolitik dönemde, kilden çanak çömlek yapılmaya başlanmadan önce maden işlemeciliğinin yapıldığını da vurgulamak gerekir. Anadolu’da Diyarbakır ili Ergani ilçesine 20 km. mesafede bulunan Çanak Çömleksiz Neolitik dönem yerleşmesi olan Çayönü’nde ısıtılarak tavlanmış ve dövülmüş bakırdan boncuklar ve bazı eşyaların yapılmış olduğu arkeolojik kazılarda tespit edilmiştir. Buna benzer kanıtlar yine bir neolitik yerleşim olan Aksaray ili sınırları içinde bulunan Aşıklı Höyük’ten bilinmektedir.
Daha önceki dönemlerde kilden nesneler yapılmış olsa da kilin ısı yöntemiyle işlenmeye başlanması, Neolitik Çağ’ın ikinci bölümüne yani Çanak Çömlekli Neolitik döneme geçildiğinin göstergesi olarak kabul edilebilir.
Çanak çömlek yapımına başlanması ile çiftçiliğe dayalı gerçek köy yaşantısı tüm kurumlarıyla şekillenmiş, bu şekillenme sosyal davranışların değişime uğramasına neden olmuş, yeni sosyal davranışlar ev ve ocak etrafına odaklanmaya başlamıştır.
İlk çanak çömlekler insan kafatası veya bedenine benzer özellikler taşımaktadır. Bu da ilk ürünlerin günlük kullanıma yönelik olmaktan çok, simgesel olduklarını düşündürmektedir.
Bu bağlamda çanak çömlek üretiminin yaygınlaşmasının, aynı figürinlerde olduğu gibi, hane halkının yeni sosyal ilişki ve anlam dünyalarını betimleyen bir sembolik teknoloji olduğu söylenebilir.

Figürinler hane içi toplumsal rol ve statülerin şekillendirilmesinde kullanılan bir araçken, çanak çömlekler, hanelerin diğer gruplarla kurduğu ilişkileri, yemek üretimi ve tüketimi üzerinden üretilen bir araç haline gelmiştir.
Çanak Çömlekli dönem aynı zamanda coğrafi alanlara yayılma ve bölgesel kültür özelliklerinin gelişimiyle de tanımlanmaktadır. Uzak mesafeli yerleşimler arasında kültürel ögelerde örneğin figürinlerde görülen benzerlikler, bölgedeki yaygın bir inanç ve uygulamalar bütünlüğüne işaret etmektedir. ÇN dönemindeki figürinlerin çoğunlukla kadınlara ait olduğu görülmektedir.
BESİN ÜRETİMİ / TARIMI:
Besin üretimine geçişi, yabani bitki ve hayvanların evcilleştirilerek kontrollü bir şekilde üretilmesi veya en tanıdık şekilde “tarım” olarak da tanımlayabiliriz.
Nerede başladı:
Hatırlayacağınız gibi Bereketli Hilal bölgesi, tarımın ilk ortaya çıktığı ve dünyaya yayıldığı yer olarak kabul edilmektedir.
Ancak bazı araştırmacılara göre tarım; Doğu Asya kültürlerinde (Çin’de) darı ve pirinç, Yeni Dünya (Amerika) uygarlıklarında mısır ve patates, Yakın Doğu (Mezopotamya) kültürlerinde ise buğday ve arpa üretimi olarak ve eş zamanlı bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Mezopotamya bölgesi için de tarımın başlangıç yeri olarak İsrailli bilim insanları tarafından Güney Levant parlatılmaya çalışılmaktadır. İlgi duyanlar bu konudaki makalemi okuyabilirler (https://www.academia.edu/46029685).
Bereketli Hilal bölgesi için tarıma geçişte öne sürülen üç ana bölge Levant, Güneydoğu Anadolu ve Zagros Dağları bölgesidir. Bu uygulamanın ilk nerede başladığı konusunda tartışmalar devam etmektedir.
Bu bağlamda çoğunlukla koyun, keçi ve sığır gibi evcilleştirilmiş, hayvanların besin gereksinimlerini karşılamadaki payı her ne kadar göz ardı edilmese de bu dönemde ana besin maddeleri, buğday ve arpa olmuştur.
Bu kapsamda Anadolu’nun büyük kısmında bulunan einkorn buğdayı, Bereketli Hilal’in başka hiçbir bölgesinde yoktur. Bu buğday türü üzerinde yapılan genetik araştırmalar, Diyarbakır bölgesinde yer alan Karacadağ’ın, bu türün ilk evcilleştirildiği yer olduğunu ortaya koymaktadır.
Göbekli Tepe’deki kazılarda elde edilen bilgilerden tamamen bağımsız olarak yapılan DNA analizleri, günümüzde artık Karacadağ’ın, kültüre alınmış tahılın olası ana yurdu olduğunu göstermektedir. Göbekli Tepe, Nevali Çori, Çayönü, Sefer Tepe, Karahan ve Körtik Tepe gibi tarihi çok eski dönemlere dayanan Anadolu’nun kadim yerleri Karacadağ’ın eteklerinde yer almaktadır.
Yeryüzünde ilk evcil tohumlar, Güneydoğu Torosları da kapsayan, Dicle ve Fırat nehirleri havzasında yaklaşık olarak MÖ 8.500’lerde ortaya çıkmıştır.
Tarımın kökenleri üzerinde son zamanlarda yapılan genetik analizler, “temel bitkiler” olarak adlandırılan sekiz bitki türünün (gernik, siyez, arpa, mercimek, bezelye, nohut, burçak ve keten) bu bölgede evcilleştirildiğini göstermektedir.

Ayrıca 2000’li yıllarda Avrupa’da (Yunanistan, Sırbistan, İtalya, Avusturya, Macaristan, Almanya ve Polonya) yer alan Neolitik ve Tunç dönemine ait yerleşim yerlerinde yeni tip bir buğday tespit edilmiştir. Antik DNA analizleri; bu türün en erken tespit edildiği yerleşimlerin Anadolu’da bulunduğunu göstermiş ve Anadolu’nun evcil ekonomiye geçişte “çekirdek bölge” olduğu görüşünü desteklemiştir.
    Buğdayın dünya üzerinde ilk görüldüğü yerler ve ilk üretim tarihleri (tarihler “günümüzden önce” olarak verilmiştir) 
Nasıl başladı:
Tarımın nerede başladığı gibi nasıl başladığı konusunda da çeşitli görüşler bulunmaktadır.
19’uncu yüzyılda hakim olan “tarıma geçişin avcı-toplayıcı toplulukları marjinal bir yaşam biçimine ittiği, kıtlık tehlikesi ile karşı karşıya bıraktığı ve insanlara serbest zaman bırakmadığı” yönündeki görüş artık terk edilmiştir.
Doğal çevredeki değişim ve yerleşik yaşamın başlamasıyla kalabalıklaşan nüfus, avcı toplayıcıların beslenme alanlarında olumsuz baskı yapmış ve bu durum, yeni besin kaynakları arayışını tetiklemiş olabilir.
Mevsimsel kaynakların zengin olduğu dönemler, bir yanda toplulukların göçebe yaşamdan vazgeçmelerine, diğer yandan da göçebe toplumlarda görülen “nüfus yoğunluğunu kontrol etme gerekliliği”nin gevşemesine olanak sağlamış olabilir.
Genç Dryas (Younger Dryas) adı verilen ara buzul döneminin zor şartları, tahılların depolanması gerekliliğini ve bu da bitkileri ekip biçme gereksinimini doğurmuş ve bunun sonucu olarak da besin üretimine geçiş, çevresel koşulların yarattığı olumsuzluklardan korunmak amaçlı olarak başlamış ve bu da yerleşik bir yaşamı zorunlu hale getirmiş olabilir. Yani bitkilerin kültüre alınmasının kökeni, Genç Dryas döneminin neden olduğu bir tür risk yönetimi olarak görülebilir.
Bir başka görüşe göre de besin üretimine geçişin altında yatan ana neden, ziyafet anlayışı ve bunu sağlamaya yönelik tüketim artışıdır.
Buna göre; “karşılıklı cömertliğin saygınlık gördüğü bir toplumun üyeleri, ziyafetler vererek statü ve güç sahibi olmuşlardır. Avcı-toplayıcı düzen için yeterli olan besin kaynakları, bu etkinlikler nedeniyle artık yetersiz kalmaya başlamış, bu noktada tarım; bireylerin toprağı sürerek, toplumsal rekabette kullanabilecekleri fazla ürün elde etmelerine olanak sağlamış ve fakat bu durum, daha sonra gelişen anlaşmazlıkların nedenini oluşturmuştur.”

* Başka bir görüşe göre ise, inanç sistemleri ve kutsalla yönlendirilen toplumlarda, tarıma ve yerleşik yaşama doğru temel bir değişim eğilimi vardır. Buna göre Çanak Çömleksiz Neolitik’in zengin sembolizmi, dünyanın nasıl kurulduğu ve insanların esrarengiz olanla ilişkilerini açıklamak için verilmiş olumlu bir insani yanıt olarak görülmelidir.
Bir başka görüş de dil üzerinden üretilen teorilerle ilişkilidir. Ancak bunun (son bölümde değineceğim köken sorununun özünde olan) Hint-Avrupa Hipotezinin kanıtlanmasına yönelik olduğunu söylemeye sanırım gerek yoktur.
Tüm bu, bir yerde farklı bir yerde de birbirini bütünleyen görüşlere karşın, tarımın nasıl başladığına yönelik olarak giderek ağırlık kazanan görüş, bunun tesadüfi bir gelişme olduğu yönündedir.
Ayrıca nasıl başlarsa başlasın, avcı-toplayıcılıktan tarıma geçiş sürecin kademeli olarak gerçekleşmiş olması gereği son derece açıktır.

Avcı-toplayıcı göçebe yaşamdan çiftçi toplumunun yerleşik düzene geçmesine kadar yaşanan süreçte, bu iki yaşam tarzı başlangıçta yarı-yerleşik yerleşim düzeninde görülmektedir; zaman geçtikçe göçebe yaşam yavaş yavaş terk edilmiş ve yaklaşık 7.500 yıl önce tam yerleşik düzene geçilmiştir.
Dolayısı ile bu düzene uygun olarak yabani bitki ve hayvanların evcilleştirilmesi de aynı şekilde kademeli olarak gerçekleşmiş olsa gerektir.
Ancak bana göre en mantıklı açıklama; insanların inançları için inşa ettikleri anıtsal yapılar topluluklarının çevresinde bulunmak için giderek göçebelikten yerleşik düzene geçmiş oldukları, bunun sonucunda artan nüfus, göçebelikten uzaklaşıldığı için lokal besinlerle beslenme ihtiyacı ve bunların giderek yetersiz kalması, besin üretimine geçişi sağlayan etkenler olmuştur.
Yani insanlığın kırılma noktası olan Neolitik sürecin (veya düzenin) temelinde yatan ana faktörün inanç olması, son derece kuvvetli bir ihtimaldir.

Doç. Dr. Çiğdem ATAKUMAN’a göre; “Körtik Tepe ve Göbekli Tepe gibi yerlerde bir araya gelen avcı-toplayıcı gruplar, Ata Kültü ritüelleri eşliğinde yaptıkları anıtsal mimari ve büyük çaplı yemek tüketiminin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, hayvan ve bitkilerin evcilleştirilmesine giden yolu açmışlardır.”
Nasıl yayıldı:
2017 yılında gerçekleştirilen bir araştırma kapsamında, Batı Avrasya’dan alınan 99 antik genom analiz edilmiş ve Kuzey Ege topluluklarının genetik olarak Orta Anadolu Neolitik insan popülasyonlarına en yakın popülasyon olduğu tespit edilmiştir. 
Ayrıca Avrupa’nın 10.000 yıl önceki yerlileri genetik olarak Anadolu’dan farklı iken, Avrupa’nın ilk çiftçileri Anadolulu Neolitik topluluklarla aynı genetik varyanta sahiptirler.
Dolayısı ile Güneydoğu Anadolu’da ortaya çıkan tahıl üretimi ve hayvanların evcilleştirilmesi uygulamalarının buradan Orta Anadolu’ya, oradan Batı Anadolu’ya ve müteakiben Balkanlar üzerinden Avrupa’ya taşındığını rahatlıkla söylemek mümkündür.
Bazı arkeologlar ise, tarımı Orta Anadolu’ya (Güneydoğu Anadolu’dan) göçmen çiftçilerin getirdiği görüşüne karşı çıkmaktadır.
Bu görüşe göre araştırmalar, Çatalhöyük’e 9 km mesafede yer alan Boncuklu Höyük’ün uzun zamandır Anadolu yerlileri tarafından iskân edildiğini ve ekonominin küçük bir parçası olarak bitki ve sürü hayvanlarının istikrarlı ve kalıcı bir şekilde kullanıldığını göstermiştir.
 *Buna göre; “ (Konya bölgesinde bulunan) Boncuk Höyük’te tarım, 10.000 yıl önce nispeten küçük bir ekonomik faaliyetti, ancak bunun benimsenmesi, ona bağlı olan belirli topluluklar için hem anlık hem de uzun vadeli sonuçlar doğurmuş olabilir.”
Bununla birlikte antik DNA çalışmaları, Avrupa’da iskeletleri bulunan ilk çiftçilerin genetik olarak o dönemde Avrupa topraklarında yaşayan yerel avcı toplayıcılara benzemediğini, aksine Avrupalı çiftçilerin Batı Anadolu ve Kuzey Ege Neolitik popülasyonlarına daha yakın olduğunu, Kuzey Ege topluluklarının ise genetik olarak Orta Anadolu Neolitik insan popülasyonlarına en yakın popülasyon olduğunu göstermektedir.
Özetlemek gerekirse;
– Neolitik dönemde besin üretimi ilk kez Güneydoğu Anadolu’da başlamış, buradan Orta Anadolu’ya, oradan Ege’ye ve Ege’den de Avrupa’ya gitmiştir. Bunu götüren de İsrailli bilim insanlarının iddia ettiği gibi Levant’tan gelen çiftçiler değil, yaşadığımız bu toprakların yerlisi olan atalarımızdır.

– Tahıl tarımı ve hayvanların evcilleştirilmesi olarak adlandırabileceğimiz bu değişim, Güneydoğu Anadolu’dan Orta Anadolu Platosuna, oradan da Güneydoğu Avrupa’ya ve MÖ 4.000’lerde Orta ve Batı Avrupa’ya aktarılmıştır.
– Bu sonuçları destekler nitelikte bir haber, İngiltere’de kraliyet beratı altında ve devletin parasal desteğiyle çalışan yayın kuruluşu BBC’de yer almıştır. Habere göre; İngiltere’ye göç, Anadolu’dan MÖ 6.000’de başlayan büyük nüfus hareketinin bir parçasıdır ve Avrupa’ya tarımı bu halklar getirmiş, Stonehenge’i de bu insanlar inşa etmiştir.
Ne getirdi/götürdü:
Tarıma geçişin sonucu olarak;
– Neolitik dönemde başlayan besin üretimi, bir süre sonra artan nüfusu da besleyecek şekilde “artı (fazla) ürün” kavramını ortaya çıkartmış,
– Buna bağlı olarak da mülkiyet kavramı gelişmiş,
– Mülkiyet kavramı ile birlikte, Neolitik dönem öncesinde de belirtileri görülen toplumsal tabakalaşma daha da belirgin hale gelmiş,
– Göbekli Tepe gibi yerlerde izlerini gördüğümüz ancak inanç bağlamında ele aldığımızı “elit” kesim üst tabakayı meydana getirmiş,
– Bunun devamında da insan, avcı toplayıcı yaşamda sahip olduğu özgürlüğünü kaybetmiştir.
– Bu anlamda Neolitik, insanın köleleşmesine giden yolu açmış olan bir dönemdir.
Özet olarak tarım; Yakın Doğu kültürlerinin yükselişini ve yapısını belirlemiş, bu da üretim fazlası sağlayan Mezopotamya ve onu çevreleyen komşu bölgelerde seçkin (elit) gruplara zenginlik ve iktidar sağlamıştır.
Son bölümde görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın.