ATATÜRK’ÜN ELİNDEN TÜRK MİLLETİNİN EL KİTABI

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, bir askeri deha olmasının yanı sıra büyük ve gerçek bir devlet adamı, okur, düşünür ve yazardır. Hayatının her dakikasında Türk milletini hak ettiği yere getirmek için çalışmış ve bu konuda eserler vermiştir.
Bu eserlerden birçoğu (doğal olarak) askeri konularda olmakla birlikte O’nun en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş ve kuruluş mücadelesini her detayı ile anlattığı “Nutuk”tur ve her Türk evladının bu eseri mutlaka okuması gerekir.
ATATÜRK, bunun yanın da yoktan var ettiği milletine, onun şifrelerini açıklayacak ve yaşamını düzenleyecek şekilde “Medeni Bilgiler – Türk Milletinin El Kitabı” adlı bir eser de bırakmıştır.
Şimdi ölümsüz liderimiz, bizzat kendisinin kaleme aldığı ve Prof.Dr.Afet İNAN tarafından düzenlenen eserinde neler diyor özet olarak bakalım..
TÜRK MİLLETİNİN EL KİTABI
* Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal bir topluluktur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.
Millet sözünden ne anlaşılır ne anlaşılması gerekir? Bunu anlatayım.
Milletin Genel Tanımı
Ortak milli düşüncenin, ahlakın, duygunun, heyecanın hatıra ve geleneklerinin millet bireylerinde meydana gelmesini ve kökleşmesini sağlayan ortak geçmişin, birlikte yapılmış tarihin, vicdanları ve zihinleri doğrudan doğruya birleştiren ortak dilin, milletlerin oluşumunda en önemli etkenler olduğunu bir kez daha kaydettikten sonra millet hakkında, ikinci derecede öğeleri dikkate almayarak mümkün olduğu kadar her millete uyabilecek bir tanımı biz de alalım:
a. Zengin bir geçmiş mirasına sahip bulunan;
b. Birlikte yaşamak konusunda ortak arzu ve kabulde samimi, içten olan;
c. Ve sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam konusunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluluğa millet adı verilir.
Türk Milletinin Oluşumundaki Etkenler
Sözlerimin kolay anlaşılması için, yine Türk milletine bakacağım; çünkü dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur. Ve bütün milletler tarihinde görülmemiştir.
Bugünkü Türk milletine bir resim tablosuna bakar gibi bakalım ve şimdiye kadar edindiğimiz bilgilerin yardımı ile düşünelim; bu tabloda neler görüyorsak, bu tablo bize neler hatırlatıyorsa, onları birer birer söyleyelim; Türk milleti, halk idaresi olan Cumhuriyetle idare edilen bir devlettir. Türk Devleti laiktir. Her reşit, dinini seçmekte serbesttir.
Türk Dili
Türk milletinin dili, Türkçe’dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonu olmayan tehlikeler içinde, ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısaca, bugün kendi milliyetini oluşturan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir; zihnidir.
Türk Yurdu
Türk milleti Asya’nın batısında ve Avrupa’nın doğusunda olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayrılmış dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar. Onun adına, Türkeli, Türk vatanı, derler. Türk yurdu daha çok büyüktü. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e yurtluk etmemiş bir kıt’a yoktur. Bütün dünya da Asya, Avrupa, Afrika Türk atalarına yurt olmuştur. Bu gerçekler eski ve özellikle yeni tarih belgeleri ile bilinmektedir.
Ancak bugün Türk milleti, varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü derin ve şanlı geçmişin; büyük, kudretli atalarının kutsal miraslarını bu yurtta da koruyabileceğinden, o mirastan, şimdiye kadar olduğundan çok fazla zenginleştirebileceğinden emindir.
Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde varlıklarım koruyan eserleri ile yaşadığı bugünkü siyasi sınırlarımız içindeki yurttur. Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir parçadır.
Türklerin Kökeni ve Oluşum Biçimi
Türk milletinin her bireyi, birtakım farklarla ve fakat genellikle birbirine benzer. Bazı yapılış farklarını ise doğal karşılamak gerekir. Çünkü Mezopotamya, Mısır vadilerinden başlayan, bilinen tarihten evvel Orta Asya, Rusya, Kafkasya, Anadolu, dünkü ve bugünkü Yunanistan, Girit, Romalılardan evvel Orta İtalya, kısaca Akdeniz sahillerine kadar yayılmış ve yerleşmiş ve bu başka başka iklimlerin etkisi altında, başka başka cinslerle binlerce sene yaşamış, kaynaşmış bu kadar eski ve bu kadar büyük bir insan topluluğunun bugünkü çocuklarının tamamı tamamına birbirlerine benzemeleri mümkün müdür?
Her zaman, her yerde küçük bir aile çocuklarının bile tamamen birbirine benzemeleri olmuş şey değildir. Türk ırkının yalnız bir noktada, iklimi aynı dar bir bölgede ortaya çıkmış şeklinde düşünmek doğru değildir.
Türk ırkı yukarıda söylediğimiz gibi, çok büyük bir sahada yaşamış ailelerin birleşerek Sop (Klan) ve Sop’ların birleşerek Boy (Kabile) ve Boy’lann birleşerek öz (Aşiret) ve özlerin de birleşerek siyasi bir topluluk olan El (Medine) ve en nihayet El’lerin bir merkezde birleşmeleriyle büyük bir topluluk meydana getirmiştir.
Türk milletinin oluşumunda var olan bu şartların hepsi birden diğer milletlerde yok gibidir. Daha genel bir tarif yapabilmek için diyelim ki; bir topluma millet diyebilmek için bu şartların, aynı zamanda tamamen veya kısmen, bir arada bulunması gerekir. Bütün milletler tamamen aynı şartlar altında oluşmamış olduklarına göre Türk milletinde yaptığımız gibi, diğer her millet ayrı olarak düşünülmedikçe, milliyet düşüncesini genel ve bilimsel olarak tanımlamak güçtür. Çünkü tespit ettiğimiz koşullar, insanların millet halinde oluşumuna genellikle yardım etmişlerdir. Ancak, bu şekil oluşumdan başka, sanki bu koşulların etkisini dikkate almayan millet oluşumları da vardır. Örneğin, İngilizler ile Kuzey Amerikalılar aynı dili konuştukları halde ayrı ayrı milletlerdir.
Siyasi varlığımızın dışında, başka ellerde, başka siyasi topluluklarla, isteyerek veya istemeyerek kader ortaklığı yapmış, bizimle dil, ırk, köken birliğine sahip ve hatta yakın uzak tarih ve ahlak yakınlığı görülen Türk toplulukları vardır. Tarihin bir olayının sonucu olan bu durum, Türk milleti için acıklı bir hatıradır, fakat Türk milletinin tarihi ve ilmi olarak oluşumundaki asalete, dayanışmaya asla zarar vermez.
Milletimiz kendi varlığı ve hukuku için, bütün kuvvetiyle, bütün düşünce ve maddî kuvvetleriyle yakından ilgili olmalıdır. Varlığını ve bağımsızlığını yalnızca kendi kuvvetine dayanarak sağlamalı, kendi kuvvetine dayanarak sürdürmelidir.
Bizim milletimiz, Türk milleti, derin ve köklü bir geçmişe sahiptir. Bir an düşünelim onun tarihini. Bu düşünce bizi altı yedi yüzyıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuklu Türklerine, ondan önce de çok büyük Türk devirlerine götürür. Bütün bu devirlerde görürüz ki, Türk kendi ruhunu, benliğini, kendi hayatını unutmuştur, nereden geldiği belirsiz birtakım başkanların bilinçsiz aracı konumuna düşmüştür. Türk milleti kendi benliğini, kendi aklını, kendi ruhunu unutur gibi olmuş ve varlığı ile herhangi bir maksada, sonucu hor görülmek olan, tutsaklık olan, din adına köle olmaya götüren değersiz bir hedefe sürüklenmiştir.
Bugünün Cumhuriyet Türkleri kendi ulusal meydanlarını kendi kuvvet ve kudretleriyle sınırlamışlardır. Bu meydanlarda yalnız Türk milletinin sesi işitilir, yalnız onun ideali atılım yapar. Bu millî meydanlar sen ve ben kavgasına açılmış, sınırsız, mantıksız yerler değildir. Türk milletindenim diyenler, konuşurken, yazarken, kendilerini Türk milletinin hâkimi ve Türk milletini kendi kafalarına göre kullanabilecekleri bir toplum diye görmek devrinin çoktan geçmiş olduğunu bilmelidirler. Türk milletine karşı konuşabilmek, doğru konuşabilmek ve yazabilmek için Türk toplumunun yüksek idealinden esinlenmiş ve bu büyük toplumun iznine mazhar olmuş olmak şarttır.
Benim hayatta tek bir övünç kaynağım, tek bir servetim olmuştur, o da Türklüğümdür. Milletimin sinesini en büyük korunma yeri, şefaat kaynağı olarak gördüm.
Asla kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile, geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Sonuç olarak;
Konuyu, büyük devlet adamı ve ebedi liderimizin şu ifadeleri ile bağlamak doğru ve yerinde olacaktır. Şöyle diyor Atamız;
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmuruyla yıkandı; o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı; onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. TÜRK BUDUR; YILDIRIMDIR, KASIRGADIR, DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİR.
Bireyin kimliği, kendi iç güdüsüne ve psikolojisine göre şekillenir ve buna da “ait olma veya aidiyet hissi” denir. Bir kişi gerçekten inanarak “Ben Türk’üm” diyorsa o Türk’tür. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK de bunu çok net olarak “Ne mutlu Türk’üm diyene” veciz sözü ile vurgulamıştır.