GÖBEKLİ TEPE’YE GİDEN YOL-32: GÖBEKLİ TEPE ÖNCESİ ANADOLU

Merhabalar,
Göbekli Tepe’yi çevreleyen coğrafyalar konusunda bugün Anadolu’yu incelemeye başlayacağız ve de Göbekli Tepe öncesinde anayurdumuzun kültürel fotoğrafını çekmeye çalışacağız.
Ancak konuya başlamadan önce, bize, topraklarımızdaki tarihimize sahip çıkma özgürlüğünü bağışlayan ve bugün burada bu satırları yazma ve okuma şansını tanıyan o yüce insanın yaptıklarına bir göz atalım.
TÜRKİYE’DE ARKEOLOJİNİN DOĞUŞU:
*
Uygarlıklar ülkesi Anadolu, Avrupalı gezginlerin dikkatini çok erken yıllardan itibaren çekmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu alandaki vurdumduymazlığı onları bu topraklarda çok etkin kılmış, İstanbul’dan fermanı kapan Avrupalı müze ajanları çok geçmeden kazmaları ellerinde yarımadanın dört bir yanına dağılmış ve bunun sonucunda da birçok eser gemilerle Londra’ya taşınmış, yağmalar birbiri ardına sürüp gitmiştir.

* Modern Türkiye arkeolojisinin temelleri Cumhuriyet Dönemi’nde Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından atılmıştır. O’nun 1931 yılında Konya’dan Başbakan İsmet İNÖNÜ’ye çektiği telgraf, bu yönde atılmış en önemli adımdır. Ulu Önder telgrafında şunları söyler: “Memleketimizin her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ileride tarafımızdan meydana çıkarılarak ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerine ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kat’i lüzum vardır.”
Aynı yıl yani 1931’de Türk Tarih Kurumu ve bundan dört yıl sonra da genç arkeologları yetiştirecek Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi kurulmuştur. Bunu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Arkeoloji Kürsüsü ve Enstitüsü izlemiştir.
ATATÜRK Alacahöyük kazılarında (1935)
Bunu devamında Ahlatlıbel ve Alacahöyük’te ilk kazılar başlatılmış; arkeoloji eğitimi için yurt dışına çok sayıda öğrenci gönderilmiştir. Nazi Almanya’sından kaçan bilim adamlarına kucak açılarak arkeoloji biliminin gelişmesi sağlanmıştır. 1932’de ise Türk Dil Kurumu’nu kurmuştur.

Çünkü Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ifade ettiği gibi; “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alabilir.
Türk tarihinin en eski çağlara dayandığını ve Türk dilinin dünya üzerindeki en eski dillerden birisi olduğunu ortaya koyacak bilimsel çalışmalar yapmak ve bunları dünyaya ilan etmek için kurulan ancak  yakın geçmişte Atatürk’ün vasiyetine aykırı bir şekilde birleştirilen Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun bugün getirildiği nokta, konuyla ilgili herkesin malumudur.

GİRİŞ:
İnsanın var olduğundan beri geçirdiği ve de zaman içinde giderek hızlanan gelişim süreci çeşitli evrelere ayrılarak incelenir. Buraya kadar anlattıklarımdan bildiğiniz üzere; insanların mağaralarda yaşadığı, yoğun avcılık ve toplayıcılıkla geçen ilk uzun dönemler Paleolitik, köyler kurup üretime başlaması Neolitik, üretimde uzmanlaşarak toplumsal gelişmelere yol açması Kalkolitik veya Bakır Çağı, tunç alaşımını bulması ve toplumsal yapıya kavuşması Tunç Çağı, demir madenini keşfederek yoğun bir biçimde yaşamına alması Demir Çağı olarak adlandırılır.
Konumuz gereği ben burada sadece Paleolitik ve Neolitik Anadolu’yu ele alacağım ve 
Anadolu’muzun insanlık tarihi içerisindeki önemini ve rolünü vurgulamaya çalışacağım.
PALEOLİTİK ÇAĞ’DA ANADOLU:
Son yıllarda özellikle Çin, Hindistan ve Pakistan’da ele geçen fosil kalıntılar ya da taş aletler ve bunların hayvan kemikleri üzerinde bıraktığı kesme izlerinin tarihlendirilmesi sonucu, insan evriminin başlangıç aşamasının Afrika’dan ziyade Asya olabileceği fikrini de ortaya çıkartmaktadır.

* Homo erectus’un Afrika’dan 2 milyon yıl önce çıkarak bir taraftan Çin’e, diğer taraftan Hindistan’a yayıldığı, Asya’ya ilk ayak basanların Gürcistan’a ilerledikleri ve müteakiben Dmanisi üzerinden tekrar batıya yönelerek bir kolu Afrika’ya diğer bir kolun da Anadolu üzerinden Avrupa’ya geçtiği, giderek ağırlık kazanan bir görüştür.
* Uygarlıkların beşiği olan Anadolu, bu özelliğini ilk insanın var olduğu zamandan beri sürdürmektedir.
Anadolu’da Paleolitik dönem; Alt Paleolitik 1.000.000-250.000, Orta Paleolitik 250.000-45.000, Üst Paleolitik 45.000-10.000 arasında yaşanmıştır.
Gaziantep-Hatay:

Anadolu’da 1946 yılından beri yapılan çalışmalar homo erectus çizgisindeki topluluklara ait paleolitik kültürün varlığını ortaya koymaktadır. Özellikle Gaziantep Dülük ve Hatay çevresindeki açık yerleşim bölgelerinde ele geçen Aşölyen tipi el baltaları homo erectus’un Güney ve Güneydoğu Anadolu’da yaşadığının kanıtlarıdır.
* Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Mağaracık köyünde deniz kıyısına yakın Kanal Mağarası’nda neandertaller’e ait bir kültür tabakasına rastlanılmıştır. Antalya yakınlarındaki Karain Mağarası’nda neandertaller’in yaşadığına ait bulgular ele geçirilmiştir. Akdeniz kıyılarında keşfedilmeyi bekleyen birçok doğal mağarada neandertaller’in yaşamış olması mümkündür.
Denizli-Niğde-Konya:
Anadolu yarımadasındaki en erken yerleşme izleri Alt Paleolitik Çağ’dan kalmadır. Günümüzden 1 milyon yıl önce başlayan bu zamanda yarımadada Afrika kökenli homo erectus insanları yaşamıştır. Denizli’nin Kocabaş beldesinde bulunan böyle bir fosil insana ait kafatası parçasının 1.200.000 yıl öncesine ait olduğu belirlenmiştir.
* Ayrıca Niğde’deki Kömürcü-Kaletepe Deresi 3 ile Konya’nın kuzeybatısındaki Dursunlu kömür ocağında rastlanmıştır. Buralarda ele geçen taş aletler 1.000.000-780.000 yıl öncesine uzanır.
Özellikle son yıllarda yürütülen yüzey araştırmalarında yaklaşık 1 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Dursunlu prehistorik yerleşkesinde homo erectus’a ait bol miktarda aletin bulunması, modern insanın atalarının Gürcistan, Çin, Pakistan ve Java’ya kadar uzanan yayılmasında Anadolu’nun önemli bir istasyon olduğunu gözler önüne sermektedir.
İstanbul:
Türkiye’de Paleolitik Çağ’ın en iyi incelenen mağa yerleşkesi İstanbul’daki Yarımburgaz Mağarası’dır. Mağaradaki dönüşümlü kullanım yaklaşık 330.000-130.000 yıl arasında devam ettiği belirlenmiştir.
Yarımburgaz’dan sonraya ait stragrafik nitelikli bulgu veren en önemli ve en iyi incelenmiş bir başka yerleşim yeri Antalya’daki Karain Mağarası’dır. Mağaradaki ilk iskanın 500.000 yıl kadar önce başlayıp Roma çağına kadar sürdüğü belirlenmiştir.
Antalya:
Üst Paleolitik dönemde en dikkat çekici özellik yeni sanatsal etkinliklerdir. Bu aynı zamanda insanoğlunun ulaşmış olduğu zihinsel düzeyin en somut kanıtıdır. Antalya’daki Karain ve Öküzini mağaralarının duvarlarında ve Beldibi mağarasında bulunan yassı çakıl taşı üzerine çizilmiş hayvan motifleri din, büyü ve sihirle karışık bir sanatsal yaklaşım ile ilerlemiş bir av kültürünün ortaya çıkmaya başladığına işarettir.
Öküzini Mağarası’nın duvarında yer alan ve yazının başlığında görülen kazıma tekniği ile yapılmış resim, Fransa’daki Lascaux Mağarası’nda yer alan benzer sahnede olduğu gibi, olasılıkla bir Kam ritüelini betimlemektedir.
Karain Mağarasında bulunan 350.000 yıllık el baltası
Antalya kent merkezine 27 kilometre uzaklıktaki Katran Dağı’ndaki Karain Mağarası, Anadolu’da en eski yerleşim birimleri arasında yer almaktadır.  Antalya- Burdur karayoluna bakan ve merdivenle tırmanılan 400 metre rakımlı tepedeki mağaranın, neandertal insanların yaşadığı Paleolitik dönemden Roma dönemine kadar sürekli iskân olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Karain Mağarası Kazı Başkanı Prof.Dr.Harun TAŞKIRAN ve ekibi tarafından 400 metre yükseklikteki mağaranın E gözünde birçok kemik bulunmuştur. Kemikler incelediğinde bunların büyük memelilere ait kaburga kemikleri, dişler ve iskelet kemikleri olduğu anlaşılmıştır. İlk defa çok büyük bir hayvana ait kalça kemiği ile çene ve dişler bulan ekip, 350.000 yıllık olduğunu düşündükleri kemiklerin aslan, fil ve su aygırına ait olduğunu tespit etmiştir.
Mağarada, daha önce 2007 yılında bulunan 400.000 yıllık el baltasına ilave olarak yaklaşık boyutları bir insan eli kadar olan, iki tarafı keskin, sivri uçlu ve günümüzden 350.000 yıl önceye ait el baltası bulunmuştur.
Uşak:
Uşak’ın Banaz ilçesi yakınlarında Ören ve Gedikler köyleri arasında yer alan tarihi Sürmecik Kaplıcası’nın bulunduğu bölgede Orta Paleolitik döneme tarihlenen 320.000 yıllık taş aletler bulunmuştur. Yontma taş buluntuları, şimdiye kadar Ege Bölgesi’nde saptanan en zengin Paleolitik Çağ buluntu topluğunu oluşturmaktadır.
* Kazıyı yapan bilim insanları tarafından yontma taştan yapılan aletlerin tip ve özellik olarak Mousterian kültürünü işaret ettiği belirtilmekte ve 
Neandertaller genellikle mağaralarda yaşardı, burada açık alanda yaşamaları çok dikkat çekici. Tahminlerimiz, bölgedeki sıcak su kaynağına gelen av hayvanlarından beslenmek için burada konakladıkları. Ok uçları, kesme aletleri, diş ve hayvan fosilleri var.” demektedir.
Tunceli:
*
Tunceli’de de paleolitik döneme ait 1 milyon yıllık taş aletler ve Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme ait yerleşim izleri bulunmuştur.
(Kaldığımız yerden devam edeceğiz)