GÖBEKLİ TEPE’YE GİDEN YOL-34: ALTAYLAR COĞRAFYASI I

Merhabalar,
– Göbekli Tepe’yi ve onu yapan insanı anlamak, çevrede bulunan coğrafyaların uygarlık, kültür ve inanç düzeyini anlamak ile mümkündür demiştim. Bun bu coğrafyalarda sonuncusu olan Altaylar coğrafyasına başlıyoruz ve üç bölüm halinde sizlere bununla ilgili bilgileri aktarmaya çalışacağım.
– Bu konuda şanslıyız çünkü Asya’daki kazıların ve incelemelerin son dönemlerdeki inanılmaz hızı ve yeni veri zenginliği, bizlere bugüne kadar dikte ettirilen tarihin bir kurgu olduğunu daha net biçimde ortaya koyacak veriler sunmaktadır.
– Bu kurgu tarihi ortadan kaldırmak ve gerçekleri ortaya koymak için Altaylar coğrafyasının iyi incelenmesi ve de buradaki arkeolojik kazıların yoğunluğunun arttırılarak elde edilecek bulguların tarafsız bir şekilde dünya kamuoyu ve bilim çevreleri ile paylaşılması gerekmektedir.
– Bu nedenle de konuyu esas olarak, bölgede uzun süredir çalışan ve birçok kazıya katılarak veya gerçekleştirerek buralardan elde edilen bulguları bilim dünyasına ve bizlere kazandıran Arkeolog Prof.Dr.Semih GÜNERİ’nin Türk Altay Kuramı  adlı kitabındaki bilgiler çerçevesinde ele alacağım, aralara da diğer kaynaklardan yaptığım alıntıları ve kendi yorumlarımı ilave edeceğim.
ALTAYLAR:
* Altaylarda yapılan çalışmalar, insan yaşamına dair maddi izlerin bu alanlarda günümüzden 800.000-600.000 yıl öncesine kadar gittiğini göstermektedir. 
Angara nehri ile Baykal gölü arasında uzanan mikro-klima alanlarında Paleolitik Çağ ile Neolitik Çağ arasında yaşayan insan grupları muhtemelen tek tip etnik bir halk grubu oluşturmuştur.
Son Buzul Çağı Doruğu’nda buzullaşma nedeniyle meydana geldiği ileri sürülen bazı kesintileri dikkate almazsak, Altaylar kültür coğrafyasında da MÖ 45.000’lerden itibaren kesintisiz denilebilecek insan yerleşmelerinin devamlılığı söz konusudur.
Baykal Bölgesinin günümüz yerli halkları bu bölgede Üst Paleolitik Çağ’dan beri yaşam sürmektedir.
Yayılım rotası üzerine bazı tartışmalar olsa da (Altayların kuzeyi veya güneyi) Erken Üst Paleolitik Çağ geleneğinin Altaylardan doğuya doğru, Kuzey Moğolistan’a, Baykal gölü çevresine ve Yenisey-Lena havzasına MÖ~38,000’e kadar geçen sürede yayıldığı kabul edilmektedir.
Ayı Taş Mağarası:
Ayı Taş Mağarası Altaylarda binlerce mağaralardan birisidir ancak tarihsel süreci sıradan değildir; Altaylı insanı olarak adlandırdığımız insan türüne ait fosil kalıntıların elde edildiği Ayı Taş Mağarası bugüne kadar üzerinde ciddi çalışmaların yapıldığı ve sonuçların alındığı bir bölgedir. Konu sadece mağara olarak ele alınmayacak kadar önemlidir ve insanlık tarihinin de daha fazla gerçeklere ulaşılmasına katkı sağlamıştır ve de sağlayacaktır.
Bu tespiti destekleyecek şekilde, aşağıdaki haritaya dikkatlice bakmanızı rica ediyorum. Harita, şimdiye kadar üzerinde çok az araştırma yapılmış Ayı Taş Mağarası’nı ve bilim insanları/araştırmacılar tarafından Türklerin doğduğu yani anayurtları olarak kabul edilen yerleri göstermektedir ve hepsi aynı coğrafyadadır. İlginç değil mi?
Ayı Taş Mağarası ve Türklerin anayurdu olarak tanımlanan bölgeler (A. Ayı Taş (Denisova) Mağarası 1. Altay Cumhuriyeti 2. Abakan stepleri ve Hakasya 3. Tuva 4. Yenisey-Lena bölgesi 5. Altay-Sayan bölgesi)
Ayı Taş Mağarası buluntuları antropolojik olarak çok önemlidir ve zenginlikleri ile doludur. Bu buluntular bile bu sürecin sadece farkındalıklı yaşandığı değil, aynı zamanda karşıdakinin de farkındalığının kavrandığı ve o farkındalıkların kullanılmaya çalışıldığının göstergeleri ile doludur.
Beğenme duygusu, beğendirme duygusu, bunların gösterilme çabası, aletlerin üst boyutta üretilmesi ve aletten alet yapım tekniklerinin gelişmesi ve daha da önemlisi çevre mağara buluntularının gösterdiği “üretim için eğitimin” belirtileridir.
Ayı Taş Mağarası, Ust-Karalcol, Kara-Bom, Anuy, Kara-Teneş gibi önemli yerleşimlerden elde edilen C14 tarihlemeleri buraların kullanıldığı zaman için MÖ~48/46.000-41.000 aralığına işaret etmektedir.
Erken Üst Paleolitik Çağ’a ait yerleşimlerin tarihleri dikkate alındığında Kuzeybatı Altaylardaki yerleşimlerin daha erken tarihli olduğu izlenmektedir.
BÖLGEDEKİ NEANDERTAL VE ALTAYLI İNSANI VARLIĞI:
Peki, modern insan bu bölgeye ayak basmadan önce orada kimler yaşamıştır? Yani Altaylar coğrafyasının Orta Paleolitik Çağ kültürünü kimler yaratmıştır?
Bu sorunun yanıtı, arkeolojik kazılarda bulunan insan kalıntılarına ait parçaların morfolojik incelemeleri ve son yıllarda büyük gelişme kaydeden genetik araştırmalar sonucunda büyük ölçüde açıklık kazanmıştır.
Homo sapiens’in bu coğrafyaya gelişinden önce, neandertal ve Altaylı insanı olarak adlandırılan iki farklı insan türünün söz konusu kültürün yaratıcıları olduğu anlaşılmıştır. Bu iki insan türü, modern insanın bölgeye gelişinden sonra da varlığını sürdürmüş ve bu coğrafyada yaşamışlardır.
Söz konusu iki insan türünün ve modern insanların kendilerine özgü, belirleyici maddi kültür eserleri olarak şu örnekler verilebilir:
– Okladnikov ve Çağır mağaralarında, Mousterien olarak adlandırılan taş endüstrileri, Levallois adı verilen taş yontma teknolojisi hem Mousterien endüstrilerinde hem de Erken Üst Paleolitik Çağ’ın dilgi temelli endüstrilerinde, az ya da çok yoğunlukta görülmektedir.
– Straşnaya ve Atı Taş mağaralarının özellikleri dikkate alındığında, Levallois temelli dilgi endüstrisi Altaylı insanı ve modern insanın benimsediği taş yontma anlayışıdır ve bunların kültürel ilişkilerini ortaya koymaktadır.
– Oladnikov ve Çağır mağaralarında görülen endüstriler ise bunlardan tamamen farklı özellikler gösterir ve neandertallere aittir.
– Ayı taş Mağarası’nda hem aynı katmanda hem de farklı katmanlarda neandertal ve Altaylı insanına ait kalıntılara rastlanmıştır.
Manzara, son buluntularla birlikte netleşeceğine düşündüğümüzden daha karmaşık bir yapıya evrilmektedir. Bu üç insan türünün kurduğu iletişim ile melezlendiklerinin, genetik araştırmalar sonucunda ortaya çıktığını belirtmek gerekir.
Elde edilen veriler neandertaller’in bölgede varlıklarını MÖ 28.000’lere kadar sürdürdüklerine işaret etmektedir.
Altaylılar için doğrudan tarihleme verileri mevcut değildir, buna karşılık bulundukları mağaranın ilgili katmanları dikkate alındığında MÖ 38.000’lere, belki de daha da geç tarihlere kadar varlıklarını sürdürdükleri rahatlıkla söylenebilir. Hatta son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre homo sapiensler, günümüzden 15.000 yıl öncesine kadar Altay coğrafyasındaki mağaraları Altaylılar ile paylaşmışlardır.
HOMO SAPIENS’İN BÖLGEYE GELİŞİ:
Rus jeologlara göre; Sibirya’nın başından sonuna kadar elde edilen paleo-çevresel veriler, MÖ 58.000-23.000 arasında bölgedeki sıcaklıkların ya günümüz şartlarında ya da 2-3 derece daha sıcak olduğunu gösterir.
Bu sayede Altaylılar iklimsel koşullara yenik düşüp mağara gibi sığınaklara kış aylarında mahkûm olmaktan çıkıp kendi barınaklarını, yapay mağaralar, megalait yapılar, çadırlar gibi ilkel barınaklarda klan ya da başka isimlerle adlandırılan küçük topluluklar biçiminde yaşam biçimlerine geçmeye başlamışlardır.
Yapılan araştırmalar sonucunda, homo sapiens‘in MÖ 50.000-40.000 arasında Altay, Sayan, Yenisey, Lena, Angara, Trans-Baykal ve Kuzey Moğolistan bölgelerine ulaşmış olduğu kabul edilmektedir.
Bu tarihler aynı zamanda taş alet endüstrilerinde yeni bir çağı da müjdelemektedir. Orta Paleolitik Çağ geleneklerine bağlı üretim, kademeli olarak Üst Paleolitik Çağ olarak nitelendirdiğimiz ve dilgi üretimine dayalı taş alet üretim endüstrilerine evrilmiştir. Aynı zamanda o çağ, kemik aletler ve takılar gibi bir önceki gelenekte ya çok nadir ya da hiç görülmeyen taş alet dışındaki insan üretimi nesnelerle temsil edilmektedir.
Sibirya’da Üst Paleolitik Çağ’a ait modern insan kalıntıları maalesef çok azdır. Bunlardan en eskisi Batı Sibirya’da, İrtiş Irmağı’nın Omskkenti civarındaki kollarından Ust’-İşim kıyısında bulunmuş olan bir uyluk kemiğidir. Yaklaşık 43.000 yıllık olduğu tespit edilen kemiğin üzerinde genetik araştırmalar yapılmış ve o bireyin genomu elde edilebilmiştir. Ust’-İşim Adamı olarak adlandırılan örnek şu anda dünyadaki en eski genom örneği olma özelliğini taşımaktadır.
Onun dışında, Sibirya’da Erken Üst Paleolitik Çağ’a ait herhangi bir modern insan kalıntısı günümüze kadar bulunabilmiş değildir. Sonraki en eski buluntu, Yenisey’in orta bölgesinde yer alan Poprovka yerleşmesinden ele geçirilen bir kafatası parçasıdır. O parçanın neandertallerden daha fazla modern insanı yansıttığı ileri sürülmektedir. Kemikten doğrudan radyo-karbon tarihlemesi yapılmış ve sonuçlar MÖ yaklaşık 25.500’leri göstermiştir.
Okladnikov Mağarası’ndan ele geçirilen erişkin bir bireye ait kol kemiği parçasının genetik incelemeleri sonucunda neandertal özellikleri göstermediği anlaşılmıştır. Ama modern insana ait olup olmadığı da tam olarak belirtilmemiştir. O kemiğin doğrudan radyo-karbon tarihlemesi MÖ~22.000’leri işaret eder.
Mal’ta modern insan kalıntıları aynı zamanda Sibirya’daki en eski insan gömmesi olma özelliğini de taşımaktadır. MÖ yaklaşık 22.000 yıllarına tarihlenen kalıntılar, 3-4 yaşında bir çocuğa ve 1 yaşında bir bebeğe aittir ve süs eşyalarıyla beraber gömülmüşlerdir.
Bulgulardan elde edilen DNA verileri karşılaştırıldığında Son Buzul Çağı Doruğu öncesi ve sonrasında Altaylar coğrafyasında genetik akışta bir kesinti olmadığı aksine genetik devamlılığın sürdüğü söylenebilir.
(Kaldığımız yerden devam edeceğiz)