GÖBEKLİ TEPE’YE GİDEN YOL-27: İNANÇ II

Merhabalar,
Bizi, yaşamın başlangıcından itibaren Göbekli Tepe’ye götüren yolda son ele aldığımız konu “inanç” idi ve “kavramlar” kapsamında işlediğimiz birinci kısmını geçen hafta yayımlamıştım.
Bugün de bu konuya devam ederek ikinci kısımda, inancın ortaya çıkmasının “temeller“ini anlatmaya çalışacağım.
ATALAR KÜLTÜ:

* Atalar kültü (veya tapımı); ölmüş ancak ışık dünyasında tanrılar gibi yaşayan, ilahi güçler olduklarına inanılan ve ihtiyaç duyulan zamanlarda yaşayanlara yardım ettikleri kabul edilen ata ruhları için ziyaret, adak, kurban vb. uygulamalarda bulunma durumudur.
* Arkaik insan, insanın beden ve ruhtan oluştuğuna karar verdikten sonra ruhun da kafatasının içinde olduğuna inanmıştır. Bu nedenle sevdiği, saydığı atası öldüğünde kafasını bedeninden ayırmış ve bu kafatasını kendi yaşadığı yerde yani evinde bulundurmuş ve onunla bir şekilde iletişim halinde kalmak istemiştir.
Neolitik Dönemin Çanak Çömleksiz Neolitik (PrePottery Neolithic-PPN) adı verilen bölümünün ilk kısmında yani Çanak Çömleksiz Neolitik A (PPNA)’da atalara ait kafatasları oldukları gibi muhafaza edilirken, Çanak Çömleksiz Neolitik B (PPNB)’de çeşitli işlemlere tabi tutulmuş, kafatası boşlukları kil veya katran ile, göz boşlukları ise değerli taşlar veya deniz kabukları ile doldurulmuş, diğer bir ifade ile yüz yeniden canlandırılmıştır.
Anadolu ve Yakın Doğu’da ele geçen buluntulardan örnekler vermek gerekirse; Suriye’de Tel Ramad ve Tel Aswad’da, Türkiye’de Çatalhöyük ve Köşk Höyük’de bulunan kafataslarının yüz kısımlarının alçı ve kil ile, İsrail’de Nahal Hemar’da bulunanların ise katran ile kaplandığı görülmüştür. Bu sıvaların üstüne de aşı boyası ya da zincifre sürülmüştür. İsrail’de Eriha’da bulunan sıvanmış kafataslarında bazılarında göz çukurlarına deniz yumuşakçalarının kabukları yerleştirilmiştir.
Göbekli Tepe’de bulunan ve elleri arasında bir kafatası tutan insan heykeli (Atalar Kültü ile ilgili olduğu düşünülmektedir)
Bununla birlikte Neolitik çağda gövdeden ayrılan kafatasının üstündeki saç, deri ve diğer yumuşak kısımların bıçakla kazınıp alındıktan sonra toprağa gömülmesi gibi bir uygulama da karşımıza çıkmaktadır. Antropolojde “scalping” olarak bilinen bu ritüel davranış PPNB dönemine ait Körtik Tepe’de karşımıza çıkmaktadır.
Diyarbakır ili Ergani ilçesi sınırları içinde bulunan ve Göbekli Tepe ile çağdaş olan Çayönü’nde, kafataslarının toplandığı ve bu nedenle kafataslı yapı olarak bilinen anıtsal bina o zamanın inanç dünyasına ışık tutmaktadır.

Ayrıca 2017 yılında yayınlanan bir makalede, Göbekli Tepe’de ele geçirilen üç yetişkin kafatası parçası üzerinde yapılan incelemeler sonucunda, bunların ilk önce derisi yüzülüp üzerindeki etlerinden arındırıldığı, ardından da kemiklere çakmaktaşıyla oyuklar açıldığı belirtilmektedir. Ancak bu bulgular, resmi olarak açıklanmamıştır. Çünkü tüm resmi açıklamalarda ve kazı ekibinin ifadelerinde, Göbekli Tepe’de 2014 yılından bu yana (yani yedi yıldır) hiçbir kazı faaliyetinin yapılmadığı ve 1995-2014 döneminde elde edilen verilerin yeniden değerlendirildiği (ne demekse!) belirtilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan aldığım resmi izinle, salgın bittikten sonra Göbekli Tepe arşivlerinde yapacağım incelemede bu hususa ait bilgiler bulursam, sizlerle paylaşacağım.
Atalar Kültü ile ilgili olarak, daha önce kaleme aldığım Putperestlik Konusuna Farklı Bir Yaklaşım konulu yazımı da okuyabilirsiniz.
KAMLIK (ŞAMANİZM):
Kamlık; animizm’in ve natürizm’in karışımından oluşan bir zemin üzerinde gelişmiş, kötü ve iyi ruh kavramı üzerinde yoğunlaşmış kültürel uygulamalardır.
Bazı bilim insanı/araştırmacılar tarafından bir din olarak kabul edilse de din tanımının içini dolduracak unsurlara sahip değildir ve bu nedenle; bir kültür, Kamlar tarafından icra edilen esrime hali esaslı ritüeller ile somutlaşan kültürel uygulamalar olarak ele alınması bence daha doğrudur.

Göbekli Tepe coğrafyasında yer alan Nevali Çori’de bulunan (bir Kam’a ait olabileceğini düşündüğüm) insan başı heykeli (arkadan görünümü)
Hatırlayacağınız gibi Kamlık, Paleolitik sanatın itici gücüdür. Mağara resimleri ve taşınabilir sanat ürünleri üzerinden bu kültüre ait pek çok simge karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısı ile insanın bilişsel gelişim süreci içinde doğa-doğaüstü-ruhlar algılamasının sonucu olarak Kamlık, bu ruhları iyi ve kötü olarak sınıflandırılmak, iyi ruhlardan fayda sağlamak, kötü ruhlarla mücadele ederek onları toplumdan ve bazı durumlarda bireylerden uzaklaştırmak ve bunu da Kamların sahip olduğu doğaüstü güçler ile yapmak esası üzerine kuruludur.

TENGRİCİLİK / GÖK TANRI İNANCI:
*  İnsanlık tarihinin ilk tek tanrılı inancı olarak tanımlayabileceğimiz bu inanç, Tanrı (Tengri) – Doğa (Yer Su Kültü) – Atalar Kültü üçgeninde hayat bulur.
* Diğer birçok kültü içinde barındırmakla birlikte temelinde “doğaya saygı” yer alır.
* Bu inanca göre evrendeki her şeyin; yıldızların, gezegenlerin, dağların, kayaların kısaca canlı ve cansız tüm varlıkların ruhu vardır.

Tengri her şeyin yaratıcısı değildir, ancak her şeyin nedenidir. Yani Tengri kendi nedeni olduğu dünyanın içindedir, ötesinde değil.
Evrendeki her şey, canlı ve cansız tüm varlıklar Tengri’nin birer parçasıdır.
Tengri sonsuzluk olarak tanımlanmış ve gök ile simgelenmiştir. Doğa güçleri ise Tengri ile irtibat kurabildiğimiz gerçekliklerdir. Yani doğa, Tengri’nin görüntüsüdür.
Ancak bu doğa kavramı, bizim bugün anladığımız doğadan çok farklıdır. Bu inanç kapsamındaki doğa, “dünyanın dışında ve tüm evreni hatta daha da ötesini kapsayan genel bütünlük”tür. Tengri de bu bütünlüğün kendisidir.
Tengri, bu sonsuzluğun insan için görünebilen kısmı olan gök ile adlandırılmış ve göğün sonsuzluğunu simgelediği kabul edilmiştir.

Toplum düzenini sağlamak Tengri’nin değil bizzat toplumun görev ve sorumluluğundadır. Burada insan kendine verilmiş olan aklı kullanarak ve doğaya karşı olan sorumluluğunu üstlenerek yanlış olanları yalnızca iyi niyetle düzeltme yoluna gider.
* Bu inancın başlangıç tasarımında Tengri’nin bir yaratıcı vasfı yoktur. Tengri’ye yaratıcı vasfı, daha sonra Semavi dinlerin ortaya çıkışı ile birlikte eklenmiş olsa gerektir.
Tengri, insanları ve diğer canlıları yaratmak, dünyada düzeni kurmak için “iyeler”i göndermiştir. İyeler Tengri dışında imgesel olarak tanımlanmış koruyucu / kutsal ruhlardır. İyeler evrendeki tüm varlıkların sahipleridir.
* Ancak iye olarak adlandırılan bu kutsal varlıklar, yakın tarihimizde başlayan çalışmalar kapsamında bilinçli olarak çarptırılarak “tanrı” diye nitelendirilmiş ve bu inancın çok tanrılı batıl bir din olduğu Batılı ve Rus bilim insanları tarafından iddia edilmiştir, edilmektedir.
* İnsanlık tarihinin ilk tek tanrılı inancı hakkında detaylı bilgileri Türklerin Kadim İnancı adlı kitabımda bulabilirisiniz.
(İnanç konusunun son kısmında haftaya “Bilinçli Gömme (Kasıtlı Defin)” konusunu ele alacağız).