GÖBEKLİ TEPE–17: NEDEN ŞANLIURFA?

Merhaba Sevgili Okur,
Son yazımda belirttiğim gibi bu yazımı Şanlıurfa’ya ve Göbekli Tepe ile olabilecek tarihsel ve dinsel bağlantısına ayırmak istiyorum.
Resimde görüldüğü gibi Göbekli Tepe’den Şanlıurfa’nın ışıkları görülmektedir ve aralarındaki mesafe sadece 18 km.dir
Bu bağlamda ilk aklım gelen soru şudur; Göbekli Tepe neden Şanlıurfa bölgesinde inşa edilmiştir? Olaya tarih perspektifinden baktığımızda soru şöyle de sorulabilir; Neden “peygamberler şehri” olarak anılan ve her üç semavi din tarafından da “kutsal” kabul edilen Şanlıurfa ile, insanlık tarihinin şimdiye kadar bulunmuş en eski tapınağı olan Göbekli Tepe, aynı coğrafyada ve dip dibe bulunmaktadır?

Hadi gelin hep birlikte bu soruya cevap bulmaya çalışalım..
TARİHSEL BiLGİLER :
 Semavi dinlere ait kutsal kitaplar Tevrat, İncil ve Kur’anda Şanlıurfa, İdris peygamber tarafından temeli atılmış “kutsal topraklar” olarak ifade edilir. Yani günümüzde geçerli her üç semavi din tarafından da Şanlıurfa’nın kutsallığı kabul edilmiştir.
∇ Dünya Uygarlık Tarihi’nin kutsal kentleri arasında ilk sıralarda yer alan Şanlıurfa “Peygamberler ve Evliyalar Şehri” unvanını almıştır. Şehrin tarihine göz atıldığında, bu unvanın verilmesinin en büyük kanıtı hiç kuşku yok ki Hıristiyanlığın ilk kez devlet dini olarak burada kabul edilmesi‘dir.
∇ Şanlıurfa il Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün ve Şanlıurfa Müzesinin internet sitelerinde yer alan bilgilere göre Şanlıurfa, MÖ 400.000-15.000’e tarihlenen Paleolitik döneme ait Bereketli Hilal bölgesindeki ilk yerleşim yeridir.
∇ Şanlıurfa bölgesinde bulunan en önemli eserlerden biri de bildiğiniz gibi “Urfa Adamı” olarak bilinen tarihin en eski normal boyutlardaki insan heykelidir.
* Sadece bu heykelden dolayı bile, Şanlıurfa’nın MÖ.10.000’e yani Göbekli Tepe’nin de varlığını sürdürdüğü Neolitik Döneme kadar uzanan bir yerleşim alanı olduğu açıktır.

∇ Tarihçilere göre Şanlıurfa şehrinin ilk yerlileri Hurriler, Kaldeliler ve Mittanilerdir. Bu halkların tamamı ise ÖnTürklere ait kollardır.
* Prof.Dr.Şemsettin GÜNALTAY’a göre “Ön-Sümerler ve Sümerler aynı ırka ve aynı kültüre mensup insanlardır. Ön-Sümerler yani Hurriler Orta Asya’dan gelmişlerdir”.
* Prof.Dr.Ekrem MEMİŞ’e göre ise “Hurri ve Mittanilerin için söylenebilecek kesin sonuç ne Hint-Avrupalı ne de Sami guruptan olmadıklarıdır”. O zaman geriye sadece hangi ırk kalıyor… tabiki Türkler (“Türklük bir ırk mıdır yoksa soy mudur?” konusu başka bir yazıda ele alınabilir).
∇ Tarihimizi öğrenmek için ne yazıkki yabancı kaynaklara başvurmak zorundayız. Çünkü biz kendi tarihimizi ya göçebe yaşamın koşullarından dolayı ya da yazılmış eserler varsa onların yok edilmesinden dolayı başka milletlerden ve onların kendilerine göre şekillendirmeye çalıştıkları yayınlardan öğrenmek zorunda kalıyoruz.
* Ayrıca yabancı kaynakları esas alan aydın insanlarımız (!) ve bilim adamlarımız (!) çarpıtılmış tarihi gerçekmiş gibi ele alarak bizi inandırmaya çalışıyorlar.
* Buna rağmen Türk Tarihi ve Türklerin Din tarihi konularında bizleri gerçeğe götürecek birçok saklamaz ve yadsınamaz gerçekler var.
Bir düşünün… tarihimizi, gerçekleri araştırarak sonuç üreten vatansever milliyetçi insanlarımız kaleme almış olsalar neler olurdu neler 🙂

MUSEVİLİK (İBRAHİM PEYGAMBER) :
∇ Her üç semavi din tarafından kutsal kabul edilen ve dinlerin kurucusu olduğu belirtilen Hz.İbrahim’in Şanlıurfa’da doğduğuna, büyüdüğüne, Kral Nemrud’a karşı gelerek ateşe atıldığına ve fakat Tanrı tarafından ateşin gül bahçesine ve odunların balıklara döndürülmesi sureti ile kurtarıldığına, bölgede meydana gelen kuraklık nedeniyle ailesi ile birlikte Vaat Edilen Topraklar Ülkesi Kenan’a gidene kadar burada yaşadığına inanılmaktadır.
∇ Mitolojik ve dini kitaplarda Hz.İbrahim ve ailesinin Şanlıurfa’dan Kenan ülkesine göç etmesine neden olan kuraklığın günümüzden 3.000 yıl öncesinde gerçekleştiği yazmakta ise de bu olay gerçekte Yakındoğu’da Kuraklaşma ve Soğuma” olarak ifade edilmiş ve MÖ 6.300-6.200 yılları arasında gerçekleşmiştir.
Bu bilimsel gerçekliğin dini kitaplara, hikayelere ve mitolojiye, olayların bütünlüğünü sağlamak adına farklı tarihler olarak girmiş olması mümkündür diye değerlendiriyorum.
Tarihi tamamlayan ve onu anlamamızı sağlayan mitolojik bilgilere göre İbrahim Peygamber’in babası Azer (Ttreah) Kral Nemrud’un sarayında put yapan bir ustadır ve ailesi ile birlikte saraya yaşamaktadır.
* Kral Nemrud bir rüyasında yeni doğacak bir çocuğun büyüyüp kendisini öldüreceğini görür ve uyanınca, anne karnında olanlar da dahil tüm bebeklerin katledilmesini emreder. Bu sırada Azer’in karısı Uşa İbrahim’e hamiledir.
* Azer karısını saraydan kaçırır ve Şanlıurfa’da bir mağaraya saklar. Uşa İbrahim’i orada doğurur ve yokluğu hissedilmesin diye saraya döner. Tanrı tarafından gönderilen ve emzikli bir yavrusu olan ceylan, İbrahim’i besleyerek büyütür.

∇ Bu hikayeden bazı sonuçlar çıkartmamız mümkündür diye düşünüyorum:
Şamanizm konulu yazımda vermiş olduğum bilgilere ilave olarak;
* Şamanlık dininin atayurdu olan ve halen bütün unsurları ile yaşatılan Sibirya’da Hakas topraklarında doğmuş ve büyümüş Timur B. DAVLETOV “Şaman Doğa’nın Şifası Uyaynınca” adlı kitabında şöyle demektedir:
“Putperstliği de kapsayan Şamanlık dinine göre insanların deneyimlediği bütün inançlar, inançsızlık dahil olmak üzere birer gerçekliktir. Türklerde özelde ve Altay halklarında genelde putperestlikten çok kadim dönemlerden itibaren söz etmemiz pek ala olanaklıdır” demektedir.
* Dolayısı ile İbrahim Peygamber’in babası Azer tarafından imal edilen putlar da belki Şamanlık dini kapsamında değerlendirilebilir.
* Ayrıca Ön Türklerde ve Şamanlıkta ceylan kutsal hayvanlardan bir tanesidir. Ceylanlar buluntu oranına göre Göbekli Tepe’deki en önemli hayvanlardandır.
* Göbekli Tepe D yapısındaki 21 numaralı dikilitaşın üzerinde Yukarı Mezopotamya’da görülen üç türden birisi olan Dorkas Ceylanı‘na ait kabartma bulunmaktadır.
* Bu da bir tesadüf mü sizce?
NUH TUFANI (TÜM SEMAVİ DİNLER):
∇ Yine üç kutsal kitapta da yer alan Nuh Tufanı ve buna neden olan olaylar da Şanlıurfa’da yaşanmış olsa gerektir.
∇ Tevrat’a göre Tanrı, ilk insan Adem’i yarattıktan 1.654 sene sonra, bozulan yaşam tarzından dolayı kendi yarattığı insanlara kızmış ve onları yok etmek için tufanı meydana getirmiştir.
∇ Tevrat’a göre Nuh ve ailesi, Büyük Tufan’ın suları çekildikten sonra ilk olarak Harran’ın doğusundaki Cudi Dağı’na sığınmıştır ve Nuh’un gemisinin de bu dağda bulunduğu söylenir.
∇ Büyük Tufan’dan sonra ilk yerleşim yeri Şanlıurfa’da kurulmuştur. Yani dünyada ikinci kez yaşamın başladığı yer Şanlıurfa’dır.
∇ İncil’e göre ise Nuh Peygamber’in gemisinin karaya oturduğu yer Ağrı Dağı’dır.

∇ Bir rivayete göre, Büyük Tufan’da dünyanın tamamı sular altında kalmış; diğer bir rivayete göre ise sadece insanların yaşadığı belli bir bölge sularla kaplanmıştı.
* Bu yaklaşımlardan doğru olanı ve elde edilen bulgular ışığında tutarlısı ikincisidir. Yani Nuh Tufanı’nda dünyanın tamamı değil, sadece Mezopotamya sular altında kalmıştı.
∇ Bir inanışa göre Nuh’un üç oğlundan birisi Sam ve Sam’in torunu da Kenan’dır. Nuh tufanı sonrasında insanlığın (yeni) ilk yerleşim yeri olan Şanlıurfa’yı Kenan kurmuştur. Başka bir kaynağa göre ise Nuh’un diğer oğlu olan Ham, Kenan ülkesinin atasıdır.
Türklerin, Nuh’un diğer oğlu olan Yafet (veya bazı kaynaklardaki adı ile Yasef veya Yafes)’den geldiği söylenmektedir. Buna göre de Türklerin ilk vatanı Güneydoğu Anadolu ve Mezopotamya civarı olduğu ortaya çıkar.
* Dr.Engin ARIN’a göre “İbrahim peygamber ve karısı Sara Ur’lu Sümer Türklerindendir. MÖ 2.000’li yıllarda Filistin’e (muhtemelen Kenan Ülkesi’ne.. benim notum) geldiler. Peygamberimiz Hz.Muhammed de Hz.İbrahim’in torunlarındandır”.
* Araştırmacı Gene D. MATLOCK’a “Nuh ve oğulları Sam, Ham ve Yafet Türk’tü. Nuh’un gemisinin Ermenistan-Türkiye sınırında karaya oturması da buna işaret eder. Hz.İbrahim bir Kaldeliydi. Sümerleri Hattiler ve Kassitler gibi topluluklar da Türk’tü” demektedir.
Buradan hareketle Nuh Tufanı Türklerin anayurdunda gerçekleşmiştir ve tufandan sonra yaşamın ikinci kez yeniden başladığı noktada ortaya çıkan ilk insanlar Türktür çıkarımında bulunmamız mümkündür.
HRİSTİYANLIK (İSA PEYGAMBER) :
∇ Şanlıurfa’da M.Ö.132-M.S.244 tarihleri arasında 376 yıl süre ile OSRHOENE Krallığı hüküm sürmüştür. Bu krallığın kurucusu OSRO (Hüsrev) ve en önemli hükümdarı V. ABGAR’dır.
* V. AGBAR tarihte Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden ilk kraldır ve dolayısı ile bu konudaki ilk devlet de OSRHOENE’dir.
* V. AGBAR’ın Hazreti İsa ile mektuplaştığı ve Hazreti İsa’yı, dinini yaymak üzere Urfa’ya davet ettiği bilinmektedir. Kral’ın bu daveti yapmasının ana nedeni ise hiç kimsenin deva bulamadığı hastalığına İsa’nın çare olacağını düşünmesidir.
* Mektubunda Kral, eğer İsa bunu başarışa kendisinin ve halkının İsa’nın dinine gireceğine söz verir.

* Bu davet üzerine Hazreti İsa, Urfa’ya gelemeyeceğini ancak Kral’ın hastalığını iyileştirmek için kendi yüzünü sildiği ve üstüne resminin çıktığı mendil ile “Urfa’yı kutsadığına, şehrin dünyanın sonuna kadar düşmanlara karşı başarılı olmasını sağlamak üzere havarilerinden Adday’ı göndereceğine” dair mektubunu Kral V. ABGAR’a göndermiş, Kral bu mendili yüzüne sürerek sağlığına kavuşmuş ve Hristiyanlığa geçmiştir.
* Bu mektubun Grek dilince yazılmış olanı Şanlıurfa’nın Kırk mağara mevkiindeki bir mağaranın girişinde kaya zeminine işlenmiştir. Bu mağara son yıllarda bilinçsiz ve kontrolsüz bir şekilde inşa edilen gecekondular altında kalarak kaybolmuştur.
* Böylesine önemli bir eser nasıl yok edilebilir.. İnsanın aklı gerçekten almıyor. 
* “Hagion Mandilion” adı verilen bu kutsal mendil, 944 yılında Bizans Komutanlarından Ioannes Kurkuas tarafından Şanlıurfa’dan alınarak İstanbul’a ve daha sonra Vatikan’a götürülmüştür ve orada “kaybolmuştur”.
 Bir rivayete göre de İsa peygamber Kral V.AGBAR’ın daveti üzerine Urfa’ya gelmiş ve şimdiki Ulu Cami’nin olduğu yerde bulunan kiliseyi hizmete açmış, orada bulunan kuyudan su içmiş ve yüzünü sildiği mendili bu kuyuya atmıştır. Halk tarafından hala o kuyunun suyunun kutsal ve şifa verici olduğuna inanılmaktadır.
∇ Ayrıca İncil ilk kez orjinalinden başka bir dile (Arami-Süryanice’ye) Şanlıurfa’da tercüme edilmiş, ilahiler ve korolar eşliğinde halkla birlikte okunmuştur.
Gördüğünüz gibi, ister gerçek isterse rivayetlere dayalı olsun, Şanlıurfa Hıristiyanlarca kutsal kabul edilmekte ve bugün bile “Kutsanmış Şehir” anlamına gelen “Blessed City” olarak kabul edilmektedir. 
ADEM İLE HAVVA VE CENNET BAHÇESİ :
∇ “Göbekli Tepe ve Tanrıların Doğuşu” kitabının yazarı Andrew COLLINS gibi bazı Musevi yazarlar, Yahudilerin “Yaradılış” kitabında, Adem ile Havva’nın (esirgeyen ve bağışlayan Tanrı tarafından ilk hatalarında) cennetten kovulmadan önce yaşadıkları Cennet Bahçesi’nin Şanlıurfa’da olduğu iddia ederler.
* Buna ait kanıtların en güçlüsü olarak da; Tevrat’ın Cennet Bahçesi’ni dört nehir kaynağının arasında bir yer olarak tanımlanmasını ve Şanlıurfa’nın da dört nehir (Dicle, Fırat, Aras ve Zap) arasında kalan bir yerleşim yeri olmasını gösterirler.
* Yine Tevrat’ta da Cennet Bahçesi’nin Suriye’nin kuzeyinde olduğu belirtilmektedir.
* Ayrıca “Eden” kelimesi Sümerce’de “ova” demektir ve Göbekli Tepe de Harran Ovası’nın hemen içinde yer almaktadır.

∇ Vefat ettiği 2014 yılına kadar Göbekli Tepe Kazı Başkanı olan Alman arkeolog Klaus SCHMIDT, 14 bin yıl öncesine ait buluntulardan yola çıkarak Adem ile Havva’nın yasak elma ağacının meyvesinden yiyerek kovuldukları Cennet Bahçesi’nin “Göbekli Tepe” olabileceğini söylemiştir.
* SCHMIDT, kutsal kitaplardan da alıntı yaparak iddiasını savunurken İncil’in Yaradılış bölümünde cennet bahçesinin Asur’un batısında olduğunun belirtilmesini kanıt olarak göstermektedir.
∇ Tüm bunlar birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, Adem ile Havva’nın tüm peygamberler gibi gerçek insanlar olabileceği ve Şanlıurfa’da Göbekli Tepe bölgesinde yaşamış olabilecekleri bana çok da absürd bir iddia olarak gözükmemektedir.
TAŞ İŞÇİLİĞİ :
∇ Gelin tekrar Mustafa AYATAÇ’a kulak verelim bakalım bu konuda ne diyor: “Urfa’da geleneksel tarihi el sanatlarının başında kuşkusuz arkaik, antik ve İslami devirlerden günümüze kadar ulaşan taşçılık ustalığı gelmektedir.
Çok incelikle ve üstün bir zevkle kesmetaş işlenerek uzun yıllar sonucu mahalli zevkle üstün bir taş mimari sanatı doğmuştur. Söz konusu taş bölgedeki taş ocaklarından alınmıştır ve alınmaktadır”.
* Bu bile Göbekli Tepe gördüğümüz son derece ileri düzeyde bulunan taş işleme ve yontma kabiliyeti üzerinden Göbekli Tepe ile Şanlıurfa’yı ilişkilendirmemiz için bize bir kanıttır diye düşünüyorum.
SONUÇ :
∇ Göbekli Tepe’de yazılı bir kaynak (henüz) bulunamadığından, ileri sürülen her görüş ancak bir tez olarak kabul edilebilir.
∇ Ancak Göbekli Tepe gibi insanlık ve dinler tarihini baştan sona yeniden yazdıracak bir yapı ile  her üç semavi din için de kutsal olarak sayılan Şanlıurfa’nın aynı coğrafyada ve birbirinin çok yakınında bulunması tesadüf olabilir mi?
∇ Göbekli Tepe
içinde yer aldığı coğrafyanın yaşam biçimini bile etkilemişken, yanı başında bulunan ve her üç semavi din tarafından da kutsal sayılan Şanlıurfa’yı inanç sistemleri bazında etkilememiş olduğu düşünülebilir mi?
∇ Ayrıca, tarih öncesi çağlardan kalan ve tarihe ışık tutacak birçok eser ve yapının çok büyük hasara uğratılması veya yok edilmesi ile “ Türk Tarihi ve Dinler Tarihi’nin gerçek bir şekilde ortaya çıkması engelleniyor olabilir mi?
∇ Göbekli Tepe ve coğrafyasında ortaya çıkarılacak gerçekler; tarihin yeniden yazılmasını gerektirecek, senaryoları silecek ve kartlar yeniden dağıtılmak zorunda kalınacaktır. Herkesin korkusu bundandır !
Sevgiyle kalın.